08 Kasım 2013 15:23

Tartıdan bir ağırlık düştü

Eşitsizliğin ortadan kalkması, kadınların güçlenmesi, baskıdan kurtulması, özgürleşmesi bizim için vazgeçilmez hedefler! Çünkü biliyoruz: Biri değişmeye başlarsa, öteki de değişmeye başlar. Çünkü, yap-bozun bir parçasını oynattığımızda aslında bütün parçalar yerinden oynar. Yeter ki o parçayı daha eşit ve adil bir tablo yaratma amacıyla oynatalım... İşte 25 Kasım’ı yerel seçimlerin de daha da güncel hale getirdiği taleplerimizle daha kitlesel bir mücadele gününe dönüştürmek bu sebepten bu yıl daha önemli. Alanlarda buluşmak üzere...

Tartıdan bir ağırlık düştü
Paylaş

Uzun yıllardır bir sorun olarak politik arenayı kilitleyen ve üzerinden bolca ayrışma tanımlanan “türban”, nihayet Meclis’te. Herkesin gözünün kulağının Meclis’e dikildiği, AKP’nin alabildiğine mağdur edebiyatı yaptığı, CHP’nin ise kibirli bir saldırganlıkla bu mağduriyet politikasının verimli toprağını suladığı bu tartışmalarda kadınların bedeni, kimliği, siyaset yapma biçimleri ve inançları masaya yatırıldı.

Ve söz, son ana kadar yine kadınlara düşmedi.

İktidarın geçmişten devraldığı, her başı sıkıştığında başvurduğu, tam da bu nedenle çözümsüz bıraktığı, çözümsüz bıraktıkça nemalandığı türban sorunu hayatın olağan akışı içinde kendiliğinden ortaya çıkmış bir sorun değildi elbette.

Bugün de değil...

Memleketin 90 yıllık çarpık laiklik anlayışının, devlet aklıyla kurgulanan din ve vicdan alanının kurumsal düzenlemeler ve müdahalelerle şekillendirilmesinin bir yansımasıydı.

Bu devletçi-Kemalist laiklik, inançlı insanlar kadar, inançsızların ve farklı dini inançlara sahip olanların da tepesinde sallanan bir kılıç olarak kullanıldı. İnanç ve vicdan farklılıklarının eşit yurttaş olmanın önünde engel teşkil etmeyecek bir konu olmasının önüne geçildi hep.

Sorunun bugünkü muhatapları da, 90 yıllık bu geleneği eleştirirken, aynı biçimde kendi din ve vicdan tahayyüllerini sorgulanamaz bir “özgürlük” meselesi olarak ortaya koymaktan çekinmiyor. Nasıl ki kendilerinden önceki politik gelenek halkın inanç ve vicdan özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalara imza atmışsa, tersinden bir kuşatma ile kendi inanç anlayışını dikte etmekte bir beis görmüyor.

Alevilerin, Hristiyanların, Musevilerin, Süryanilerin, Zerdüştlerin, ateistlerin... daha doğrusu devletin kendi aklıyla ürettiği din algısının dışında kalanların yurttaşlığının bu algının sınırlarıyla çizilmiş olmasının bedelini ise en çok kadınlar ödüyor. İnancı, inanmayışı, yaşam biçimi, bedeni ve kimliği hedef tahtasına oturtulan tüm kadınlar...

Biz kadınlar, inancımız, kimliğimiz, dilimiz ne olursa olsun ortak kesenlerle ayakta durmaya çalışıyoruz. Bu ortak kesen, erkek egemenliğinin ve emeğimizin sömürüsü üzerine kurulan sistemin bizi “iyi anne, iyi eş, ses çıkarmayan işçi, elinden alınan ekmeğine sahip çıkmayacak köle, şükürcü kul” ilanının yarattığı sonuçlardır. Adına “mağduriyet” dedikleri darbe süreçlerinin siyasi kazananları, kadınların mağduriyetini artıranlar olarak karşımıza çıktılar, her hak talebinin önüne dini inançlarla bir set çektiler.

Şimdi iktidar, “türban sorununu çözdüğünü” iddia edip önümüzdeki süreçlerde yapılacak seçimlerde kendine oy potansiyeli yaratacağını düşündüğü parıltı bir zafer sarhoşluğu içindeyken soracak sorularımız var elbette.

Gelelim kadınların eşitlik ve gerçek demokrasi talebi karşısında alacakları tutuma... 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler bu tutumun ne olacağının en somut biçimde görüleceği 2 yıllık bir dönem olarak karşımızda duruyor.

Şiddetin önlenmesi, yaşam koşullarımızın iyileştirilmesi, emeğimizin gerçek değerinin verilmesi, güvenceli bir gelecek, eşit yurttaşlık ve söz hakkı taleplerimize verilecek karşılıkların onların “özgürlük” tartısındaki değeri ne olacak göreceğiz.

Ve ne inançlı ne inançsız, hiçbir kadının yaşamının değerini bu tartıda ölçmelerine izin vermeyeceğiz.

 

***

Eşitsizliğin ortadan kalkması, kadınların güçlenmesi, baskıdan kurtulması, özgürleşmesi bizim için vazgeçilmez hedefler! Çünkü biliyoruz: Biri değişmeye başlarsa, öteki de değişmeye başlar. Çünkü, yap-bozun bir parçasını oynattığımızda aslında bütün parçalar yerinden oynar. Yeter ki o parçayı daha eşit ve adil bir tablo yaratma amacıyla oynatalım... İşte 25 Kasım’ı yerel seçimlerin de daha da güncel hale getirdiği taleplerimizle daha kitlesel bir mücadele gününe dönüştürmek bu sebepten bu yıl daha önemli. Alanlarda buluşmak üzere...

Ekmek ve Gül

 

ÖNCEKİ HABER

Kadınlar yerel seçimlere hazır mı?

SONRAKİ HABER

Sincan Cezaevi\'nde 60 tutuklu hücrelere alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa