20 Nisan 2014 16:16

Mücadeleye Devam!

Emekçilerin bugünkü koşullarında hayat standartlarından memnun olduğunu söyleyemeyiz. Ancak etkili bir muhalefet odağının olmaması bu memnuniyetsizliği sandıkta tepki olarak yansıtmadı

Mücadeleye  Devam!
Paylaş

Yağız SENEM
Emek Gençliği
Merkez Yürütme Kurulu Üyesi

Türkiye bir seçimi daha geride bıraktı. 2014 yerel seçimleri kendinden önceki seçimlere nazaran farklı bir atmosferde gerçekleşti. Haziran direnişi ve Haziranın sıcaklığıyla birlikte geçen 8 ay, AKP ve Cemaat arasında gitgide artan iktidar yarışı, bununla birlikte halkın artık bihaber olmadığı yolsuzluk gerçeğinin 17 Aralık operasyonu ile gün yüzüne çıkışı ve tapeler...

Tüm gelişmeler ile birlikte büyük bir kesimde oluşan; ‘Seçimlerde AKP büyük bir mağlubiyet yaşayacak’ algısı malumun ilanından sonra hayal kırıklığı ve rehavete dönüştü. Sosyal medyada yine popülerleşen Aziz Nesin çözümlemeleri ile birlikte; ‘Artık mücadele etmek gereksiz çünkü gördük ki bu halk hırsızlar tarafından yönetilmek istiyor.’ diyen elitist politikacılara inat, ‘Mücadeleye Devam’ diyenlerin savaşımı başladı. Ancak ‘Mücadeleye Devam’ın altını doldurabilmek için emek ve demokrasi güçlerinin bir süreç analizi yapması ve özeleştirisini vermesi de gerekiyor.

AKP’NİN ‘SIYIRMASI’

Çok alışık olunmayan gelişmelerle birlikte yaşanan seçimler, farklı kliklerin farklı tutumları ve manipülatif propagandalarını beraberinde getirdi. Bu propagandalar ile birlikte yerel seçimler bir genel seçim havasına girdi. Hükümet her başı sıkıştığında muhafazakar kesimin acılarla dolu toplumsal belleğinden yararlandı. Biz ve siz kamplaştırması AKP’nin ‘sıyırmasında’ yardımcı oldu.
Büyük bir kesimin 28 Şubat’ın gerçekleştiği Türkiye’de AKP ile kimliğinin meşrulaştığını düşünmesi ve bu meşruluğu sağlayan gücün kendisine karşı yapılan tüm ‘darbe palanlarını’ boşa düşürüp Refah Partisi’nin aksine ayaklarının yere sağlam basması ve sağlamlığın teminatı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı görmesi sonuçları değerlendirirken göz ardı edilemeyecek bir durum. Fakat her şeyi açıklamaya yetmez.

DENKLEMİN BİLİNMEZLERİ

Evet, Türkiye insanların üretim ilişkileri içindeki pozisyonları göz ardı edilerek muhafazakar, laik, milliyetçi vb. olarak sınıflandırıldıkları algının pompalandığı bir ülke. Ancak bizim gibi tarihin sınıf savaşımları tarihi olduğunu söyleyenler için bir takım değerlendirmeler yaparken sadece yaşayış tarzı farklı olan grupların eğilimlerini değil; üretim ilişkileri içindeki konumları farklı olan grupların da eğilimlerini denklemin bilinmezlerinden hatta en önemli bilinmezi olarak ele almak gerekiyor.
Türkiye halklarının büyük bir çoğunluğu için ilk sırada hanenin dirliği, düzeni ve güvenliğinin geldiğini söyleyebiliriz. Bu dirlik ve düzenin devamı için bir risk algısı oluşursa -ekonomik kriz gibi- o zaman halkın kredisi kesiliyor. Bunu 2002 krizinde de gördük. Bu bağlamda AKP’nin yaptığı istikrar vurgusunun emekçiler içerisinde oldukça etkili olduğu söylenebilir. Çünkü koalisyon hükümetleri ve sık gerçekleşen hükümet değişimlerinin çoğu zaman ekonomik dalgalanmalara sebep olduğu halk tarafından deneyimlendi.
ve Hatay adaylıklarına devrimcilere küfürler yağdıran MHP’li Mansur Yavaş ve AKP’li Lütfü Savaş’ı, Dilovası’na Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesine adı karışan Ercan Dalkılıç’ı, İstanbul’a cemaatlerle iş birliği yaptığını gururla söyleyen Mustafa Sarıgül’ü aynı zamanda oy kaygısından dolayı aday gösterdiler. Belki CHP tabanı tatava yapmadı ama seçimin en büyük kaybedeni yine CHP oldu.

HALK MEMNUN DEĞİL

Aslında bu sonuçlar emekçilerin toplumsal belleğinin zayıf olduğu argümanının da bir bakıma geçerli olmadığını gösterir. Bu anlamda yolsuzlukları da emekçilerin elinde tuttuğu bir kart olarak görmek gerekiyor. Emekçiler için AKP’nin hala kredisinin olduğu, bu kredi bittiğinde ve bir seçenek ortaya çıktığında bu kartın da kullanılacağını söyleyebiliriz. Türkiye halkının geçmişte ağır yaralarının bulunduğu bazı spesifik noktalar için yapılan ‘iyileştirmeler’ AKP için oldukça kredi açıldığını gösteriyor. Kuşkusuz bu iyileştirmelerin, milyarlarca liralık rantın ve halkın cebine uzanan politikaların kalkanı olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Emekçilerin bugünkü koşullarında hayat standartlarından memnun olduğunu söyleyemeyiz. Ancak yukarıda belirtilen sebepler ve etkili bir muhalefet odağının olmaması bu memnuniyetsizliği sandıkta bir tepki olarak yansıtmadı.

ALTERNATİF SORUNSALI

Ana muhalefet partisi CHP emekçiler açısından neden bir alternatif olamadı? Muhafazakar kesim tarafından CHP’nin baskı ile kodlanması ve Kemalist rejimin yaptığı hataların eleştirisini samimi bir şekilde veremiyor olması bu sonucun sebeplerinden ancak durumu sadece bu şekilde açıklamaya çalışmak yetersiz. Gülen Cemaati ile yaptığı ittifak ve pragmatist, ilkesiz politikaları-aday seçimleri Tayyip Erdoğan’ın ‘uluslararası komplo’ argümanını güçlendirdi.
CHP, salt Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden söylemlerini sürdürüp kamplaşmanın gerçekleşmesinde büyük emeği geçen taraflardan biri oldu. Daha doğrusu bir sistem partisinin kullanabileceği tek yolu seçti. Mesela yolsuzluk tapeleri ile ilgili gerçekleştirilen tek icraat ses kayıtlarının parti grup toplantılarında dinletilmesi oldu. Memlekette herkesin bildiği gerçeği körün gözüne parmak sokarak bir daha göstermekten başka bir şey yapmadı. Gerçi mevcut belediyelerinde yolsuzluk soruşturmalarının gerçekleştiğini cümle alem bilirken başka ne yapabilirdi ki?
CHP gibi bir sistem partisi yolsuzluğun bir düzen sorunu olduğunu söyleyip düzeni değiştirme çağrısı yapacak değildi ya! Şeffaflığı savunup temsili demokrasiyi eleştirerek, ‘Halk Demokrasisi’nin gerekliliğini söylemek; sistemin açıklarından faydalanmak için siyaset arenasına giren bir parti ve o partinin arkasındaki sermaye odaklarının kabullenebileceği bir şey olamazdı herhalde. Bu sebeple Ankara ve Hatay adaylıklarına devrimcilere küfürler yağdıran MHP’li Mansur Yavaş ve AKP’li Lütfü Savaş’ı, Dilovası’na Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesine adı karışan Ercan Dalkılıç’ı, İstanbul’a cemaatlerle iş birliği yaptığını gururla söyleyen Mustafa Sarıgül’ü aynı zamanda oy kaygısından dolayı aday gösterdiler. Belki CHP tabanı tatava yapmadı ama seçimin en büyük kaybedeni yine CHP oldu.

ADAYLIK SİMGESEL

Bu kamplaşmanın gerçek alternatifi olan Halkaların Demokratik Partisi (HDP) ilkeli duruşunu gerek adaylarıyla gerekse söylemleriyle ortaya koydu. Siyasi faaliyetleri boyunca emek, demokrasi ve barış mücadelesinin parçası olan işçi, öğrenci, aydın adaylarıyla ve yüksek kadın aday oranıyla bu memlekette ezilen tüm kesimlerin temsilcilerini adaylık koltuğuna oturttu. Elbette HDP’deki adaylık simgesel bir anlamdan öteye geçmiyor. Çünkü en baştan ‘Şehir Senin’ diyerek halk meclisleriyle birlikte kentimizi de kendimizi de biz yöneteceğiz diyen bu parti, yolsuzlukların da temelini atan temsili demokrasiye bir karşı duruş.

MÜCADELE SANDIKLARA SIĞMAZ

Önemli olan bir başka konu, HDP’nin politikalarının bugünün alternatifsiz, kirli siyasi arenası içerisinde en çok karşılığını bulacağı zaman olmasıdır. HDP, hatalarından ders çıkararak bütün düzen partileri içerisinden sıyrılıp barış, eşitlik, emek mücadelesinin sandıklara sığmadığını gösterecektir. Burada unutulmaması gereken şey HDP’nin tek dayanağının halk olduğu ve herkesin gereken sorumluluğu yerine getirmesiyle bu mücadelenin bizler lehine sonuçlanacağıdır.


NEDEN?

Peki HDP neden seçimlerde bir alternatif olarak sıyrılamadı? CHP’nin yarattığı oylar bölünecek algısı, Türkiye’nin her tarafında HDP’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılardan dolayı zora sokulan seçim çalışmalarının dışında en önemli sebep HDP’lilerin tutarlı politikalarını emekçi halk ile birleştirmek için gerekli çabayı sarf etmemesi oldu diyebiliriz. Yoksul emekçi mahallelerini çalışmanın merkezine alamadı, ‘Kürt Partisi’ algısını kıramadı, bir demokrasi cephesi olduğunu gösterecek çalışmayı sergilemekte yetersiz kaldı.


 

ÖNCEKİ HABER

Demokrasi Pusuladan İbaret Değil

SONRAKİ HABER

ROTA

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...