29 Haziran 2014 06:00

Daha fazla kalkınamayız, kalkınmamalıyız

Ne kadar süre sonra bilmiyorum ama bir süre sonra “AKP Estetiği” diye bir kavramı etraflıca konuşuyor olacağız. Taksim Meydanı yekpare beton dökümününden, refüj ağaçlandırma çalışmalarına, TOKİ binalarından, alternatif Melih Gökçek Ankara projelerine, Haliç’teki dev fıskiyeden, yaşam alanlarımızda boy gösteren plastik palmiyelere... Saymakla bitiremeyiz.

Daha fazla kalkınamayız, kalkınmamalıyız
Paylaş

Ebru Nihan Celkan*

“...6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”...**

AKP ESTETİĞİ
Ne kadar süre sonra bilmiyorum ama bir süre sonra “AKP Estetiği” diye bir kavramı etraflıca konuşuyor olacağız. Taksim Meydanı yekpare beton dökümününden, refüj ağaçlandırma çalışmalarına, TOKİ binalarından, alternatif Melih Gökçek Ankara projelerine, Haliç’teki dev fıskiyeden, yaşam alanlarımızda boy gösteren plastik palmiyelere... Saymakla bitiremeyiz. Dökümü, analizi ve sonuç tespiti uzmanların ayrıca mesai harcaması gereken bir konu. Estetik kimin umurunda diyebilirsiniz, haklısınız, lakin burada söz konusu estetik alan kaplamakla, yayılmacılık ve istilacılıkla bileştiğinde tek başına kendi içerdiği anlamdan çok daha fazlasını içeriyor. Yeri geliyor Ayasofya örneğinde olduğu gibi satamadığı paraya çeviremediği bir mekanı kültürel olarak işgal etmek istiyor, yeri geliyor Galata Kulesinin dibinde halka ait bir alanı belediye işletmeciliğinde çay ocağına çeviriyor. İktidar tüm mekanlara yerleşiyor veya yerleşeceği mekanlar üretiyor.
Kalkınmacılığın geldiği son noktadayız. Daha fazla kalkınamayız, kalkınmamalıyız. Bulduğu her boşluğu nakite çevirmeyi vazife edinmiş bir iktidar tarafından yönetiliyor oluşumuzun 12.yılında meydan, liman, park, sahil yani kamusal alan anlamında neredeyse eldeki tüm mekanlar bir şekilde özelleştirilmiş veya nakite çevrilmiş durumda. Bu şekilde baktığımızda “Kimsenin özel hayatına müdahale etmedik” diyemezsiniz. Ettiniz, ediyorsunuz. Kamusal alanı gasp ederek bizim özel hayatımıza müdahale ediyorsunuz. Hepimiz biliyoruz mekan politiktir ve mekanlar üzerinde kurulaniktidar; nerede açık havada oturabilir nerede oturamazsınız, nerede çay içebilir nerede içki içebilirsiniz, nerede yere çul serebilir nerede sermezsiniz, saat kaçta parkta girebilir kaçta giremezsiniz, poltik görüşünüzün uzantısıdır. Tahakküm mekan ve mekanın kullanımı üzerinden de kurulur.

SORACAĞIZ DEDİNİZ SORMADINIZ

“Bundan böyle bütün projeler halkla paylaşılacak, halka anlatılacak, bu konuda halkın görüşleri alınacak. Bir otobüs durağı yeri değişecekse bile o otobüs durağını kullananlara bu sorulacak.”  20 Haziran 2013 – Kadir Topbaş
Emek sineması için verdiğimiz mücadeleyle birlikte kamusal alan nedir? Kamusal alandan talebimiz nedir? kamusal alan neden özelleştirilmemelidir? Sorularını daha yüksek sesle dillendirmeye başladık. Galata, Haydarpaşa gibi aslında muhafazakarların daha fazla hassasiyet göstererek “muhafaza” etme konusunda endişeli olması gereken tarihi kamusal alanların durumlarıyla ilgili mücadeleyi sürdürürken Gezi Parkı ile kamusal alan hakkımızı savunmanın daha edilgen bir safhası olankamusal alanın halk tarafından işgali sürecini deneyimledik.
Bir grup azınlığın genelin yaşam alanı konusunda verdiği karara, yok sayılmaya kızgın olan onbinlerce insan kendine ait olan alanı almak için harekete geçti ve aldı. Böyle bir deneyimin herkes için dönüştürücü olacağı düşüncesinin doğru olmadığını, iktidarı ve ona bağlı yerel yönetimi dönüştürmediğini Galata Kulesi dibine açılan Beltur çay ocağı işletmesiyle birlikte görmüş olduk. Kimse bu işletme için kimseye soru sormadı. Bir meydandaha geceden sabaha gasp edildi.

MEYDANLAR KİMİNDİR?

Kimimiz Galata Kulesi ve çevresine baktığında; tarihi önemini, İstanbul’un yedi tepesine hakim konumunu (Artık hakim değil zira silüet bozuldu), insanlığın ilk uçuş denemesi yaptığına rivayet edilen efsanesini, kimi Kız Kuleiyle tutkulu aşkını, Tünel’in bitişi Karaköy’ün başlangıcı olan lokasyonunu, kim bilir kaç yeni yetme sevdalının romantik anını, kaç turistin fotoğraf heyecanını görüyor. Kimisi ise para kaynağı “boş” duran meydanını görüyor.
Gezi’nin en önemli kazanımlarından biri kamusal alan üzerinde tahakküm kurmak isteyen iktidara bunu yapamayacağını söyleme hakkımızı bize hatırlatması oldu. Galata Kulesi’nin çevresinin belediye tarafındangaspına karşılık kentin asli sahipleri bir kere daha demokratik bir şekilde tepki gösterdi. Bu tepkiyi anlamak buna çözüm üretmek yerine hangi ruh haliyle bilinmez Galata halkı adına kendine teşekkür eden pankartlar yaptırılarak kuleye asıldı. Hangi zihniyet kendi kendine teşekkür eden pankart yaptırır?
Ahlaki pusulası, hakikat algısı o kadar derinden deforme olmuş bir iktidar ve yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız ki ne başına gelirse gelsin dönüşmüyor, değişmiyor, esnemiyor. Bir insan olamaz karşımızdaki bir sistem, bir mekanizma, bir çeşit makina ancak başına ne gelirse gelsin değişmeden aynı aldırmaz yönelimle yoluna devam edebilir. İnsan utanır, insan değişir, insan dönüşür, insan öğrenir, insan öğrenir, insan öğrenir.
Gezi’de yüksek sesle söylemiş ve anladığınızı düşünmüştük. Şimdi tekrar ediyoruz;
Meydanlar halkındır.
“Dediler “Sen namı değer Galata Kulesi”
İstanbul’un en yüksek bekçisi
Küskün bir çocukmuşçasına
Nasıl bükersin boynunu
Nasıl teslim olursun
Çünkü onlar
Gidecekler!”***

*tiyatro metin yazarı
ebru.celkan@gmail.com
**Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedat Galata Kulesinden atlayarak hayatına son verdikten sonra Ümit Yaşar tarafından yazılan “Galata Kulesi” şiirinden
*** Aydın Meriç – Galata Kulesi  şiiri

ÖNCEKİ HABER

Dış politikanın ikizleri

SONRAKİ HABER

Boktan bir yazı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...