Köylülerin tek derdi yangın değil
Yangında tarım ve yaşam alanları zarar gören İğdirli köylüler, yalnızca felaketle değil, yıllardır süren tarım politikaları politikalarıyla da mücadele ediyor.

Fotoğraf: Evrensel
Aylin Keser
Bursa – Gürsu ve Kestel ilçeleri arasındaki Katır Dağlarındaki ormanlık alanda çıkan yangında 3 bin hektar alan kül oldu. 26 Temmuz Cumartesi günü çıkan yangın ancak 30 Temmuz Salı günü kontrol altına alınabilirken 3 gönüllü ve ormanda yaşayan binlerce hayvan hayatını kaybetti. Köylüler, yangın sırasında halkın kendi arasındaki dayanışmanın çok güçlü olduğunu ancak devletin çok geç müdahale ettiğini anlattı. Yangından hem yaşam alanlarının hem de tarım alanlarının da zarar gördüğünü söyleyen üretici köylülerin tek derdi yangın da değil.
Yangının yaralarını sarmaya çalışan İğdirli köylüler, yalnızca doğa felaketleriyle değil, yıllardır süregelen tarım politikalarıyla da mücadele ediyor. Dağ köyü olan İğdir’in armut ve şeftali başta olmak üzere domates salatalık gibi sebzeleri de üreten üretici köylüleri, yaşadıkları sorunları ve devlet desteklerinden mahrum kalmalarını Evrensel’e anlattı.
"Üreten batıyor, tüketen pahalıya yiyor"
Büyükşehir Yasası ile köy statüsünden mahalleye dönüştürülen İğdir’de, üretici için yaşam şartlarının daha da zorlaştığını belirten Mehmet, artık tavuk bile beslemenin “suç” kabul edildiğini söylüyor: “Adı mahalle olarak değiştirilmiş olsa da burası hâlâ bir köy. Hayvancılığı bile yapamaz hale geldik. Eskiden geçim kaynağımız olan şeyler şimdi yasaklı gibi. Köy kültürü ve üretim yok olmaya doğru gidiyor.” Köylüler, üretim maliyetlerinin yükselmesine rağmen kazançlarının aynı kalmasından yakınıyor. Salatalığı 3 TL’ye sattığını söyleyen üreticiler, aynı ürünün pazarda 50-60 TL’ye ulaştığını belirterek sistemin adaletsizliğine dikkat çekiyor: “Üreten batıyor, tüketen pahalıya yiyor. Böyle düzen olur mu? Ülkemizin toprağında her şey yetişiyor ama biz köle gibi yaşıyoruz. Kazanan hep komisyoncu, tüccar, büyük şirketler oluyor.”
İlaç baronlarına mahkum edildik
Armut üreten Mehmet Gökaşar, örgütsüz olmaları nedeniyle haklarını arayamadıklarını, tarım politikalarında söz sahibi olamadıklarını da ifade ederken, “ziraat odası, tarım müdürlükleri, sendikalar birleşip sesini duyuruyor ama biz birleşemiyoruz. Bu bizim de eksikliğimiz. Köylü tek başına kalıyor” ifadelerini kullandı. Köylülerin ilaç baronlarına mahkum edildiğini söyleyen Eyüpcan, “Her sene ismini tanımlayamadığımız sokucu-emici böcekler türüyor. Bize insan sağlığına zararlıdır gerekçesiyle kullandığımız tarım ilacını yasaklıyorlar ama yerine alternatif olarak başka bir ilaç vermiyorlar. Bu devletin laboratuvarı yok mu? Biz neden Basf, Bayern, Syngenta gibi şirketlerin ilaçlarına mahkumuz? Bizi resmen bu şirketlere mahkum ettiler çünkü ilaç olmadan çiftçi hiçbir şey üretemez. Ziraat odası sadece dilekçe yazıyor. Bize dilekçe değil çözüm lazım” dedi.
"100 dekar alanda ilaç kullandık 3 bin TL verdiler"
Üreticiler, devletin verdiği desteklerin de sembolik kaldığını, tarımda artık hiçbir planlamanın da olmadığını söylüyor: “Bu yıl 100 dekarın üzerinde alanda ilaç kullandık ama sadece 3 bin TL destek aldık. Bu para bizim aylık sigara paramız etmez. ‘Buğday ekin, destek verelim’ diyorlar. Burada buğday yetişir mi? Bu bölgede sadece meyve tarımı var. Fiğ yetiştir diyorlar ama bilmiyorlar ki bu bölgede hayvancılık yok.”
İğdir köyünde yangının ardından ortaya çıkan manzara sadece bir afetin izlerini değil, tarımda çöküşün de canlı bir örneğini sunuyor. Üretici sesini yıllardır duyuramıyor. Köylüler, sadece ormanlarını değil, aynı zamanda yıllardır ayakta tutmaya çalıştıkları üretim düzenlerini de kaybettiklerini söylüyor.
Evrensel'i Takip Et