02 Ocak 2014 15:12

Öncesiyle sonrasıyla faşizmi tanımak

İnsanlık tarihinin unutmaması gereken bir gerçek var ki, o da; faşizmin esas ölümcül darbeyi Stalingrad’da almış olmasıdır. Avrupa tarihi açısından da Stalingrad hep, faşizmin böğrüne saplanan kızıl bir hançer olarak anılacaktır

Öncesiyle sonrasıyla faşizmi tanımak
Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Sayfamızdaki şu fotoğrafa lütfen dikkatle bakın… Ne görüyorsunuz?

Evet, evet bildiniz; savaş yıkıntıları içinde kalmış bahtsız bir kent!

Geçtiğimiz yüzyıl, iki büyük emperyalist paylaşım savaşını yaşadı. Ve 20. yüzyıl ne yazık ki, insanlığa bu fotoğraftakine benzer sayısız yakılmış, yıkılmış şehir resmi bıraktı. Fakat bu fotoğrafı eşsiz kılan önemli bir ayrıntı var: Muhtemelen bir katedralin en tepe noktasından şehre doğru her gün seslenmek üzere yerleştirilmiş şu azize heykelinden bahsediyoruz…

Bir zamanlar bu kentte yaşam sürüyor, çocuklar neşe içinde oynuyordu. Ve her gün ışıdığında heykel azize onları tanrının yoluna çağırıyordu. Ve gün geldi; tıpkı diğer şehirler gibi, adını bilmediğimiz bu şehre de faşizm belası bulaştı! Faşizm, bir veba salgını gibiydi; sanata, kültüre, dine dolanarak tüm bu alanları emri altına alıyordu. Faşizmle tanıştıktan sonra kilisenin tepesindeki azize, tanrıya en yakın insanların ‘üstün ari ırkı’ olduğunu söyleyip durmaya başladı.

NE KENT VAR NE DE İNSANLAR

Şimdi ne kent var ne de insanlar… Azize şimdi anlamış olmalıydı. Faşizm insanlık için yıkım demekti!

Azizenin şehre bir şeyler anlatmaya çalıştığı sol eline bir bakın; başparmak yerinde yok, fark ettiniz değil mi? Başparmak olmadan hayatı yaratan o muazzam el neye yarar ki? Şimdi -çok geç olsa da- harabelere bunu anlatıyor olmalı kutsal azize…

Kanımca, İlya Ehrenburg’un ‘Faşizm Sonrası Avrupa’ kitabını bundan daha iyi anlatan bir fotoğraf bulunamazdı. Bu fotoğrafı arayıp bulan ve kitaba kapak olarak seçen Evrensel Basım Yayın’dan Devrim Koçlan’a teşekkürler…

BALKANLARIN KIRILAN MAKÜS TALİHİ

Ünlü Sovyet yazarı İlya Ehrenburg, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde Balkan ülkelerini gezer. 1945 ve 46 yıllarını kapsayan bu gezisinde Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Arnavutluk ve Çekoslovakya’daki faşizm sonrası izlenimlerini yazar. Aynı dönemde Alman faşist generallerinin yargılandığı ‘Nürnberg Mahkemeleri’ni izler.’Faşizm Sonrası Avrupa’ işte bu yazıların toplamından oluşan, 120 sayfalık ve her gencin mutlaka okuma listesine alması gereken bir kitap.

Yazarın, hemen her geçtiği Balkan ülkesinde, emekçi sınıfların ve ezilen halkların tarihi neredeyse aynıdır: Bir yanda elektriğin, doktorun, öğretmenin, ayakkabının ne olduğunu bile bilmeyen milyonlar, öte yanda ise Belgrad’ın, Bükreş’in, Prag’ın asalak zengin sınıfları! Faşizmin Avrupa’da yükselişe geçtiği 1930’lu ve 40’lı yıllarda, Balkanlar’daki sınıfsal çelişkiler daha da derinleşir. Balkan ülkeleri giderek Alman burjuvazisi ve Alman faşizmi için eşsiz birer sömürü ve tatil merkezi haline gelecektir:

…Almanların hazırladığı bir Bulgaristan haritası gördüm. Sadece Berlinli turistleri güllerle kaplı vadilerin güzelliklerine ya da güzelim Troya geçidine çekmeye yarıyordu. Bu haritanın üstünde partizan birlikleri ‘eşkıya’ diye adlandırılmış, bulundukları yerler siyah çemberle işaretlenmiş...

ENVER HOCA, DİMİTROV, TİTO

Ehrenburg, gezdiği ülkeler için; Balkanların ‘tahıl deposu’, ‘maden kaynağı’ gibi adlandırmalar yapar. Ne var ki, bütün bu doğal ya da emeğe dayalı zenginliklere faşist güçler tarafından el konmuştur. İşgal altındaki ülkelerde işçi ve köylüler faşistlerin kırbacı altında inlerken, gençler de Kızıl Ordu’ya karşı savaşa gönderilir. Fakat Balkan halkları için bıçak kemiğe dayanmıştır. Artık bu maküs kader parçalanıp tarihin çöplüğüne atılmalıdır!

Bulgaristan’dan Arnavutluk’a, Arnavutluk’tan Yugoslavya’ya kadar tüm Balkan dağlarında partizan birlikleri faşizme karşı mavzer kuşanır. Ulusal ve sosyal kurtuluş düşü, faşizme karşı direnişle birlikte boy vermeye başlar. Balkanlar artık yepyeni bir tarihsel ‘bölünmenin’ içindedir; Yurtseverler, vatan savunması için partizan birliklerine katılırken, ihaneti seçenler işgalci faşist güçlerle kol kola girerek katliam ve işkencelere imza atarlar.

…Arnavutluk’ta partizanların başında Enver Hoca adında bir öğretmen vardı, şimdi orgeneral... “Enver Hoca istilacıyı kovdu, şimdi de yaşamada yardımcı olacak bize”…

Üçte ikisi Müslüman olan Arnavutluk nüfusunun üçte biri de Hristiyan Ortodoks’lardan oluşmaktaydı. Moll alar yığınlar halinde partizanlara katıldı. Kurtuluştan sonra yüzü peçeli kadınlar geleceği için oy kullandılar ve peçelerini açtılar. Bulgaristan’da Dimitrov, Yugoslavya’da ise Tito faşizme karşı direnişin sembolü olacaktı.

HALK DEMOKRASİLERİ KURULUYOR

Faşizmi ezmenin bedeli Balkan halkları için çok ağır olacaktır. Bu toprakların en ileri, en aydınlanmış ve en eğitimli neferleri faşizme karşı zaferin bedelini canlarıyla öderler. Ama nihayetinde Kızıl Ordu birlikleriyle partizanlar, Balkanları, başkentlerine varana dek faşizmden temizlemişti. Balkanların çehresi değişmiş ve ezilen halklar tam bir dayanışma içine girmişti:
Bir zamanlar Balkanlar’a ‘Avrupa’nın barut fıçısı’ adı takılmıştı; … Halklar birbirinden nefret ediyor, ikide bir savaş kopuyordu. Artık Balkanlar’da barut yok eğer varsa da dışarıdan ithal edildiği içindir…

…’Federasyon’ kelimesi tüm Yugoslav halklarının kanıyla yazıldı; tarihte ilk kez Hırvatlar Sırpları savundu, Sırplar Hırvatlar için öldü. Müslüman Bosna Hersekli’ler ilk kez kendilerini Yugoslav hissettiler. Tarihte ilk kez talihsiz Makedon halkı, halk sayıldı…

Sosyalist Anayurt’un, Sovyetler Birliği’nin hemen yanı başında, faşist zincirleri kırmış halk demokrasili ülkeler filizleniyordu.

‘FAŞİZM SONRASI AVRUPA’

Ne kadar çok acı getirdi faşistler şu toprağın üzerine!

Ne kadar farklıydı Avrupa’nın kentleri birbirinden! Şimdiyse, bir mezarlıktaymış gibi yürünüyor yıkıntıların arasında ve insan otuzuncu, ellinci, yüzüncü yıkılmış kenti görüyor ve artık hiçbirini diğerinden ayıt edemiyor; tüm yaşam, küller içinde, molozlar içinde geçmiş gibi sanki… Nasıl seçebilsin insan, nerede olduğunu?

İlya Ehrenburg, faşizmin yenilgisinin ardından gezdiği Avrupa ülkelerini kitapta işte böyle anlatıyor. Ne var ki, faşizmin tahribatı savaşla bitmiyor. Bu kez yoksulluk, yıkım ve kıtlık halkları cendere altına alıyordu;

Dükkânlarda kimsenin pek ihtiyaç duymadığı şeyler satılıyor: Mumsuz şamdanlar, yağsız yağ kapları, yalınayak yürüyenler için ayakkabı bağı, kâğıt çiçekler, vanilya tozu, kasalar ve zayıflama hapları!

Roma’da, Paris’te, Berlin’de işte durum böyleydi.

BÜTÜN YOLLAR STALİNGRAD’A ÇIKAR...

Yara bere içinde kalan güzelim Avrupa, 8 Mayıs 1945’te faşizmin ezilmesiyle birlikte hayata yeniden döndü. Fakat insanlık tarihinin unutmaması gereken bir gerçek var ki, o da; faşizmin esas ölümcül darbeyi Stalingrad’da almış olmasıdır. Avrupa tarihi açısından da Stalingrad hep, faşizmin böğrüne saplanan kızıl bir hançer olarak anılacaktır. Ehrenburg’la bitirelim:
Avrupa’nın yollarından yürür, Avrupa’nın bombalar, top mermileri ya da ‘yangın bombaları’ tarafından yaralanan, görkemli eski kentlerinden geçerseniz, ister istemez sonunda, dünya trajedisinin doruğunu yaşayan kente, yani Stalingrad’a varırsınız. Avrupa orada kurtuldu, hem Prag’ın, hem Paris’in hem de Roma’nın kaderi orda belirlendi...


FAŞİZM HALA TEHLİKELİ BİR VEBAYDI!

Kızıl Ordu, faşizmin hakkından gelmişti ama faşizm hala tehlikeli bir vebaydı! Batı basını, halk demokrasisiyle yönetilen Balkan ülkelerindeki yoksulluğu öne çıkarıyor, halkın seçimlere katılmasını engellemek üzere boykotlar örgütlemeye çalışıyordu. Bakın yazar bu durumu bir köy evinden nasıl aktarıyor:

…Bir köy evinin duvarında Stalin, Roosevelt, Tito ve Stambulinski’nin resimleri. Köylü Amerikan devlet başkanının resmini göstererek şöyle der: “Söylediği her şeyi yaptık, faşistleri cezalandırdık, özgürlüğü yeniden kurduk, peki gazeteleri neden özellikle bize karşı?​”

Faşist katillerin baş aktörleri ‘Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılanıyordu. Davayı izleyen Ehrenburg ise yazdığı yazılarda; gadre uğramış bütün halkların, çocuklarını kaybetmiş tüm anaların ve faşizmin katlettiği Avrupa’nın bütün çocuklarının bu davada ahı olduğunu ilan ediyordu. Öte yandan davalardan kendini sıyırmayı başarmış faşistler kendini ‘demokratik’ isimli partilerde gizlemeye çalışıyordu.

ÖNCEKİ HABER

Güzel günler gelmez bize...

SONRAKİ HABER

Gökçek, teleferiği seçime yetiştirecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...