16 Ocak 2014 14:54

Ekmek teknesi

Çektikleri sıkıntılar çok. En başta izin sorunu ve çalışma saatleri. Gecesi gündüzü belli değil. Dinlenebilmek için ya hasta olması ya da bayram olması gerekiyor. İnsanlara ekmek yetiştirebilmek için gecelerini gündüzlerine katıyorlar

Ekmek teknesi
Paylaş

 

Ahmet Bozkurt Wan

Saat gece 2’ye yaklaşıyor. Yeni doğan yeğenim Aram Dıldar’ın yanındayım. Doğumunun altıncı günü, hala yoğun bakımda. Gelişememiş dediler doktorlar. Ama iyiye gidiyor durumu.

 

 

Hastanenin kötü kokusu ve sert koltuklarından biraz olsun kurtulabilmek için kendimi dışarı attım. Hava inanılmaz derecede soğuktu. Yaktığım sigarayı bile bitiremedim. Acıkmıştım. Bu saatte açık bir yer bulabilmek umuduyla dolanmaya başladım.

Çok geçmeden fırının birinin lambasının açık olduğunu gördüm. Hemen içeriye daldım. Sıcak bir çay ve taze bir çörek dedim esmer tenli çırağa. Tabi abi hemen dedi. Arkada fırının başındaki ustası fırının yanına çağırdı ısınmam için. Cayır cayır yanan fırının yanındaki tabureye oturdum.

ÖNCE O SORDU SONRA BEN

Çay ve çöreği yerken sohbet açıldı. Usta sormaya başladı hemen, bu saatte, bu soğukta ne işin var, nerelisin, kimlerdensin. Tek tek cevap verdim sorularına. Bu sıcak sohbeti yazmam gerektiğini düşündüm. Ama ne kalemim vardı yanımda ne de not tutacağım bir defter. Rica ettim çıraktan, hesap tuttukları defteri ve yazmam boyunca beni sıkıntıya sokan mürekkebi bitmek üzere olan kalemi verdi. Ustaya kendini, işini anlat biraz dedim.Güldü ve başladı cevaplamaya.

Adı Abubekir Tuktan. 25 yaşında. Geçirdiği hastalık nedeniyle orta okula kadar okuyabilmiş. Yaklaşık 7 yıldır fırınlarda çalışıyor. Burada da 25 gündür çalışıyor. “Bizim işimiz böyle, durmadan başka bir fırında çalışıyoruz.” diyor.

KIŞIN FIRINDA YAZIN...

Dışarıdan kolay gibi görünse de aslında çok zor işleri. Çektikleri sıkıntılar çok. En başta izin sorunu ve çalışma saatleri. Gecesi gündüzü belli değil. Dinlenebilmek için ya hasta olması ya da bayram olması gerekiyor. İnsanlara ekmek yetiştirebilmek için gecelerini gündüzlerine katıyorlar. Maaşını iyi buluyor ama bu dönemde yetmiyormuş. Çünkü hayat git gide pahalı olmaya başlamış.

Her gün farklı bir şeye zam geldiğini söylüyor. Bir kaç zaman sonra ekmeğe de zam gelecekmiş. Ülkede çok düşük maaşa çalışan bir sürü insan var, bunlar düşünülmeden ekmeğe zam yapılıyor diye vurguluyor. Bize ilaç gibi gelen fırının sıcaklığı onların işinin bir diğer zorluğu. Bu nedenle yaz aylarında başka işlerde çalışmak zorunda kalıyor. “Emoş hamur getir.” diyor ve çayımı tazeliyor.

Adının Emrah olduğunu öğrendiğim çırak hamur işine bakıyor. Sürekli şakalar yapıyor, ortamı neşelendiriyor. Biraz da sen konuş dedim, yüzü asıldı birden.

Kimlikte 15 yaşında görünüyor ama gerçekte ya 17 ya da 18 yaşında o da tam bilmiyor. 3 yıldır bu işi yapıyor. 8. sınıfta bırakmış okulu. Keşke okusaydım deyip hüzünleniyor ve sohbeti bitiriyor. Sonra içeriyi bir sessizlik kaplıyor. Çayımdan bir yudum alıyorum.

ARAM DILDAR NASIL OLDU

İçeriden Emrah’ın söylediği türkü ortamı neşelendiriyor. Arkadan yeni uykudan uyanmış uykulu gözlerle başka bir usta geliyor. İki saat uyuyabilmiş bugün. Elini yüzünü yıkayıp fırın közünün üstünde kaynayan çaydanlıktan bir çay dolduruyor kendine. Emrah’a kaş göz yapıp benim kim olduğumu soruyor. Seninle de birkaç kelam edelim diyorum reddediyor. Uykusuzluktan şikayetçi. Söylediklerini yazdığımı görünce gülüyor.

Saat 3 buçuğa yaklaşıyor. Müsaade isteyip kalkıyorum. Kahvaltıya kalmamı rica ediyorlar, nazikçe geri çeviriyorum. Aklım Aram Dıldar’da. Borcum ne kadar diye sorunca Emrah kaşlarını çatıp; “Ayıp ediyorsun abi, afiyet, bal şeker olsun.” diyor. Hayırlı akşamlar deyip hastanenin yolunu tutuyorum. Hava çok soğuk. Ama hissetmiyorum. Tek sıkıntım Aram Dıldar’ın iyileşmesi.


 

İNSANLAR BİRBİRİNİN YÜZÜNE BAKMAZ OLDU

Usta bir ah çekip konuşmaya başlıyor yeniden.

Eskiden akşamları arkadaşlarıyla toplanırlarmış, evlerde saatlerce sohbet ederlermiş. Hafta sonları tanıdık tanımadık herkesin düğününe gider, halay çeker eğlenirlermiş. Sabahın köründe uyanıp ot biçmeye giderlermiş.

Şimdi böyle olmamasından yakınıyor. Başta gençler olmak üzere tüm insanların internet denilen illetle uğraşır olduğunu belirtiyor. İnsanlar birbirinin yüzüne bakmaz olmuş. “Fazla konuştum ekmeklere bakayım yoksa hepsi yanacak.” diyerek ayrılıyor yanımızdan.

 

ÖNCEKİ HABER

Aile hekimlerinden grev sinyali

SONRAKİ HABER

Kolunu makineye kaptırdı, hastane bulunamadı, yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...