06 Temmuz 2013 14:10

Tİiyatro dünyasında bir vodvil/fars:

TİYATRO Dünyası Oyuncuları, Ray Cooney’in “Move Over Mrs. Markham’’ oyununu (Kimin çevirisi olduğunu bilmiyorum, ama) “Arapsaçı” başlığıyla oynuyor. Oyunu, Can Törtop yönetmiş. Yerime kuruldum, oyunu seyretmeye koyuldum ki, son derece zorunlu bir nedenle (Oğlumun kaza yaptığı haberi geldi) ilk yarı sonunda ister ist

Tİiyatro dünyasında bir vodvil/fars:
Paylaş
Üstün AKMEN

YAPTIĞIM İŞİN TARİFİ

Oyuna giderken, tiyatroların özverilerle, büyük güçlüklerle ayakta durabildiği ülkemizde, yediden yetmiş yediye insanları düşündürtmeden güldürebilecek, sabun köpüğü mabun köpüğü, gişe yapabilecek böyle bir oyunu repertuvarına alarak sahneye taşımalarını eleştirmemekte kararlıydım. Ama hiç değilse iyi kotarılması koşulumdu, zira profesyonel bir yazardım ve yaptığım işi, amacına uygun olarak en iyi biçimde sonuçlandırmaya çabalıyordum. Elbette kendime özgü düşüncelerim, eğilimlerim, ilkelerim vardı, ortam mortam, ana, baba, gardaş/arkadaş falan tanımamalı, değerlendirmelerimi düşüncelerim, eğilimlerim, ilkelerim doğrultusunda yapmalıydım.

BİR PERDELİK SONUÇLAR

“Arapsaçı”nın ilk perdesini vallah billah işte aynen bu duygu ve düşünceler sarmalında izledim. Buyurun sonuçları efendim. Fars ya da vodvil denilen oyun türü, bilindiği gibi, doğaçtan yaratılan güldürü ögesine dayanmakta. Kaba bir mizah anlayışı, kalıplaşmış karakterler, olmayacak durumlar, gereğinden fazla abartı… Bunlar farsın olmazsa olmazları sayılıyor, elbette bilirsiniz. Eee... Tür böyle n’apalım! Yapacak bir şey yok da, kaba tiplemeleri ve inandırıcılıktan uzak olay örgüleri, sadece paldır küldür açılıp kapanan kapılar, kendiliğinden kapanan pencereler, hızlı girip çıkmalarla dinamizmine kavuşturulmaya kalkışılırsa ve oyun oyunculuktan yoksun bırakılırsa, vodvil/fars, estetik açıdan komediye oranla pek zayıf, hatta solda sıfır kalmaz mıydı? Ne yalan söyleyeyim, oyuna korkarak gittim. Can Törtop, oyunu sahneye taşırken farsın önemli ögesi “gerçek içinde saçma” komiğini hiçbir yabancılaştırmaya yaslanmadan vermeyi başarmıştı. Durumları en yalın haliyle geliştirmiş, gerekli olan hızlı ritmi sağlayarak, seyircinin bu sayede mantık arayışını engellemişti. “Gel bakalım oyunun diğer yanlarına eleştirmen efendi,” derseniz, nesine geleyim, dekor, kostüm, ışık tasarımlarının kimin tarafından yapıldığını bilemedim, bu durumda, bir perdelik de olsa eleştiri getirmeyi de istemedim. Genel eleştiri ya da değerlendirme bir tarafa oyunculardan sadece Can Törtop’u (Philip), Ümmühan Kıldiş’i (Johanna), Sera Tokdemir’i (Johanna’nın arkadaşı Linda), Anna Matskevits’i (Hizmetçi), Berke Hürcan’ı (Henry), Ferhat Balaban’ı (Dekoratör Alistair) izledim.   Ne yalan söyleyeyim, gerçek dışılığın yansıması sırasında, oyuncular arasındaki emniyet ve güven duygusu pekiştiren bir oyun verip veremedikleri hususunda da bir karar veremedim. Ancak Can Törtop’un farklılığının, kişiliklerin yanında, çeşitli fiziksel özellik ayrımının belirginleşmesinden kaynaklandığını bildiğini sezdim. Anna Matskevits’in sahne tavrını da pek sevdim. Salondan çıkarken: “Dört başı mamur eleştiri, gelecek sezonda, yeni oyunda” dedim, ama “Arapsaçı”nı yeni sezonda sil baştan yeniden izlemeye karar verdim. Bakalım o zaman neler diyeceğim.

ÖNCEKİ HABER

‘24 Eylül 1996’ Diyarbakır Cezaevin'deki katliamın belgeseli çekildi

SONRAKİ HABER

Milli Kütüphaneyi bitirme girişimleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa