25 Mayıs 2011 12:57

İnternet sansürlenemez

22 Ağustos’ta internetin filtrelenmesi ile gündeme gelen sansür tartışmalarının ardından 15 Mayıs’ta alanlara çıkarak sansüre hayır dedi. Biz de internetin filtrelendirilmesi çılgınlığını, 15 Mayıs eylemini ve sansürü Uludağ sözlüğün (www.uludagsozluk.com) sahibi İsmail Alpen (zall) ile konuştuk.Önce

İnternet sansürlenemez
Paylaş
FARUK AYYILDIZ

Öncelikle 22 Ağustos’ta internetin filtrelenmesi söz konusu. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

22 Ağustos’ta başlayacak olan güvenli internet filtresini, TİB’in uygulanabilirliği olmayan garip bir projesi olarak görüyorum. Uygulanacağını düşünmüyorum ve uygulanma ihtimalinden de bir internet girişimcisi olarak korkuyorum. Neden korktuğumu söyleyeceğim ama öncesinde TİB bunları neden yapıyor anlamaya çalışıyorum. Anladığım kadarı ile TİB, ihbarweb.org.tr aracılığı ile gelen şikâyetleri azaltmak için kendince çözümler üretmeye çalışıyor. Tv’deki öpüşme sahneleri için RTÜK’e gelen şikâyetleri hatırlarsak TİB ‘e gelen şikâyetleri anlamamız daha kolay olur. BTK’ya her gün binlerce şikâyet geliyor. Bu şikâyetlere TİB ihbar diyor. BTK yapısı gereği bu şikâyetleri işleme almak zorunda. TİB önce youtube gibi yoğun talep gören siteleri kapatıp altına ihbarweb.org.tr reklamını koyuyor.  Siz insanların önüne sürekli ihbarweb’i çıkarırsanız insanlar ihbar edecek çok şey bulur. İnsanlar bir sürü şikâyette bulunuyorlar. Sonra da TİB bu şikâyetlerin çokluğunu görüp “İnternet çok başıboş, interneti kontrol altına almak gerekli” tezine sımsıkı sarılıyor ve interneti kontrol altına almaya çalışıyor. Bu filtreler de interneti kontrol altına alma çalışmalarından birisi. İnterneti kontrol altına almak düşünce olarak çok tehlikeli ve teknik olarak da sansür uygulamadan mümkün olmayacak bir durum. 4 adet filtre getirmeye çalıyorlar. Bu filtrelerden 3 tanesi çok tehlikeli ve teknik olarak uygulanması zor ve zararlı. Çocuk filtresinde sadece belli başlı sitelere izin var. Aile filtresinde TİB’e ihbar edilmemiş siteler izinli. İhbar edildiği an TİB’deki bir memur kimseye sormadan sitenizi engelleyebilir. Sitenizde geçen bir şarkı sözü yüzünden otomatik olarak aile filtresine takılacaksınız. Aile paketi kullanan kullanıcılarınız sitenize erişemeyecekler. Bir web sitesi yöneticisi olarak sitenize ulaşamayan kişilerden şikâyet alacağınız için sitenizi tekrar aile paketine almak için devlet kademelerine başvurmanız gerekecek. İşte bütün meselede burada başlıyor. Yeni bir site açtığınızda çocuk paketinde olmayacak ve aile paketinden açtığımız sitenin çıkarılması çok kolay olacak. Yani yeni bir site açtığımız zaman o sitenin girilebilir olması için kapı kapı dolaşıp kâğıtlar imzalatmamız mühürletmemiz gerekecek. İşte benim korktuğum nokta burası. Yeni bir site açmak için Türk bürokrasinden imzalı mühürlü izin almamız gerekebilir. Uludağ sözlüğün sunucuları Almanya’da. Yurtiçi paketine giren kullanıcılar uludagsozluk.com’a asla erişemeyecekler. Bir internet sitesi sahibi olarak kapı kapı dolaşıp kağıtlar imzalatıp uludagsozluk.com’u yurtiçine açtırmam gerekecek. TİB bizleri nüfus kâğıdı alır gibi internet sitesi açmaya itiyor. Çok tehlikeli işler yapıyor. 5651 nolu yasadan önceki internet yasası aklıma geliyor. İnternet sitesi sahipleri günlük olarak web sitelerinin 2 adet kopyasını kâğıda bastırıp, bulundukları bölgedeki savcılığa vermek zorundaydılar. Uludağ sözlük’te 5 milyondan fazla sayfa var. Her gün 10 milyon sayfanın çıktısını alıp savcılığa götürmemiz istenmeye çalışılmıştı bir ara. Filtreleme mantığı da aynı mantık. Bu kadar mantıksızsa uygulanamaz diye düşünüyorum.

15 Mayıs’ta sansüre karşı bir yürüyüşler gerçekleştirildi. Eylemler nasıl geçti, neler oldu?

15 Mayıs yürüyüşü pek çok web sitesinin desteklediği birbirinden haberli, habersiz organize ettiği çok başarılı bir eylem oldu. 2 hafta içinde organize olundu ve 50 binin üzerinde katılım gerçekleşti. Bu kadar yoğun katılımı iki şeye bağlıyorum. Birincisi artık internet siteleri geleneksel medya kanalları kadar güçlü ve etkili olmaya başladı. İkincisi insanlar filtreleme, engelleme gibi sansür yöntemlerini tahmin ettiğimizden daha saçma buluyorlar. Ve insanlar sansüre karşı tahmin ettiğimizden çok daha tepkililer. TİB bu tarz yöntemlere tekrar başvuracaktır. Çünkü sorunun çözüm yeri meclis. TİB önüne gelen ihbarları kontrol etmeye çalışıyor. Ancak meclis TİB’in hangi ihbarları nasıl değerlendireceğine dair detaylandırma yapması lazım. Meclistekiler kanun üretmedikleri için de TİB ihbarları kafasına göre değerlendiriyor. Web sitelerine açılan davalarda savcılar kanun boşluklarını kendileri kafalarına göre dolduruyorlar. TİB’in bir görevi de internet sitelerini korumak olmalı. Ama sitesinin sık sorulan sorular bölümünde şöyle bir soru olan kurumdan web sitelerini koruması beklenemez herhalde: “Birçok İnternet sitesini Bilgi İhbar Merkezi vasıtasıyla şikâyet ettim. Niçin hala erişimi engellenmemiş?​” Bu soru aslında TİB’in da nasıl bir baskı altında olduğunu gösteriyor. İnternet sitelerini kapatmak isteyen çok yoğun bir kalabalık var. İnsanlar internet sitelerinin kapatılabilir şeyler olduklarına o kadar alışmışlar ki. Benim şikâyet ettiğim site hala niye kapanmadı diye hesap soruyorlar. Meclisin bir an evvel konunlar çıkararak internet sitelerinin haklarını belirlemesi lazım. 5651 no’lu kanunla belirlenmiş maddeleri savcılar, hakimler dahi bilmiyorlar. İnternet nedir bilmeyen savcılardan 5651 no’lu kanunu bilmelerini beklemek zor tabi ki. Karikatüristlerin, gazetecilerin çektiği sıkıntıları internet sitesi sahipleri de çekiyor. Mahkemeler yayıncıları suçlu bulmak için elinden geleni yapıyorlar. Bu esnada meclistekilerin tamamı yatıyor. Oturup adam gibi hakareti tanımlamaları gerekiyor. Amerika’da hiçbir karikatüre dava açılamıyor. Karikatürlerde siyasileri istedikleri kılığa sokuyorlar. Türkiye’de olsa hemen şerefime haysiyetime hakaret edildi diye 50 bin liralık davalar açılır. Savcılar da olayı çok ciddiye alarak hızlandırırlar. Amerika’da karikatürde maymun kılığına sokulan veya gazetelerde koyu eleştirilere maruz kalan adamın şerefi haysiyeti yok mu? Ne şerefli haysiyetli insanlarmışız biz böyle. Diğer yandan, internette biz kişiye şerefli ve haysiyetli insan yazsanız ve o kişi dava açsa, savcı onu da hakaret kabul edebilir. Dolaylı yoldan hakaret ediyor diye hakaret kabul eder. Savcılar internetle alakalı açılan davalarda inisiyatif kullanıp davayı reddetmiyorlar. Şu ana kadar 5651 no’lu kanunu duyan savcıya rastlamadım ben. Türk interneti hukuk adı altında hukuksuzluğun zulmü altındadır. Meclis yasalardaki boşlukları doldurmuyor. Çalışmıyorlar. Özgürlükleri genişletmiyorlar, eleştiri özgürlüğünü genişletmiyorlar. Bu özgürlükler genişlemeden Türk internetinin feraha çıkması zor.

22 Ağustos’ta internetin filtrelendirilmesini sansür olarak görüyor musunuz?

22 Ağustos filtrelendirmesi daha kolay sansür yapma fırsatı sağlayan bir mekanizma inşasıdır. RTÜK’den sorumlu bakan Bülent Arınç internet için şöyle demişti: “Bu sınırsız ve sorumsuz alanı da düzenlememiz lazım”. İnterneti kontrol altına almak için çabalar bunlar. Ama internet teknik olarak kontrol altına alınamaz. İnterneti kontrol altına almaya çalışmak zaten sorunun en önemli odağı. İnternetin özgürlüğüne bakıp kendimizi değiştireceğimize, interneti kendimiz gibi sindirilmiş hale getirmeye çalışıyoruz. 22 Ağustos filtresinin uygulanmayacağını düşünüyorum. Uygulanırsa Türk interneti çok derin yara alır. İnternet sitesi sahipleri bir şekilde yoluna devam eder ancak kanun dışı yollara daha rahat saparlar.

İnternete Türkiye’de sansür uygulanıyor mu?

Türkiye’de internete kesinlikle bir sansür var ama bilinçli bir devlet sansürü yok. Sansür beceriksizlikten ve tanımsızlıktan kaynaklanıyor. Sorunlu içerikleri kaldırmak tabi ki gerekli ama bunun uygulanma yöntemi ve “sorunlu içerik” tanımı çok abartılmış durumda.

Amerika’da sadece 3 konu sorunlu içerik kapsamına giriyor: iftira, fikri mülkiyet suçları ve çocuk istismarı. Türkiye’de ise sorunlu içerikler çok geniş. Atatürk’ün manevi şahsını yasalarla korumaya çalışarak Atatürk’e en büyük hakareti kendimiz ediyoruz, farkında değiliz. Mesela bir süre önce uyuşturucu madde kullanımını kolaylaştırma sebebi ile bazı siteler kapatıldı. Uludağ sözlük ile ilgili de soruşturma açılmıştı. Ama aynı içerikler emniyet genel müdürlüğünün sitesinde de vardı. Yani meclistekiler kanuna eklemeler yapmışlar ama ne eklediklerini kendileri de bilmiyorlar. O 8 maddenin düşürülmesi ve tanımlanması lazım. Hakaret nedir, iftira nedir tanımlanması lazım. En ufak eleştirel yazıda dava açmakla tehdit ediyoruz. Eleştirildiği için dava açanların eli boş dönmesi gerekirken savcılardan büyük kabul görüyorlar. Eski hukuk mantığının değişmesi lazım. Özgür bir bakış açısı lazım. Amerika’da da site kapatma var. Mesela Uludağ sözlük 3 yıl önce Amerika’da host ediliyordu. O zaman bir Amerikalının açtığı telif hakkı davası ile hosting şirketi tarafından sitemize erişim engellendi. İçeriği kaldıracağımıza dair imzalı belge gönderdik ve server’a erişim açıldı. İçeriği kaldırdık. İçerik kaldırmak için siteye erişim engellemek olabilir ancak bunun çok titiz yapılması ve sitenin çok az kapalı kalması gerekir. İhbar-et kaldır modeli, internet siteleri için işleyen bir sistem. İnternet sitesi sahipleri içerik sağlayıcı olarak kendilerine bildirilen içeriği kaldırmaları gerekiyor. Biz zaten şikâyet edilen içeriği kontrol edip gerekeni yapmaya çok hazırız. Ama yeter ki içerik gerçekten sorunlu olsun. TİB’in suç olarak gördüğü içerik o kadar geniş ki. Uğraşması gereken sorunlu site çok fazla. Bu sebeple siteler çok uzun süre kapalı kalıyor.

Binlerce kişinin yazar olduğu, takip ettiği sözlüklerde her kesimden insan var. Parti liderlerinin seçim öncesi üslup konusunda sertleşmesi, sözlükteki tarafları etkiliyor mu?

Parti liderlerini üsluplarının sertleşmesi sözlük yazarlarını az da olsa etkiliyor. Ortada eğer toplumsal kutuplaşmaya sebep olan bir konu varsa o zaman sözlükte bunun yansıması çok fazla oluyor. Mesela son Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde çok büyük gerilimler olmuştur.

Bir de inci sözlük var. Aktifliği ile çok sözlüğü geride bıraktı. İnci sözlüğe dair neler söyleyebilirsiniz?

İnci sözlük kendi kategorisini yaratan bir topluluktur. Diğer sözlükleri aktifliği ile geride bıraktığı doğru. 15 Mayıs yürüyüşünde bu aktifliklerini çok iyi kullandılar. Türkiye için gerekli olan bir platform olduğunu düşünüyorum. Türkiye ve fikir özgürlüğü adına önemli bir platform olarak görüyorum. İnternet’in nasıl kullanım alanları olabildiğini gösteriyor bizlere.

Diğer sözlük yönetimleri ile sansür üzerine görüştünüz mü?

Bu süreçte bütün sözlük yönetimleri ile görüştük. Hepsi sansür olduğunu bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyordu. 15 Mayıs eylemi ile tepkimizi ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Sözlükler dendiği zaman yönetimlerin önemi kalmıyor. Asıl söz yazarlarda sözlüklerde. Dünya tarihinde yönetimler hep hata yapmışlardır. Ama ne zaman çoğunluk söz sahibi olmuşsa o zaman o ülkeler başarılı olmuştur. Sözlükler sözün tamamen çoğunluğa verildiği bir platform.  Zaten 15 Mayıs eylemi ile ilgili ilk kıvılcımlar yazarlarımız arasından geldi.

YGS eylemlerinde liselilerin internet üzerinden örgütlendiğine şahit olduk. İnternet üzerinden eylem organize etmek ne kadar mümkün?

İnternet bu tarz eylemler organize etmek mümkün ama internetin asıl faydası aynı sorunları yaşayan insanların birebir iletişime geçmeleri ve sorunlarını tanımlayabilmeleri. İnternet eylem organize kısmından ziyade gerçekleri paylaşmak konusunda çok önemli durumda. Hala interneti gelip geçici bir heves, oyun gibi görenler yönetiyorlar bu ülkeyi. İnternet’in ne kadar önemli olduğunun hala farkında değiliz.

ÖNCEKİ HABER

Durmak yok, sansüre devam!

SONRAKİ HABER

İnternetime dokunma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...