Xavier Bru de Sala
Romalılar kuzeydeki kabilelerle yaptıkları başarısız savaşlardan yorgun düşmüştü. Bu nedenle imparator Adriano, bu kabileleri tecrit eden o ünlü duvarı inşa etti. 16 yüzyıl sonra, başta Adam Smith ve David Hume gibi düşünürleri ile İskoç aydınlanması, Batı düşüncesi üzerinde belirleyici bir rol üstlendi. İskoçya, diğer takdire şayan değerleri yanı sıra oldukça gelişkin sağduyusuyla övünmeyi hak eden bir Avrupa ülkesidir.
İskoçya, Barselona’nın V. Felipe kuvvetlerinin eline geçmesinden yedi yıl önce, bağımsızlığını Birleşik Krallığın ellerine teslim etmişti. Nueva Planta başlıklı birleştirici bir kararname hazırlayan Madrid’in aksine Londra, İskoç hukuku ve İskoç kurumlarına karşı saygılı bir duruş sergilemektedir. Bugün, bu iki ülkenin ikisi de sınırlı bir özerkliğe sahip (her ne kadar İskoçya anayasasının statü üstünlüğü söz konusuysa da) olup zaman zaman rast gelseler de tam olarak paralellik arz etmeyen egemenlik süreçlerine gömülmüş durumdalar. Aralarındaki en önemli fark kendini, birbirine hiç benzemeyen başkentlerin tepkilerinde ortaya koymaktadır. Bir diğer fark ise anketlerin halkın çoğunluğunun bağımsızlık karşıtı olduğunu gösterdiği İskoçya’da bağımsızlığa desteğin az olmasıdır.
Ne Londra ne Madrid, İskoç ve Katalanların ayrılmasından yana değil. Bu iki ülkede insanını ayrılmama konusunda ikna etmek için kullanılan söylemlerin bir kısmı aynı: Tedavüldeki paranın kullanılamayacağı -birinde paund, öbüründe avro- , bir yığın belirsizliklerin ortaya çıkacağı, zenginlik kaybına uğranacağı ve yaşam standardının düşeceği... Tartışmanın merkezine yerleştirilen bu söylemler, şu ya da bu etkide milliyetçi İskoç ve Katalanlarca reddedilmekte ancak halkın önemli bir kısmının da tereddüde düşmesine neden olmaktadır. Öte yandan bilindiği üzere Madrid Katalanların ayrılma olasılığını kabul etmezken, Londra ve mutlak çoğunluğu milliyetçilerin oluşturduğu İskoç hükümeti, bağımsızlık konusunda referandum yapılmasında hem fikir oldular. İskoçya bağımsızlığının tartışmasız önderi konumundaki Alex Salmon yenilerde, ülkenin isteklerini ayrıntılarıyla anlattığı bir kitap hazırladı.
Salmond’un siyasi gücü, uzak görünen çoğunluğu elde etme seçeneğinin mihenk taşını oluşturmaktadır. Bitmez tükenmez bir iyimserlik içinde olan Salmond, kararsızları ve karşıtların bir kısmını ikna edebileceği konusunda umutlu. Referandum bizim (Katalanların) ulusal bayramımızdan (Diada) yedi gün sonra gerçekleşecek; bu anlamda başarabilme olasılığı var. Oysa Katalonya’da bağımsızlık isteyen çok sayıda parti kendi içlerinde bölünmüş durumda. Bu gerçeklik devam eder ve büyürse, Başkan Mas’ın da belirttiği gibi toplumda bir yorgunluğa yol açabilir, bağımsızlık konusunda toplumsal destek azalabilir. Olaya düz çizgide bakanların virajlara alışması gerek.
Birleşik Krallık’ta, farazi yeni bir devletin geleceği konusunda var olan, bir kısmı çözümsüz durumdaki kuşku ve belirsizliklere rağmen referandumda evet çıkması durumunda ayrılma meselesinde her iki taraf görüşmelere başlar. Tarihin ve soruların belirlenmiş olması temel farktır. Evet çıkan referandumdan sonra da yeni devletin kurulması yönünde birlikte çalışmaya başlarlar. Katalonya sorununda ise durum tersinedir. Katalan halkının genelinin karar verme istekleri, sürekli olarak Madrid’in ret yanıtına çarpar. Seyri iyi gitmeyen çalkantılı bir dönem içindeyiz. Tüm Britanyalıların da kavradığı gibi demokraside seçeneklerin çeşitliliği sandıkta çözümlenir. İspanya’da durum böyle değildir. Hiçbir taraf teslim olmaz. Katalan kendi kaderini belirleme arzusunda, Madrid buna izin vermemekte diretir. İskoçya’da, devletin yararı tartışılıp artıları eksileri masaya yatırılırken, bağımsızlık yanlısı Katalan ve muhalifi Madrid destek oluşturma çabasına girer, korunma pozisyonuna geçer ve kalkanlarını kuşanırlar. İskoçya’da diyalog varken İspanya’da karşılıklı meydan okuma söz konusudur.
İskoçya ile Londra arasında borç konusunda yapılan tartışma önemli bir yer tutmaktadır. İskoçlara Sterlin kullanma izni verilmediği taktirde diyor Salmond, yeni Devlet, Britanya borçlarından bize düşen payı ödemeyecektir. Yanı sıra Milliyetçiler muazzam servetten, İskoç sularında, Kuzey denizinde İngiltere’ye taşınan petrolden bile pay istemektedirler.
Peki Avrupa, Avrupa Birliği ne diyor İskoçya’nın ayrılması konusuna? Durumun bulaşıcı niteliği hiç denecek kadar az olduğu, Bask ve Katalonya ile sınırlı olduğu için pragmatik bakıyor olmalılar. Referandum konusunda tarafsız kaldığını açıklayan ABD gibi şimdilik suskunlar ve gözlemci konumundalar. Sanırım İskoçya’da ayrılma söz konusu olduğunda da zarar verme ve zarar görme ilkesine uyum göstereceklerdir.
http://www.elperiodico.com’dan
çeviren: Hilal Ünlü
Evrensel'i Takip Et