22 Haziran 2011 13:04

Kaldığımız yerden ama daha da büyüyerek!

Öncelikle, seçim döneminde büyük bir başarı kazanarak Türkiye'de ki halkların, gençlerin, ezilenlerin sesini meclise taşıyacak olan Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nu destekleyen, gecesini gündüzüne katarak çalışma yürüten tüm genç arkadaşlarımıza teşekkür edelim.Memle

Paylaş
İlyas Coşkun

Memleketin dört bir yanında, yüzlerce mahallede, okulda, iş yerinde çalışma yürüterek, milyonlarca gençle yüz yüze gelerek, bloğun neden önemli olduğunu, Türkiye'deki iktidar güçleri karşısında -AKP, CHP ve MHP gibi partiler karşısında- tek gerçek alternatif ve halk muhalefetinin, temsiliyetin Blokta somutlaştığını anlattık, tartıştık ve bu başarıyı hak ettik.
Çoğu yerde dev binaların, kulelerin yüzlerini, bu düzenin savunucusu parti ve adayların pankartları kapsamışken, AKP, devletin tüm imkanlarını kullanarak seçim çalışması yürütürken, bürolarımız, araçlarımız taşlanırken, Blok çalışanı arkadaşlarımız evlerinden çok karakollara alıştırılmışken, şarkılı türkülü reklamlar televizyonda durmaksızın dönerken, seçimler daha gerçekleşmeden "büyük" ve "bağımsız" medya kuruluşları AKP'yi iktidar ilan etmiş ve kurmaylarına "ustalık dönemi icraatlarını" sorarken, bizler ne sokakları bıraktık ne de halkımıza olan inancımızı. Tüm sermaye partilerinin hevesini kursağında bıraktı başarımız. Anti demokratik siyasi partiler yasasını, %10 seçim barajını arkasına alan AKP, Blok vekillerinin meclise girmesiyle ne 367 vekil hayaline ne başkanlık sistemine ne de tek başına anayasa yapma arzusuna ulaştı. Başta MHP olmak üzere tüm şoven, milliyetçi, faşist partilerin meydanlardaki inkarcı, yok sayan, kürsülerden ip sallayan söylemlerine itibar edilmedi, barışa olan özlem ve istek bir önceki parlamento da 22 olan vekil sayısını 36'ya yükseltti.

Seçimlerden önce her yerde "oyları bölmeyin, herkes için bize gelin, destekleyin" diyen "aldık başımızı yürüdük, bizi tutana aşk olsun" diyerek naralar atan CHP'nin bir kısım medyanın desteğine rağmen seçimlerden sonra balonu söndü. Görüldü ki, blok güçleri olmasa, mecliste temsil edilmese, meclis içinde bir halk muhalefeti olmayacaktı ve AKP hedeflerine daha bir yakınlaşacaktı. Özetle, bu seçimlerde de CHP birçok işçi, emekçi ve ezilen halkı kendisini desteklemeye ikna etti ama seçimin gerçek kazananı blok güçlerini zayıflatmaya yetmedi ve "oyları bölen" oldu.

Sadece bu kesimlerin değil, "kendi rüzgarını estirenler" ve "boyun eğmeyen 500 bin kişi arayanların" da yüzlerinin düştüğü, morallerinin bozulduğu bir sonuç doğurdu seçimler. Kimisi barajsız seçimler için imzalar toplarken, barajların sokaklarda yıkıldığını göremedi, anlayamadı. Kimisi boyun eğmemeye davet ederken, ülkenin içinden geçtiği durumu tahlil etmekten uzaktı.  Ulusal sorunda milliyetçi, sınıf mücadelesinde seçkin, halka ve emekçiye tepeden bakan, demokrasi mücadelesinde tutarsız bir hareket için de beklenen bir sonuçtu. Ancak 12 Haziran bir yanıyla son, bir yanıyla başlangıçtır, herkes için...

İktidar partisinden hala ümitlerin kesilmemesi ve bunun parçası olarak bizlerin, icraatlara dair yeteri kadar teşhir ve bilgilendirme çalışması yapamamamız, tüm devlet imkanlarını kul lanan, birçok televizyon ve gazetenin açık desteğini almış, kimi cemaat ilişkilerinden besleniyor olması, özellikle sağlık ve eğitim alanlarındaki uygulamaları, sosyal güvenlik sisteminin günden güne yıkıma uğratılmasına karşılık, yoksulluğun ve yoksunluğun "devlet yardımlarıyla" sürdürülebilir olması, uyguladığı ekonomi politikalarının yanlışlığının yeteri kadar teşhir edilememesi gibi birçok sebebi AKP'nin aldığı halk desteğini açıklarken sayabiliriz*. Şimdi durup bir düşünelim, bu durumda ne yapmalıyız? Kimileri buna sitemle ve üstten cevap vermeyi**  ve halka olan güvensizliği daha da pekiştirerek "aziz nesin ne kadar da haklıymış" demeyi kolay yol olarak seçtiler. Oysa blok için gecesini gündüzüne katıp çalışma yürüten arkadaşlarımızdan başlayarak, seçimlerde tek desteği blok adaylarına oy vermiş olanları da kapsayacak, hatta daha fazlası için bir çalışma yürütmek bizlerin önündeki en temel görev olarak durmaktadır. Seçimler vesilesiyle kapılarını çaldığımız, çalışma yürüttüğümüz her yerde, en kapsayıcı şekilde seçim değerlendirme toplantıları yapmak, Türkiye işçi sınıfının, ezilenlerin, gençlerin sesi olacak vekillerin gücü olan örgütlülüğümüzü büyütmemiz gerekecektir. Çünkü Türkiye'de bir demokrasi mücadelesi varsa, bunu temsil eden tek büyük güç burasıdır. Eğer mücadelemiz buraya kadar, bu başarı bize yeter demiyorsak, sokağı, hayatı örgütlemeye devam etmeliyiz. Örgütlülüğün ne kadar önemli olduğuna dair, geçen Cuma akşamı Hayat Televizyonunda, Gençlik Gündem Özel programına Kayseri'den katılan bir arkadaşımızın örneğini hatırlatmak anlamlıdır. AKP kurmaylarının, örgütlülüğün, sendikal mücadelenin çok zayıf olduğu fabrikalarda "kontrol altına alınmış işçilere" nutuk çekmesini ancak bir sendikanın genel kurulunda konuşma yapmak isteyen AKP'li bir ismin nasıl protesto edildiğini ve konuşturulmadığını biliyoruz.***  Ayrıca, birçok üniversitede blok vekilleri için çalışma yürüten öğrencinin, oluşturulan komitelerin olduğunu, blok adaylarına üniversiteli genç aydınların önemli bir destek sunduğunu biliyoruz. Bu komiteleri dağıtmak yerine daha da genişletmek üniversite mücadelesi açısından da oldukça önemli olacaktır.

Her ne kadar CHP'nin bir umut ışığı olarak cilalanmasına karşılık, seçimlerin hemen ardından birçok CHP'ye oy vermiş arkadaşımızın da kabul edeceği üzere, Blokun başarısı gerçek umut ışığı olmuş ve oldukça geniş kesimlerde bir beklenti ve mutluluk yaratmıştır. Seçimler sırasında sıkça karşı karşıya geldiğimiz "adayınıza bir itirazım yok ama AKP'yi durdurmak için oyum CHP'ye" söylemi ve beklentiler şimdiden gözlerin Blokun başarısına ve vekillerine dönmesiyle son bulmuş veya mutlaka bulacaktır. Yoksul emekçi semtlerinden, YGS'deki şifre rezaletinden muzdarip gençlerden, üniversitelerdeki iktidar-cemaat kuşatmasından, bilimsel özgürlüğün engellenmesinden rahatsız olanlardan, Alevilerin eşitlik ve demokrasi mücadelesini yürüten kesim ve örgütlülüklerden alınan destekler CHP için bir gerçektir, kabul edelim. Ancak gücümüzü ve örgütlülüğümüzü artırarak, hak arayan, mücadele yürüten herkesin dahil olacağı bir çalışma gerçekleştirerek bu birliktelik büyüyecek ve daha da güçlenecektir. Bloğumuz, seçim boyunca aldığı destek ve katkıyı, verdiği umut ve performansı büyüterek ilerlemelidir. Blok dışında olanları da kapsayarak gelişmeli ve halk güçlerinin toplaştığı bir siyasi güç olarak kendini örgütlemelidir, bunun için gücümüzü harcamalıyız.
Seçim süreci esas itibariyle iki ana gücün mücadelesi şeklinde gerçekleşti. Bir tarafta hükümet partisi AKP'nin başını çektiği düzen güçleri diğer tarafta Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun başını çektiği halk güçleri... Bu yönüyle de hem halk muhalefeti hem de demokrasi mücadelesinin ana mihrakı bloktur.***

Yukarıda da söylendiği gibi demokrasi mücadelesinin ana mihrakı Blok ise ve yeni dönemde memleketin en önemli gündem maddelerinden birisi yeni anayasa ise, demokrasi mücadelesinde canhıraş çalışan gençler, bizler ne yapacağız? Özgür Müftüoğlu, AKP'nin yapmak istediği anayasanın nasıl bir ruh taşıyacağını, arkasındaki güçlerin "kapitalizmin uluslararası kurumları ve sermaye" olduğunu söylemiştir.****  Doğrudur da. 12 Haziran akşamı beklediğini alamayan AKP, yeni anayasa için "helalleşme" çağrısıyla meclisteki diğer burjuva partileri, CHP ve MHP'ye göz kırpmıştır. Blok içinse durum oldukça nettir. Düzen partilerine, bizlerin soruları hazırdır. Tuzla Tersanelerinde maliyetli olduğu için iş güvenliği önlemleri alınmayan, her gün ölüme sürüklenen işçilerle, insanca yaşanacak bir ücret düzeyi, çalışma sürelerinin düşürülmesi, örgütlenme, sendikalaşma isteyen yüz binlerce işçiyle helalleşebilecek midir bu kesimler? Kayıt dışı çalışmaya zorlanarak, sosyal güvenceden yoksun, geleceksiz çalışanlarla yüzleşebilecek midir? Ülkedeki her dört gençten birinin işsiz olduğu, diplomalı işsizliğin genç kuşağı belirsizliğe ittiği, eğitimin her kademede paralı hale geldiği, sınavlardan bunalmış, "parasız eğitim, sınavsız üniversite" isteyen milyonlarca genç olduğu, 15 milyondan fazla kişinin yoksulluk sınırında yaşadığı gerçeğini hesap edecekler mi yeni anayasayı konuşurken? Ülkemizde en zengin %20'nin yaratılan gelirin %48'ine el koyduğunun, en yoksul %20'lik kesimin ise ancak %5,6'yı paylaştığı bir ülkede tabloyu emekçiler lehine düzeltecek cesaretleri var mıdır? Bu ülkede bir Kürt Sorunu olduğunu, silahların susması, demokratik adımların atılması gerektiğini, anadilde eğitim hakkını, genel siyasi affı, gönüllü birlikteliği sağlayacak bölgesel özerklik tartışmalarını, anayasal eşitlik isteğini görebilecek, duyabilecek midirler? Ceylan Önkol'un, Şerzan Kurt'un, Aydın Erdem'in, İbrahim Oruç'un ve daha binlerce öldürülmüş gencin arkadaşlarından, ailelerinden helallik istemeye yüzü var mıdır bunların?

Çevrecilerin, doğanın katledilmesine karşı isyanlarını, Alevilerin inançlarını özgürce yaşama isteklerini, kadınların siyasetten, ekonomiye, eğitimden, çalışma hayatına kadar her alanda özgürce katılmalarının önündeki engellerin kaldırılması mücadelesini, Türkiye gençliğinin "İş, Eğitim, Barış" çığlığını, yeni anayasayı tartışırken göz önünde bulunduracaklar mı? Operasyon ve çatışmalarda her gün yeni gençlerin ölümüne izin veren politikalarla yola devam mı edilecek, "durmak yok" mu denecek?

Yeni bir anayasanın, anti-demokratik süreçlerle oluşturulmuş ve halkın birçok kesimini dışarıda bırakan bir meclisle değil de, Kurucu Meclis ile yapılması gerektiğini kavrayabilecekler mi? Özetle, Anayasa yapılma sürecinde kim hangi tarafta duracak? Yukarıda da dediğimiz gibi bloğun durumu nettir. Bu süreçte işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların, gençlerin ve tüm ezilenlerin, hak arama mücadelesi yürütenlerin kürsüsü Blok olacaktır. Türkiye gençliği olarak bizden beklenen bu sürece seyirci olmamız değil, bizzat halkın politikasını örgütleyici, üniversitesinden, lisesine, semtinden, işyerine her alanda bloğu genişleten ve güçlendiren bir yeteneğe sahip olmamızdır. Önümüzde bir gençlik kampı duruyor. Türkiye gençliğinin, barış, kardeşlik ve özgürlük isteyen kesimlerinin bulaşacağı bu kamp için hedefimiz binlerce genç olmalıdır. Ağustos'un 20-28'i arası İzmir Selçuk'ta kuracağımız kardeşlik sofrasına blok çalışmasına katılmış, oy vermiş, bloğun başarısıyla umutlanan herkesi katabilecek bir enerji ve disiplinle çalışma yürütmeliyiz.
Hep beraber haydi Emek, Demokrasi ve Özgürlük saflarına! Yolumuz açık olsun!

* Bu başlıkla ilgili daha fazla ayrıntı A.Cihan Soylu'nun "12 Haziran Seçimleri Üzerine" başlıklı yazısında ortaya konmuştur.

** Sol.org.tr'de çıkan "O seçmenlerin mesajı: Zehirle bizi AKP!" başlıklı yazı bu yönüyle ibretliktir.   

*** 7 Haziran Evrensel Gazetesi, "AKP'ye işçi tavrı" başlıklı yazıdan ayrıntısına ulaşabilirsiniz.

**** 19 Haziran Evrensel Gazetesi'nde, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ile yapılan  röportajdan alınmıştır.

***** 26/03/2010, Evrensel Gazetesi, "Kimin Anayasası?.." başlıklı yazı

ÖNCEKİ HABER

Blok ve sosyalizm mücadelesi

SONRAKİ HABER

Koçali: Kararı tanımıyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...