03 Ağustos 2014 08:04

Duygusal boşluk

Brezilya ev sahibi olduğu ikinci Dünya Kupası’nı da hezimetle tamamladı. 1950 yılında ev sahibi oldukları ilk turnuvada finalde 1-0 önde olmalarına karşın Uruguay’a 2-1 kaybetmişlerdi.

Duygusal boşluk
Paylaş

Volkan AĞIR

Brezilya ev sahibi olduğu ikinci Dünya Kupası’nı da hezimetle tamamladı. 1950 yılında ev sahibi oldukları ilk turnuvada finalde 1-0 önde olmalarına karşın Uruguay’a 2-1 kaybetmişlerdi. 64 yıl sonra tekrar ev sahibi olduklarında final maçının yine Maracana’da oynanacağı açıklandı. Bu ayarlamayla birlikte ellerinde, “Maracanazo” olarak anılan 1950’deki faciayı unutturma şansı da geçmişti. Ve ne hikmetse bir başka ayarlama da Brezilya’nın final yolunun Arjantin’le hiçbir şekilde eşleşme şansı olmadan ayarlanmış olmasaydı. Brezilya finale çıkabilirdi, Arjantin’i yenebilirdi de bunların tam tersi gerçekleşip ikinci bir “Maracanazo” da olabilirdi. Turnuva boyunca bunun baskısını yaşadığı her halinden belli olan Brezilyalı futbolcuların en büyük korkuları “şükür” ki gerçekleşmedi ve yıllardan beridir süre gelen coğrafi komşuları ve ezeli rakipleri Arjantin’e finalde kaybetmediler. Bu gerçekleşmedi gerçekleşmediği gibi, Dünya Kupası’nı 6. kez kaldırmayı hedefleyen, gezegenin en önemli futbol ülkesinin başına daha kötüsü geldi. Ancak maçları sokaklarda birlikte takip ettiğim Brezilyalıların gözlerinde ne bir yaş vardı, ne de ortalığı birbirine katan insanlar. İki maçta yenilen 10 gol , “Maracanazo” kadar üzemedi Brezilyalıları. Sokaklarda ve plajlarda hüzün yoktu ve samba devam etti.

PEKİ NEDEN?

Almanya maçını Sao Paulo’da sokaklarda, Hollanda maçını ise Rio de Janeiro’da Copacabana Plajı’nda izledim. Almanya maça hızlı başlamış ve açılış Thomas Müller ile yapılmıştı. Golden hemen önce sohbet ettiğim, muhtemelen 18-20 yaşlarında olan Brezilyalı arkadaş takıma güvenmediğini söylemişti. Gol gelince de karalar bağlamadı. Dünya Kupası maçlarını izlemek için şehirdeki bir diğer merkez olan Aspicuelta Sokağı’nda güzel bir fotoğraf yakalamak üzere sevinen Alman taraftar aranmaya başladığımda, sokağın ortasında enstrümanlarıyla şarkılar söyleyip dans edenlerle karşılaştım. İçimden bu işte bir terslik olduğunu düşündüm. Ya çok içmişlerdi , ya turistlerdi ya da anın tadını çıkarıyorlardı. Zaten maçın daha 11. dakikasıydı. Dakikalar ilerledikçe Almanya’nın golleri de devam etti. Kroos, Klose, Khedira derken 5 olmuştu henüz yarım saatte. Brezilyalılar şoktaydı. 4. golden sonra bardaki bir kadının çığlıklarına, takıma nasıl da sinirlendiğine şahit oldum. Ama o kadından başka sert tepki gösteren birine rastlayamamıştım. Herhalde artık 7 tane gol yemiş olmanın getirdiği çaresizlik nedeniyle nasıl olsa kazanamayacaklarını düşünüp zaten maç boyu susmamış olan davullarını çalıp sambaya devam ettiler. Dünya Kupası koskocaman bir parti tabii ki. Ve bu partinin devam etmesini isteyen Brezilyalıların da olması gayet doğal. Ancak skor 7-0 olduktan sonra “Bari hep bir ağızdan, en hafifinden ‘yönetim istifa’ diye bağırın yahu” diye iç geçirdim ama nafile.

‘BARİ ŞAMPİYONA YENİLELİM’

Gençler sambaya devam ederken yaşı 45’in üstünde olduğu belli olan kişiler takıma ve maça tepki koyuyorlardı kendi çaplarında. Yüzleri düşmüştü, maçın sonunda ağlayan sadece bir kadına rastlayabildim. Maç final mücadelesi olmadığı için aklıma önce 1982’de İtalya’ya elenişleri geldi. Onun hakkında kitaplar yazılmış, reklamlar çekilmişti. O maçı izleyen ve unutamayan Brezilyalılardan birini buldum sokakta. Jorge’ye “Almanya maçı mı daha kötü, 1982 mi daha kötüydü?​” diye sorduğumda “Kesinlikle bu daha kötü” demişti. Yine aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim yanındaki Barbosa da maç boyunca yarıladığı sigara paketinden bir tane daha çıkarmış içerken sokakta dans eden gençleri maç izlemeye değil parti yapmaya geldiğine değinirken delirmiş olduklarını ima ediyordu. En azından bazı şeylerin farkında olan birkaç Brezilyalı olduğunu görmek futbol ve futbol tarihi adına güzeldi.
Almanya’ya karşı alınan 7-1’lik hezimetin ardından tüm Brezilya Hollandalı oldu. Çünkü Arjantin’in finale çıkmasını istemedikleri gibi, Almanya’yı da finalde yenebilirlerdi. Kısacası Brezilya kendi yapamadığını başkasının yapması için duacı olacak hale düşmüştü. İstedikleri olmadı ve Hollanda Arjantin’i eleyemedi. Büyük korkuları artık gerçekleşmeyecekti ama Arjantin’in finalde kupa kaldırma şansı vardı. Finalde Arjantin’e kaybetmek kadar kötü olamazdı bu durum ama yine de yan komşunun çocuklarının, hele de Arjantin’in, Brezilya’nın evinde kupa kaldırması bir başka Maracanazo etkisi yaratabilirdi? Almanya’dan 7 gol yedikten sonra hâlâ neyin etkisinde kalacaklardı bilemiyorum. Çünkü sırf Arjantin kazanmasın diye tarihin en büyük hezimetini yaşatan Almanya’nın tarafına geçmişti artık Brezilyalılar. Bunda Almanya’nın müthiş pazarlama stratejisinin de katkısı vardı. Rio de Janeiro takımı, Zico’nun efsaneleştiği Flamengo’nun formasının neredeyse benzerini tasarlamışlardı turnuva için. Bu nedenle pek çok kişi Almanya’nın formasını satın almış, takıma sempati duymaya başlamışlardı. Ve en azından “Bari şampiyona yenilelim” düşüncesi kaplamıştı içlerini.
Finali de Maracana sokaklarında Brezilyalılar, Almanlar ve Arjantinlilerle izledim. Brezilyalıların final maçı boyunca Almanya sevgisi ve makine düzeninde oynayan bu takıma destekleri tartışılmazdı. Hele de Mario Götze’nin golü geldiğinde Brezilyalıların sevinci görülmeye değerdi. İşin ucunda Arjantinlilerin ağladığını görmek olsa da...

1950, MİLLİ BİR DAVA

Brezilya halkında “futbol gururu” diye bir şey kalmamıştı sanki. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi hissedebildiklerine anlam vermekte çok uzun süre zorluk çektim. Ancak aklıma turnuva öncesinde 10 günlük kısa bir süreyi birlikte geçirdiğim Aslı Pelit’in dedikleri geldi. “1950’deki Dünya Kupası Brezilya’da milli bir olay olarak görüldü. Halktan herkes gönüllü olarak organizasyonun tamamlanması için el birliği yaptı.” Halk Dünya Kupası’yla bu şekilde bir gönül bağı kurmuştu. Bununla birlikte, 1950’deki turnuva iki Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından dünya çapındaki ilk büyük futbol organizasyonuydu. Dünyanın savaşlardan arınıp biraz eğlenebilmesi için yapılacak ilk başlangıç Brezilya’da gerçekleşecekti. Ülkedeki politik süreç de faşizmden ikinci cumhuriyete doğru geçiş yapmıştı. Brezilya’nın imajı için de güzel bir adım olacaktı. Rio de Janeiro’ya yeni bir stadyum yapılması planlanmış ve açılan yarışma sonrası Maracana’nın nasıl olacağı kararlaştırılmıştı. Stadyumun yapımına Dünya Kupası’nın açılışına 2 seneden az bir süre kala başlanmış ancak bitirilmesi için 1500 işçi inşaatta çalışmış ve bu sayı 2000’i de bulmuştu. Maracana 1965’te bitirilmişti ama o stadyumun yapımında halkın alınteri vardı.
2014 Dünya Kupası’nda yaşanan hayal kırıklığının Maracanazo’ya benzer bir hüsran duygusu yaratmamış olmasını Brezilya’daki Ermeni arkadaşım Noray ve amcası Gilberto’ya sordum. Elli yaşlarında olan Gilberto Amca, eskiden ülkeye bağlılığın çok daha kuvvetli olduğunu bu yüzden de Brezilya’nın futbolda aldığı sonuçların halkın tepkilerini daha çok belirlediğini söylemişti. Bunları derken şunu da ekliyordu: “O zamanlar FIFA’dan çok ülkeler organizasyon süreçlerinde daha etkiliydi. Şimdi FIFA geliyor, bir sözleşme imzalatıyor, ortamı istediği gibi kullanıp gidiyor.”
Bu seneki Dünya Kupası’nın hazırlık süreçlerinde ise yolsuzluk, insan hakları ihlalleri, evlerinden edilmeler, politik tutuklamalar, işçi grevleri, polis şiddeti ve polis kurşunuyla ölümler gerçekleşmişti. 1950’de halkın alın teriyle inşa edilen stadyumlar, bu sefer ölen işçilerin kanlarıyla yükselmişti. İki kupada yaşanan hüsranın arasındaki fark insan vücudundan akıtılan sıvının rengi kadardı.

ÖNCEKİ HABER

Bir Emrah Serbes güzellemesi

SONRAKİ HABER

Herkes gider tersine ben giderim Artvin’e

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa