19 Ağustos 2014 09:50

AOÇ’de yangın çıkmış, yanalım mı?

Atatürk Orman Çiftliği’nde yangın çıktı haberi sosyal medyanın üzerine bir karabulut gibi çöktü pazar günü. Hele öyle sıcaktı ki Ankara o gün, kulağımıza yanıyoruz diye fısıldasan hazırdık yanmaya. Heyecanın asıl sebebi, yangının AOÇ 1. Derece doğal ve tarihi sit alanına yapılan Başkanlık Sarayı’nın karşısında olmasıydı. Tevatürler çeşitliydi, “Başkanlık Sarayı genişletilecek, o nedenle yakıyorlar” diyen de vardı; “AOÇ’yi yakarak imara açacaklar” diyen de...

AOÇ’de yangın çıkmış, yanalım mı?
Paylaş

Fevzi ÖZLÜER*

Atatürk Orman Çiftliği’nde yangın çıktı haberi sosyal medyanın üzerine bir karabulut gibi çöktü pazar günü. Hele öyle sıcaktı ki Ankara o gün, kulağımıza yanıyoruz diye fısıldasan hazırdık yanmaya. Heyecanın asıl sebebi, yangının AOÇ 1. Derece doğal ve tarihi sit alanına yapılan Başkanlık Sarayı’nın karşısında olmasıydı. Tevatürler çeşitliydi, “Başkanlık Sarayı genişletilecek, o nedenle yakıyorlar” diyen de vardı; “AOÇ’yi yakarak imara açacaklar” diyen de...

Yangını kim çıkardı? nasıl çıktı? şimdilik bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki bu yangın yeni çıkmadı. 2006 yılında AOÇ alanındaki kaçak konutlara imar vermek, hemzeminli yolu birazcık genişletmek ve kötü durumdaki hayvanat bahçesini iyileştirmek gerekçeleri üzerinde anlaşan AKP ve CHP AOÇ Kanunu’nda bir değişiklik yapıvermişti.  Ama kim bilirdi ki Ankara Büyükşehir Belediyesi AOÇ arazisinin yarısını hayvanat bahçesi haline getirecek, 8 şeritli yolu koruma amaçlı imar planına işleyecek ve rekreasyon alanı diyerek tüm çiftlik arazisi üzerinde tasarruf yetkisini eline alacak. Çok söyledik, sesimiz yetmedi. Cılız, güdük ve belki de nazlı çıktı. Kanun değişikliğinden hemen sonra Koruma Amaçlı İmar Planı kabaca bu hükümleri içeriyordu. Ama adından koruma geçen planın içinden kocaman bir yol geçiyordu. Planı iki yıl sonra iptal ettirdik. Belediye Başkanı, “gitsinler buğday eksin mimarlar oraya” deyiverdi. Hırslıydı. İstiyordu. Yılmadı. Biraz bekledi ve 2011 yılında yeniden Koruma Amaçlı İmar Planı hazırladı. Yine yollar ve oğun bir yapılaşma. Ancak bu kez Başbakan’ın da desteğini alarak bu alanı kimseye kaptırmayacağını biliyordu. Muhtemelen bu Başkanlık Sarayı fikri de böyle çıktı. Metro’yu daha yeni bitirememişti ki AOÇ’nin sit derecesi 1’den 3’e düşmüştü. Arkası hız kesmeden gelecekti. Kesmedi.

Hemen AOÇ alanı kentsel yenileme alanı ilan edildi.  2012 yılında bu kez Bakanlar Kurulu da devreye alınmıştı. AOÇ alanının yenileme alanı ilan edilmesine de dava açıldı. Şehrin bütünlüklü plan kararlarına aykırı bir biçimde, çiftliğinparsel parselkullanılmasına olanak sağlayacak kentsel yenileme alanı kararı, tarla denilen bir alan için alınıvermişti. Neresi yenilenecekti ki acaba? Yanıt çok kısa süre içinde geldi.  Mevcut Hayvanat Bahçesi’nin tam 7.5. katı büyüklüğünde bir “disneyland projesi gerçekleştireceğiz”, dediler. Planlarını, projelerini çizdirdiler. 2 milyon metreküp inşaat alanı elde etme fikri vardı. Hepsinin planı hazırdı, hazırdı da bir de finansör bulunabilseydi. Oraya gidildi, buraya gelindi. Seçimler de geliyordu, ilan panoları süslenmeye başlandı. AOÇ’ye “peluş hayvanlarımız” geliyordu. Duymayan, duysundu. Tabi seçim bitti. Park falan da öyle kaldı. Ah bir de o yirmi bin araçlık otopark işini alacak olanın heyecanı yok mu? Bizim işte mi kaldı diye en çok o kaygılandı. Tam bu arada, Koruma Amaçlı İmar Planı’na yürütmeyi durdurma kararı verdi mahkeme; kentsel yenileme alanı ilanı kararına da. Doğal sit alanının derecesinin düşürülmesi kararını ise iptal etti. Başkanlık sarayının yapıldığı alandı burası. Yıkabiliyorlarsa yıksınlar deyiverdi, Başgan.  Başbagan. Kimse de yıkmaya yeltenmedi. Başkanlık Sarayı gündeme gelinceye kadar AOÇ liğmeliğme edilmişti zaten.Davalar sürerken, AOÇ’nin koruma statüsü de “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanma” haline getirildi. Belli ki hepsini istiyorlardı.  

Ama şu yangın yok mu? Yangın çıktığında işte bir yıl öncesi aklıma geldi.  Pek tabi şu geçen sekiz sene. Ankaralı AOÇ’yi sahiplendi desek yalan olur. Pek de sevmedi. AKP dönemine kadar, AOÇ peyder pey zaten küçülmüştü. Göze batmazdı, ufuk çizgisinde biten bir “tarla”. AOÇ toplam arazisinin yarıya yakınını, kamuya ve özele kaptırmıştı.  1950 sonrasında bir rüya gerçek oluyordu. Şehrin kamu binalarının en önemli arazi kaynağı AOÇ’ydi.  Belki de şehir içinde bir kırsal yaratma fikrinin kökeni ütopik sosyalistlere kadar gittiği için pek sevilmedi bu Çiftlik. Büyüyen kenti dengelemek için değil, kent ve kırın uyumunu yakalayacak ve şehri bir imar balonu olarak görmeyecek bir şehirciliğin iz düşümüydü AOÇ.  Hiç de nostaljik bir proje falan da değildi. Şehirde yaşayanların kendi besinlerini üretebilecekleri, dinlenebilecekleri, yeniden bedenlerini üretebilecekleri  yaşam alanı olarak tahayyül edilmişti. Ama Ankaralı AOÇ’nin dondurmasıyla, kokoreçine gönül verdi. Ara sıra pikniğe gidenleri de olmadı değil. Oldu. Ama o yangını söndürecek tahayyül pek ufuklarda yoktu. O işler zordu.
İki yıl önce yüklediler bir kamyona Kayseri’ye götürdüler bizim bahçenin hayvanlarını.Yenileyince getireceğiz dediler. Sordum, soruşturdum. İyi diyorlar hallerine ama ben haber alamıyorum. Biliyorum, en çok onlar üzülüyor. Kafesteydiler, azdılar, pek de bakım yoktu ama yine de işte Ankara. Havası çekmezse suyu çeker insanı derler. Ya onları ne çekecek?  Bizim makaklar geçen sene ölmüş diyorlar. Diğerlerinin de gözü arkada.

Bu yangın yeni çıkmadı işte. Sekiz yıldır sürüyor.  AOÇ ‘nin içinden o kocaman yol geçtiğinde korlar sağa sola düşüyordu. Pek ses çıkmadı.  AOÇ’yi pelüş hayvan mezarına dönüştüren planları, projeleri anlattık. Duyan olmadı. Dava dilekçeleri, birkaç Ankara Forumu ve sonrasında yine aynı rüya: bize iyi bir başgan lazım. Şehrin görmediği, duymadığı, dokunmadığı bir fikrin peşinde koşmak istemiyor kimse diyorlardı. Bir de bunun adını reel siyaset koyuyorlar. Sonra, işte birisi siyasi rantı, diğeri ekonomik rantı kovalıyor. Sonra yangın sönmeye başlarken, suru üflüyor birisi, “yanıyoruz gençler” dediğinde; hep bir ağızdan bağırmaya başlıyoruz, yanıyoruz, yanıyoruz, yanıyoruz. Yok durum şöyle,  açıkça söylemek lazım: yandık, yandık da bu külleri ne yapacağız? Bilen var mı? Bir hayal kuralım mı? En azından kalanı koruyalım mı?
* Avukat

 

ÖNCEKİ HABER

İzmir’de mühendisler 17 Ağustos için yürüdü

SONRAKİ HABER

\'Bu vahşete sessiz kalmayın\'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...