29 Haziran 2014 07:46

‘Temas’a gerilemek

Yerel seçim süreci, onur haftası organizasyonu için ana akım medya odaklı bağış kampanyaları, Hormonlu Domates ve Trans Güzellik Yarışması tartışmaları hareketin yeni bir aşamada olduğunu açık etmekte. Bu sürecin endişe verici şekilde toplumsal muhalefet ile ana akım siyaset arasında bir sıkışmayı açık ettiği ortada.

‘Temas’a gerilemek
Paylaş

Mehmet TARHAN

1993’ten bu yana yapılan Onur Haftası Etkinliklerinin yirmi ikincisi geçtiğimiz hafta başladı ve bugün 17:00’da Taksim’de yapılacak yürüyüşle sona erecek. Bir hafta öncesinde gerçekleştirilen Trans Onur Haftası etkinlikleri ve Trans Onur Yürüyüşü ile birlikte İstanbul iki haftadır LGBTİ etkinliklerine sahne oluyor. Bu yıl Malatya, İzmir, Antalya gibi çeşitli Anadolu kentlerinde de Onur Yürüyüşleri yapıldı; önümüzdeki yıllarda Onur Haftalarının daha görünür olacağını ve LGBTİ Hareketi’nin gündeminin daha geniş alanlara yayılacağını beklemek yanlış olmaz.
Geçtiğimiz yıl Onur Haftası’na henüz Gezi Direnişi ortada yokken ister hoş bir tesadüf, ister öngörü deyin “Direniş” teması belirlenmişti. 22. LGBTİ Onur Haftası’nın bu yılki ana başlığı olarak ise “Temas” seçilmiş. Gezi Direnişi hakkında yapılan konuşmalar, yazılanlar, çizilenler çoğunlukla Gezi’nin en büyük kazanımının birbiriyle daha önce yan yana gelmemiş birçok grubun bir temas imkanı bulduğu fikrinde birleşiyor. Onur Haftası Organizasyon Komitesi de bu fikri paylaşıyormuş gibi görünüyor. Hem etkinlik tanıtım metninde, hem de basın açıklamasında benzer vurgular göze çarpıyor. Temas’ın kurulması anlamında Gezi’nin bazı kazanımlar sağladığını inkar etmemekle birlikte; birkaç yönü ile bu savununun oldukça tehlikeli olduğu düşüncesindeyim.
Haftanın başlığı ile aynı adı paylaşan panelin çağrı metni şöyle: “LGBTİ hareket yirmi yılı geride bırakmışken, Gezi Direnişi ile taraftar gruplarından devrimci müslümanlara, toplumsal muhalefetin özneleriyle hiç olmadığı kadar temas etti. Bütün hareketler için karşılıklı bir başkalaşımın yolunu açan bu temas, yirmi yıllık çabayla birleşince LGBTİ hareketin kollektif özgüvenini hiç olmadığı kadar yükseltti. Peki şimdi ne olacak? Toplumsal muhalefette ve siyasal alanda mevcut LGBTİ temsillerle yetinilecek mi - yoksa heteroseksizme karşı, homofobi/bifobi/transfobi’ye karşı daha geniş katılımlı, daha kitlesel bir mücadelenin imkanları elde edilmeye başlandı mı? Bu panelde hem Gezi öncesi, hem Gezi sonrası temas kurduğumuz toplumsal muhalefet özneleriyle deneyimlerimizi, bu bedensel, düşünsel temasların ne ifade ettiğini ve gelecekte neler yapabileceğimizi konuşmak istiyoruz.”(Vurgular bana ait – MT)

‘LİBERAL SINIRI KABUL’ TEHLİKESİ

Burada can sıkıcı bir metin okuması işine girişmeyeceğim ancak organizasyon komitesi toplumsal muhalefetin öznelerini tanımlarken taraftar grupları ve Devrimci Müslümanlar’a vurgu yaparak aslında LGBTİ Hareketine “en uzak” olduğu varsayılan gruplar ile bir sınır belirlemiş oluyor. Daha kötü olasılık ise liberal bakışın gazetelerde, TV’lerde bolca üzerimize boca ettiği ve Gezi Direnişi’nin sınırlarını imlemekte kullandığı tanımı olduğu gibi kabul etmiş olması. Bu tanımlama Gezi direnişi içinde yer alan örgütlü muhalefeti görünmez kılmaya ve hafazanallah sosyalist-solcu olmayan bir gezi evreni yaratmaya yaradı geçtiğimiz bir yıl içinde. LGBT Hareketi de bu tanımlamalarda sıkça renk katan bir öğe olarak sunuldu. Organizasyon Komitesi’nin kastının bu olmadığını tahmin etmekle birlikte neo-liberal tanımlamalar ve kavramsallaştırmaları doğrudan alarak dolaşımını arttırmanın neye hizmet edeceğini yeniden düşünmek gerektiği kanısındayım. Gezi’nin kendisini içeriden kuramamasında LGBTİ Hareketi kadar tüm yapıların bu kolaycılığının bir katkısı olduğunu düşünüyorum.
Bu kabul, aynı zamanda Gezi’nin bir ilk “Temas” olduğu yanılgısını da yaygınlaştırıyor. LGBT Hareketi 80’ler sonundaki açlık grevlerinde de 90’larda ilk örgütlerin ortaya çıkıp kurumsal yapılarını oluşturmaya başladığı dönemde de kadın hareketi, anarşistler ve mümkün olduğu oranda sosyalistler ve Kürt Hareketi ile ilişkiler kurdu. 2001 1 Mayıs’ında Kaos GL’nin meydanlara çıkmasıyla birlikte bu ilişkiler kamusal alanda da görünür oldu. Hem 2001 1 Mayıs, hem de 2003’te ilki yapılan Onur Yürüyüşü bu ilişkiler üzerine kurulu özgüvenin bir yansıması olarak düşünülebilir. Kamusal alandaki bu görünürlük, ilişki kurulmuş olan yapıları kamusal bir işbirliğine de davet anlamı taşıyordu.

LGBTİ HAREKET YENİ BİR AŞAMADA

Tuzla tersanelerinden Ankara’da Tekel Direnişi’ne, Vicdani Red kampanyalarından Emek Sineması eylemlerine kadar LGBTİ örgütleri dantel gibi ince ince işleyerek toplumsal muhalefet ile ilişkilerini kurdu. 2003’te yapılan ilk yürüyüşteki 15-20 kişi de Gezi’den bir yıl önceki 2012 LGBT Onur Yürüyüşü’nde yürüyen 15.000 kişi de bu emeğin ürünüydü. Gezi kuşkusuz yeni temaslar sağladı; özellikle de örgütsüz LGBTİ’ler ile LGBTİ Hareketi arasında. Anadolu’da direniş kardeşliği ile kendilerine nefes alacak alanı yaratan yeni yerel gruplar için de Gezi bir kırılma noktası sayılabilir. Ancak metropollerdeki kurumsallaşmış örgütler için Gezi sadece görünürlük politikalarının amaca ulaşması anlamına gelir. Yerel seçim süreci, onur haftası organizasyonu için ana akım medya odaklı bağış kampanyaları, Hormonlu Domates ve Trans Güzellik Yarışması tartışmaları hareketin yeni bir aşamada olduğunu açık etmekte. Bu sürecin endişe verici şekilde toplumsal muhalefet ile ana akım siyaset arasında bir sıkışmayı açık ettiği ortada. LGBTİ Hareketi kitle tabanını genişlettikçe kitledeki çeşitliliğe atıfla apolitizasyonu mu; yoksa kitledeki çeşitliliği siyasal zenginleşmeye imkan verecek tartışma mekanizmalarını oluşturmayı mı seçecek göreceğiz. Bu noktada hareketin siyasi yolculuğunu yeniden konuşmakta fayda var. Aksi takdirde yeni “Temas”lara odaklanırken Gezi’de standı açacak özgüveni sağlayan ilişkileri bir yana atmak işten değil.
LGBTİ Hareketini siyasi bir özne olarak tanımanın yolu, homofobik-transfobik söylem ve davranışlardan kaçınmak kadar hareket ile siyasi tartışmaları genişletmekten geçiyor. Bugün 17:00’da “Temas”a gerilemeyi reddederek ilişkileri güçlendirmek için, şimdiye kadar birlikte yol aldığımız tüm dostlarımızı yürüyüşe bekliyoruz.

ÖNCEKİ HABER

‘Birimizin derdi hepimizindir’ diyenlerin grevi

SONRAKİ HABER

‘Yolun Uzun Olsun…’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...