23 Şubat 2014 06:00

Sansüre inat, sen çok yaşa edebiyat!

Ece Ayhan’ın, 1969’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde faşistlerce öldürülen Battal Mehetoğlu için yazdığı “Meçhul Öğrenci Anıtı”nın muktedirleri ürkütmesi de anlaşılabilir ancak bir edebî eserin “Anayasa’ya aykırı(!)” olmasındaki garabet nereden tutsan elde kalıyor.

Sansüre inat, sen çok yaşa edebiyat!
Paylaş

Ozan ÇETİN

“(…) bir Türk diktatörü halkına Avrupalı gibi giyinmeyi emretmiş. Uymayanlara ölüm cezası verilecekmiş.”
Yukarıdaki alıntı, dünya edebiyatının belki de en masum ve en ele avuca sığmaz eseri Küçük Prens’ten. Ancak bugün yetişkin olanlar yeniden okumadıysalar eğer bu başyapıtı, kim bilir hiç bilmediler bu bahsi. Çünkü Türkiye’de bu kısım, yıllarca “çeviri kazaları”na uğradı(!), daha çok “Türk lider”de karar kılındı ve esere neşter vurularak sansürlendi.
Bugünse kendi inancına, kendi dünya görüşüne, kendi kültürüne ve eğilimlerine denk düşmeyen hemen hiçbir şeye tahammül edemeyen bir iktidar muhattap olduğumuz. Muktedir olmanın verdiği devasa gücün her an farkına vardıkça daha çok arsızlaşıyor, saldırganlaşıyor. Yasaklamalar, sansürlemeler, manipülasyonlarla gitgide büyüyen yeni muhalefeti ezebileceğini sanıyor. Ve sanata, edebiyata, bilime, tiyatroya, sinemaya bugün ayrıca düşen; bunca pusun ve pervasızlığın karşısında “direnmek” oluyor…

ZEDELEYENLER VE ZEDELENENLER

AKP, son “sürprizi” MEB aracılığıyla Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı”nda yaptı: Şiir, “Devletin manevi kişiliğini zedeleyecek ifadeler barındırmaktadır” gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bulundu ve liselerde okutulması yasaklandı. Serim Yayınları’nın 12’nci sınıflar için hazırladığı Türk Edebiyatı Ders Kitabı düzeltilip yeniden “Sansür Kurulu”na gönderilse de bu kez Reşat Nuri Güntekin’in “Otel” adlı gezi yazısının da “milli kültürü zedeleyici nitelikte” unsurlarına işaret edildi ve kitap geçer not alamadı. Yazarlarımız, devletlüce kabul görmedi.
Elbette bu ilk değil. Yunus Emre, Edip Cansever, Cemal Süreya; Şeker Portakalı, Fareler ve İnsanlar ve daha fazlası iktidar eliyle sansürlendi; “öpüşmeler”, “sevişmeler”, “biralar” korkunç ve tehlikeli bulundu. Tüm dünyada gösterilen çizgi filmlerde; “hayırlı sabahlar”, “Allah razı olsun”lar duyuldu. Heykeller “ucube” oldu,  yıkıldı; tarihi eserler “çanak çömlek” oldu, kırıldı!
İktidarın edebiyata müdahalesi bazen sansür, bazense örneğin şiirdeki bir cümleyi çıkartma ya da sözcüğü değiştirmek şeklinde oluyor. Ya yasaklıyor ya da sanat eserini değiştirerek iğdiş ediyor. Daha önce, Cemal Süreya’nın “Üvercinka” şiirinde “sevişmek” sözcüğü, bir test kitabında, akıllara çok kötü şeyler getirdiği için(!) olsa gerek, “sevmek” biçiminde değiştirildi. Lise son sınıf edebiyat kitabında yer alan Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” adlı şiirinin ise tam iki mısrası silindi:
“(...)
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
(…)”
Şiirlere ve edebi metinlere bu denli hayasızca yapılan müdahaleler bitmek bir yana, yaşamın her alanına yapılan müdahalelerle birlikte artarak devam ediyor.

SÖZ KALACAK EDEBİYAT DEĞİŞTİRECEK

İkinci Yeni’nin önemli şairlerinden Ece Ayhan’ın, 1969’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde faşistlerce öldürülen Battal Mehetoğlu için yazdığı “Meçhul Öğrenci Anıtı”nın muktedirleri ürkütmesi de anlaşılabilir ancak bir edebî eserin “Anayasa’ya aykırı(!)” olmasındaki garabet nereden tutsan elde kalıyor.
Bilimin ve sanatın indinde çoktan tarihin çöplüğüne atılmış köhnemiş düşünceleri ve vicdanlarda mahkum edilmiş onursuzca eyledikleri polis ve sivil faşist şiddeti yetmiyor, edebiyata da el uzatıyorlar. Tarihin, toplumun ve doğanın diyalektiğine inat var etmeye çalıştıkları iktidarlarının, önünde sonunda elden gidecek olmasından mı bunca hezeyan? Asla yenilmeyecekleri algısını topluma yutturmaya çalışırken kaygı dolu bir beklenti içinde olduklarından değil mi tüm bu garaip?
Bir şiiri bu kadar ürkütücü kılan başka ne olabilir? “Yazı”nın gücü ve ölümsüzlüğü karşısında bu kadar çaresiz kalmalarını başka ne açıklayabilir?
İktidar ve para hırsları, sevgisiz ve nefret kusan varoluşları, yalandan beslenen siyasi edimleri, kibir ve küstahlıkla yineledikleri “mazlumlukları”, gün yüzüne çıkmış yolsuzluklarıyla çürümekte ve yitmekte olan bu iktidardır. Söz kalacak, edebiyat değiştirmeye devam edecektir.

SON SÖZ: DÜŞENLERE

Karanlık sokakta pusu kurdukları Ali İsmail’in incecik bedenine siper olamadık, ancak cinayete tanığız ve unutmuyoruz: Bu kez cinayetleri ne “kör bir kayıkçı gördü” ne dilsiz şeytan! Ethem’in, Medeni’nin, Mehmet’in, Abdullah’ın, Hasan’ın, Ahmet’in ve “meçhul öğrenci” Battal Mehetoğlu’nun katillerini tanıyoruz. Siz yasak etseniz de dillerimizi, şiirlerden çıkarsanız da adlarını; bir mayıs günü ılık bir akşam üstünde, bu kez mıh gibi nakşedeceğiz gökyüzüne arkadaşlarımızı: “Solgun bir halk çocukları ayaklanmasında, devlet dersinde öldürülmüşlerdir...”

MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
Ece AYHAN

ÖNCEKİ HABER

Çaya yolculuk

SONRAKİ HABER

Aşk’ın değişen yüzü ve her filmine dair

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...