10 Ağustos 2014 10:49

Artık bir şarkıyı bitirdiğimizde ‘minnettar’ oluyoruz

Geleneksel country, bluegrass ve öyküleyici tavrıyla “murder ballad” gibi alt türlerin karışımı olan The Handsome Family, yeni bir grup değil. İlk albümleri Odessa’yı 1994’te, şimdilik son albümleri Wilderness’ı ise 2013’te yayımlayan The Handsome Family, eski bir grup da değil. Doğrusu; zamansız bir gruplar ve zamansız hikayeler anlatıyorlar. Rust’tan ödünç alalım; onların şarkılarındaki o küçük kız ve çocuk tekrar o odada olacaklar. Tekrar ve tekrar ve tekrar ve tekrar. Sonsuza dek. Rennie Sparks’la konuştuk...

Artık bir şarkıyı bitirdiğimizde ‘minnettar’ oluyoruz
Paylaş

Emre YÜRÜKTÜMEN

Çok sevdiğiniz bir şarkıyı ilk nerede duyduğunuzu genellikle hayat boyu unutmazsınız. Bu aslında tam da hoşlanılan birini ilk gördüğünüz ya da onunla ilk konuştuğunuz an gibidir; aslında unutulmaz, ama flulaşır ve flulaştıkça da gerçekliğinden şüpheye düşecek duruma gelirsiniz.

The Handsome Family’nin dillere destan Far From Any Road’unu çoğumuz True Detective adlı dizi ile tanıdık, dolayısıyla bu şarkıyı ilk nerede, nasıl, ne zaman duyduğumuzdan gayet emin olmalıyız, öyle değil mi? Peki ilk sezonu daha yeni biten, geçmişi çok da eskilere gitmeyen bu dizi hatıralarımızda çok taze ve net yer alması gerekirken, biraz flu bir tat bırakmıyor mu sizde de? Zamanın düz bir çember olduğundan bahsediyor ya Rust hikayesinde, siz de Far From Any Road’u sanki çok daha önceleri dinlemişsiniz gibi bir hisse kapılmıyor musunuz?

Bu bir True Detective girişi değil, bir The Handsome Family girişi; tam da bu yüzden Brett ve Rennie Sparks’a haksızlık yapmamak gerekiyor. Bununla beraber, işin içinden öylece çıkmak da çok kolay değil; diziyi izleyen kaçınız şarkının çaldığı jeneriği ileri sardınız? Sparks ailesinin şu hayata yaklaşımı ile dizinin özü “dikkatle bakmak” özelinde buluştuğundan, etle tırnağı birbirinden ayırmak zor oluyor.

2000’li yılların başından itibaren, özellikle Amerikan dizileri, hem çok katmanlı hikayeleri ve kurguları hem de bunları destekleyici müzik gibi yan unsurlarıyla bizlerden yeni bir tür TV izleyicisi yarattı. True Detective antolojisinin karakterler üzerinden akan cüretkar, polisiye seyirliklerin kimi ters köşelerinden ve atlama zıplama klişelerinden arınmış, varoluşsal yeni-kara film tadı ise, bilinmeyene, belirsize, muğlak olana –biraz tereddütle biraz  da karşı durulamaz bir merakla- yolculuk müziklerinin sahibi The Handsome Family’nin 2003 tarihli Far From Any Road’unun açtığı yoldan, vakur şekilde ilerleyerek sindiriliyor.

Geleneksel country, bluegrass ve öyküleyici tavrıyla “murder ballad” gibi alt türlerin karışımı olan The Handsome Family, yeni bir grup değil. İlk albümleri Odessa’yı 1994’te, şimdilik son albümleri Wilderness’ı ise 2013’te yayımlayan The Handsome Family, eski bir grup da değil. Doğrusu; zamansız bir gruplar ve zamansız hikayeler anlatıyorlar. Rust’tan ödünç alalım; onların şarkılarındaki o küçük kız ve çocuk tekrar o odada olacaklar. Tekrar ve tekrar ve tekrar ve tekrar. Sonsuza dek. Rennie Sparks’la konuştuk...

Nasıl tanıştınız, grubun adını nasıl koydunuz gibi, muhtemelen onlarca kez cevapladığınız sorular sormamaya çalışacağım ama ilk Türkçe röportajınız olduğu için bazı klişe soruları da sormak durumunda kalacağım, haberin olsun. Bu arada, bu ilk Türkçe röportajınız, değil mi Rennie?
Evet, ilk!

Yeni bir grup sanılmanızın aksine, ilk albümünüz ta 1994’e gidiyor! Yirmi yılın sonunda müziğinizde ne değişti?
Minnettarlık duygusu. Artık bir şarkıyı bitirdiğimizde çok “minnettar” oluyoruz. Daha genç olduğumuz zamanlarda, bir şarkının nasıl bir mucize olduğuyla ilgili pek kafa yormazdık. Şimdi bir şarkıyı bitirmenin ne kadar zor olduğunu gayet iyi biliyoruz. Aynı zamanda, o günlere göre çok daha az çılgınız, sanırım. Daha gençlik yıllarımızda her zaman bir kaosun kıyısındaydık. Tüm bunları atlattığımız için çok memnunum.


Bizim gibi, dünyanın öbür ucunda yaşayanlar için, müziğiniz kulaklarımıza kabaca “Amerikalı” geliyor. Sadece tek bir şansın olsaydı, kendinizi dünyaya tanıtmak için hangi şarkıyı seçerdin?
Keşke Amerikalılar da öyle hissediyor olsaydı! Aslına bakarsan, birçoğu bizim biraz garip olduğumuzu düşünüyor. Ben kendimi gayet Amerikalı hissediyorum gerçi. Amerikalılar aynaya bakmakta biraz kötüler galiba.

Kendimizi dünyaya tanıtmak için seçeceğimiz şarkı, “Weightless Again” olurdu. Tamamıyla ölüm hakkında olsa da, ölmeyi istemekten kendimi mümkün olduğunca uzak tutmak hakkında yazılmış bir şarkı. Yapayalnız, benmerkezci bu dünya hakkında bir şarkı, yapayalnız Amerika’ya ekleştirivermek de çok basit. Yine de etrafımızda bizimle bağlantı kurmayı bekleyen doğanın dev ormanları ve denizleri ve mucizeleri var. Sadece bunları görebilmemiz gerekiyor.

Senin derin sözlerinin ilham kaynaklarını da gerçekten merak ediyorum?
Çok fazla kitap okuyorum. Doğal Bilimler hakkında, arılar hakkında ve karıncalar ve bitkiler ve denizler hakkında birçok kitap okuyorum. Aynı zamanda Kuzey Amerika’da etrafımı çevreleyen o korkunç ve kanlı tarih hakkında da kitaplar okuyorum. Hakkında daha fazla şey öğrendikçe, her şey daha da büyüleyici bir hale gelebiliyor.

True Detective’in senaryo yazarı Nick Pizzolatto da esasında bir kitap yazarı ve sizin müziğinizde bir yandan da sahip olduğunuz edebi tona vurulmuş olmalı… Sadece şarkı sözleri mi yazıyorsun, yoksa kitap ya da senaryo gibi yan projelerin de var mı?
Evet, “Evil” adında, kısa hikayelerden oluşan bir kitap ve “Wilderness” adlı, hayvanlar hakkında yazılarımın bulunduğu bir başka kitap daha yazdım. Senaryom yok ama. Şu sıralarda ise perili bir Wal-Mart’ı konu alan bir roman üzerinde çalışıyorum.

Her köşe başında çok iyi müzisyenlerin olduğu koca bir ülkedesiniz. Bizlere henüz keşfedilmemiş birkaç isim verebilir misin?
Biz Daniel Knox’un çok büyük hayranlarıyız. Bu senenin sonlarına doğru Carrot Top’tan bir albümü çıkacak. Amerikan yaşamı hakkında garip ve hüzünlü ve güzel şarkılar.

'ANDREW BİRD İLE BİRBİRİMİZDEN İLHAM ALIYORUZ'

Bildiğim kadarıyla geçen sene, Türkiye’de de bayağı seveni olan Andrew Bird ile turneye çıktınız. Onlarla nasıl bir araya geldiniz?
Chicago’dan eski arkadaşlarız. Aslında daha önceleri biz Andrew’u kendi turnelerimizde yanımıza alırdık ve ne kadar yetenekli olduğundan herkese bahsedip dururduk. Şimdiyse aynısını Andrew bizim için yapıyor. Karşılıklı olarak birbirimizin işlerine büyük bir saygı duyuyoruz. Birbirimizden ilham alıyoruz çünkü belki de şarkı yazma olayına farklı şekillerde yaklaşıyoruz. Andrew’un beyni bana sanki gizemli bir ateşmiş gibi geliyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında sizin şarkılarınızdan oluşan bir cover albüm çıkardı. Albümü nasıl buldun?
Bayıldık. Bizim şarkılarımıza getirdiği yeni yorumları dinlediğimde bayağı bayağı ağladım. Kendi şarkılarımızı tamamen farklı açılardan duyabilmemiz için bizlere içtenlikle yardım ederken, aynı zamanda hakikaten de “söyledikleri işitilmiş ve anlaşılmış” hissettirdi. Bu çok mutluluk verici.

'TRUE DETECTİVE İÇİN BU ŞARKIYI NASIL BULDULAR HALA ANLAMADIM'

True Detective’e geçmeden… Yıllardır Breaking Bad’in de çekildiği Albuquerque’de yaşıyorsunuz. BB yıllarında dizinin müziklerine katkıda bulunmayı hayal etmiş miydiniz hiç?
Elbette. Mesela “Thousand Diamond Rings” gibi Albuquerque hakkında yazılmış bir sürü şarkımız var. Ama işte işler her zaman sizin arzuladığınız ya da hayal ettiğiniz gibi gitmiyor.

Popüler olmayan güzel bir şarkı “keşfettiğimde”, bunu genellikle kendime saklama gibi kötü bir huyum var. True Detective sonrası gelen Far From Any Road merkezli popülariteyi sizin vefakar hayranlarınız nasıl karşıladı?
Çok uzun zamandır zorluklar yaşıyorduk ve hiçbir zaman da öyle popüler filan olmamıştık. Dolayısıyla, o güzel olanı kendine saklama güdüsü dışında, işlerin biraz olsun yoluna girmesinden dolayı hayranlarımızın çok mutlu olduklarını söyleyebilirim.

Aslında yeni bir şarkı da değil, 2003’ten kalma. Diziye kadarki yıllar boyunca hayranlarınız tarafından yine çok sevilen bir parça mıydı?
Hayır, aslında ilk başta albüme bile koymamıştık. Çok büyük bir ölçüde göz ardı ediliyordu. Hala True Detective’in ve müzik direktörü T Bone Burnett’in bu şarkıyı nasıl bulup çıkardığını anlayabilmiş değilim!

Ana dili İngilizce olmayanlar için, metaforlarla dolu şarkı sözlerinizin hakkını vermek çok kolay değil. Müzik elbette evrensel ama sizce Far From Any Road’un herkesin kalbine dokunmasının nedeni ne olabilir?
Bunu söylemesi çok zor. İnsanların şarkıyı duyduklarında ne düşünecekleri hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu. Galiba eleştirmenlerin hakkımızda söylediğinin aksine, aslında o kadar da acaip olmadığımızı hissetmemize neden oldu. Bizim sadece “duyulmaya” ihtiyacımız var. Bu bizim için çok cesaret verici.

Bana kalırsa dizi, sizin diziye borçlu olduğunuzdan daha çok borçlu size; bunu tabii diğerine verilen katkı anlamında söylüyorum. Şarkınız dizinin jenerik parçası oldu, öncesinde çok tanınan bir şarkı değildi ve aniden herkesi şoke etti ve izleyenleri diziye mıhladı, sonrasında da her bölümde şarkının çaldığı jenerik kısmı hiç ileri sarılmadı. Bu soru size defalarca sorulmuş olmalı ama şarkı tam olarak ne hakkında?
Aslında şarkının “tam anlamıyla” ne hakkında olduğunu bilseydim, o zaman bu kadar ilginç bir şarkı olmazdı sanırım. Şöyle diyebilirim… Çöl hakkında ve gizem hakkında ve seks hakkında ve tabiatın orta yerinde ölmek hakkında ve yıldızlara seyre dalmak anlamında…

Sen böyle anlatınca T Bone’un neden bu şarkıyı seçtiği daha bir açıklık kazanıyor! Şarkıdaki klik seslerine bayılıyorum, bana David Bowie’nin The Man Who Sold The World’ünü hatırlatıyor. İlgisi var mı? Bu arada, Bowie sever misiniz?
Çok severiz. Geçen sene Alexanderplatz’la ilgili olan o yeni şarkısını duyduğumda çok mutlu olmuştum. Hala oralarda bir yerlerde ve hala çok güzel şarkılar yapmaya devam ediyor. Ama o klik seslerinin esin kaynağı Miles Davis’in Sketches of Spain’iydi. Ve tabii bir de stüdyomuzun hemen dışındaki ağustosböcekleri!

Dizinin ilk bölümüyle birlikte şarkınızın çalmaya başladığı anda neler hissettiniz?
İnanılmaz heyecanlıydık. Brett heyecandan bacağını öyle bir yumrukladı ki, bacağı sonra yara bere içinde kaldı!

True Detective 2013’te çıkardığınız son albümünüz Wilderness’a olan ilgiyi arttırdı mı peki?
Bize bir hayli yardım ettiğini söyleyebilirim. Sonsuza kadar minnettarız.

Özellikle de TV serilerine müziğin katkısı her gün artıyor. Müzik kullanımı açısından baktığında, son zamanlarda en sevdiğin film veya diziler hangileri?
Nick Cave ve Warren Ellis’in filmler için, özellikle de Jesse James için yazdığı müziklere bayıldığımızı söyleyebilirim.

'YAPTIĞIMIZ VE YAPACAĞIMIZ HER ŞEYİ TEKRAR YAPACAĞIZ'

Az daha unutuyordum! True Detective’in ilk sezonunu bitirdin mi peki?
Tabii ki izledim! Çok da sevdim. (Rust Cohle’un, “Someone once told me, ‘Time is a flat circle.’ Everything we’ve ever done or will do we’re gonna do over and over and over again. And that little boy and that little girl, they’re gonna be in that room again and again and again forever.- Biri bana bir keresinde demişti ki, “Zaman düz bir çemberdir”. Yaptığımız veya yapacağımız her şeyi tekrar yapacağız. Ve o küçük çocuk ve kız tekrar o odada olacaklar. Tekrar ve tekrar. Sonsuza dek.” şeklindeki efsanevi tiradına atfen) Zamanın döngüselliğinden bahseden her yapımı büyük bir tutkuyla sevebilirim zaten.

HER ZAMAN UÇURUMDAN ATLAYABİLMELİ

Far From Any Road’un yakaladığı bu popülariteden sonra hiç artık daha da iyisini yapmanız gerektiği gibi bir baskı hissettiğiniz oluyor mu? Yeni albüm için çalışmaya şimdiden başladınız mı bilemiyorum gerçi…
Evet, sürekli yeni şarkılar yazmaya devam ediyoruz. Aslına bakarsan hiçbir zaman daha kolay olmuyor ya da daha zorlaşmıyor. Her zaman için bir uçurumun kenarından aşağı dalmak ve sırf tüm yolu tekrar tırmanıp yine atlayabilmek için iyi bir iniş yapmayı ummak gibi geliyor. Bizim işimizde garanti diye bir şey yok. Ayakta kalmak çok zor, ama denemeye de devam ediyoruz.

TÜRKİYE’YLE İLGİLİ BİRÇOK ŞEY BAŞIMI DÖNDÜRÜYOR

Tüm dünyadan mesajlar alıyor olmalısınız. Bu sizin yeni yerler ve insanlar görme konusundaki iştahınızı kabartıyor mu? Bunu biraz da bizi de kapsayabilecek olası bir turneyle ilişkili olarak soruyorum.
Daha önce hiç iletişimde olmadığımız ülkelerden insanlarla yazışıyoruz ki, bu çok heyecan verici. Bir gün Türkiye’ye gidebilmeyi çok çok istiyorum. Türkiye’yle ilgili birçok şey başımı döndürüyor: Aya Sofya, Sema, Mevleviler…

ÖNCEKİ HABER

Mübarek çay!

SONRAKİ HABER

Çocukları çalıştırmayın efendiler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...