31 Temmuz 2025 04:45

Seyit Aslan: İktidar muhalefeti felç etmek istiyor, oyunu bozmanın yolu birleşik mücadele

“İktidar, süreci aynı zamanda muhalefeti bölüp parçalamanın aracı haline getirmeye çalışıyor… Muhalefet mutlaka bu oyunu bozacak bir tutum içerisinde olmalı, birlikte hareket etmeli.”

Seyit Aslan: İktidar muhalefeti felç etmek istiyor, oyunu bozmanın yolu birleşik mücadele

Fotoğraf: Yusuf Aslan

Okan Evrim
[email protected]


İstanbul — PKK’nin 11 Mart’taki sembolik silah bırakma töreniyle ilerleyen süreçte Mecliste komisyon kurulması aşamasına gelindi. Henüz iktidar tarafından atılmış somut bir adım bulunmazken, CHP’ye ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara ise her gün yenileri ekleniyor. Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Seyit Aslan, bu atmosferde geçen hafta sırasıyla Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı tutuldukları cezaevlerinde ziyaret etti. Süreci ve ziyaretleri değerlendiren Aslan, "İktidar, süreci aynı zamanda muhalefeti bölüp parçalamanın aracı haline getirmeye çalışıyor. Muhalefet mutlaka bu oyunu bozacak bir tutum içerisinde olmalı, birlikte hareket etmeli" dedi.

"İşçi ve emekçilerin barıştan, demokrasiden, iki halkın eşitliğinden yana sürece dahil olmalarını sağlamak için çalışma sürdüreceğiz” diyen Aslan, komisyonda bulunma niyetlerinin açık olduğunu ancak giderilmesi gereken sorunlar bulunduğunu söyledi: "'Terörsüz Türkiye' isminde ısrarcı olunması, çoğunluğun ve karar mekanizmasının iktidar lehine olması ve 'yeni anayasa' dayatması bu komisyonun ölü doğmasına neden olur. Komisyon çalışmaya başladığı andan itibaren yeniden değerlendirme ihtiyacı ortaya çıkacaktır.”

Geçen hafta İmamoğlu, Demirtaş ve Yüksekdağ’ı tutuldukları cezaevlerinde ziyaret ettiniz, görüşmelerinizin odağı neydi?

Ekrem İmamoğlu da Selahattin Demirtaş da Figen Yüksekdağ da diğer siyasi tutsaklar da verdikleri mücadele ve iktidar eleştirisi sonucunda, iktidarın gazabına uğramış ve siyasallaşmış yargı eliyle cezaevine atılmış isimler. İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığı sürecini başlatmasıyla birlikte Erdoğan tarafından hedefe konmuş bir siyasetçi. Demirtaş, geçmişten bugüne Kürt siyasi hareketinin, demokrasi mücadelesinin önemli isimlerinden birisi. Hiçbir zaman haksızlığa hukuksuzluğa boyun eğmemiş, hayatını mücadele içerisinde sürdürmüş bir insan. “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünden sonra Erdoğan’ın hedefine koyduğu bir siyasetçi. Figen Yüksekdağ da Kobanê sürecinden sorumlu tutulmuş ve cezalandırılmış bir insan. Cezaevinde olmaları, iktidar tarafından yargı eliyle cezalandırılmaları bizim açımızdan kabul edilebilir değil.

Sadece dayanışma amacıyla değil, birlikte mücadelenin imkanlarını da tartışmak, görüş alışverişinde bulunmak üzere ziyaretlerine gittik. Hem demokrasi mücadelesinin gelişmesi, işçi ve emekçilerin mücadelesinin büyütülmesi konusunda düşünce ve önerilerini almak hem yürütülen sürece dair de görüşlerini öğrenmek hem de partimizin görüş ve önerilerini aktarmak için… Yani temel meseleler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal koşullar, bölgede yaşanan gelişmeler ve birleşik bir mücadeleyi nasıl öreriz tartışması.

Ziyaretlerden çıkan sonuçları paylaşabilir misiniz?

Görüşmelerde sürdürdüğümüz tartışmalar sonucunda; demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, bağımsız yargı, kayyımların son bulması, Kürt sorununun demokratik halkçı çözümü ve Türkiye’nin bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı daha geniş bir mücadele birliğine ihtiyaç olduğuna dair görüşlerimizin çakıştığını söylemek mümkün.

Demirtaş ve Yüksekdağ ile ağırlıklı olarak süreci konuştuk. Demirtaş ile aynı zamanda işçi ve emekçilerin koşullarını konuştuk, bilgileri aktardık. Mücadeleyi büyütmek üzere daha ileri düzeyde birliklere ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Üçünün de ortak görüşleri şu: Ülkedeki bütün antidemokratik uygulamalara karşı, bunlardan etkilenen, rahatsız olan bütün kesimlerin, emek ve meslek örgütlerinin, sol ve sosyalist partilerin, sosyal demokratların ne yapıp ne edip birlikte hareket etmesinin yol ve yöntemlerini bulmak, büyütmek, geliştirmek… Bunun için kendilerine düşen görev ve sorumlulukları, cezaevi koşullarında da olsa yerine getirmeye, bu görüşlerini paylaşmaya çalıştıklarını söylediler.

Üç ismin de ortak çağrısı “Birleşik bir mücadeleye ihtiyaç var” oldu. Hem iktidara baskı kurmak hem de alternatif oluşturmak için. Kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, emeklisiyle, işçisiyle, köylüsüyle bütün ezilen ve sömürülenlerin ortak bir mücadeleye olan ihtiyacını üç arkadaşımız da dile getirdiler.

Sürece ve Mecliste kurulacak komisyona dair de görüşlerini ifade ettiler. İktidarın süreci kendi lehine yontma tutumunda olacağını, muhalefet partilerinin de mutlaka bu oyunu bozacak bir tutum içerisinde olmaları, birlikte hareket etmeleri gerektiğini söylediler. Kürt siyasi hareketiyle sadece dayanışma değil, ortak mücadelenin yöntemlerini birlikte ele alma önerileri var.

"İktidar somut bir adım atmış değil"

Süreçte şu anda neredeyiz, gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İmralı’da uzun zamandır yapılan görüşmeler ve tartışmalar sonucunda Abdullah Öcalan’ın silah bırakılması ve örgütü feshetme çağrısı görünen o ki önemli ölçüde hayata geçmiş durumda. Ama şurası çok açık; iktidar, Cumhur İttifakı cephesi ve etrafındaki güçler, Kürt siyasi hareketinin bugüne kadar atmış olduğu adımlar karşısında somut bir adım atmış değiller. Sürecin parçası olarak tartışılan konulardan biri infaz düzenlemesiydi, ertelendi. Hasta tutsaklar başta olmak üzere siyasi tutsakların salıverilmesi konusundaki düzenleme yeni yasama yılına bırakıldı. Şu anda tahliye edilenler zaten infaz sürelerini doldurmuş hatta fazladan cezaevinde tutulmuş olanlar.

Ekim ve kasım aylarında adımlar atılacağına dair kulisler var ama bunların ne kadar gerçek olacağını önümüzdeki dönem göreceğiz. İktidar süreci Suriye’deki gelişmelerle, SDG’nin silah bırakması ve mevcut yönetime entegre olması tartışmalarıyla birlikte yürütüyor. Bu nedenle kimi kör noktaların ve sorunların ortaya çıktığını söylemek mümkün.

"Komisyonda yer alma niyetimiz açık ama…"

Mecliste kurulacak komisyonun yapısıyla ilgili partinizden açıklamalar ve eleştiriler gelmişti. Komisyonda Emek Partisine de bir milletvekili ayrılmış durumda, yer alacak mısınız? Alacaksanız katılacak milletvekili kim olacak?

Komisyon için hazırlık sürecinde sadece Mecliste grubu bulunan partilerle görüşülmesini doğru bulmadığımızı ifade etmiştik, yinelemek isterim. 45 yıldır süren savaş ve çatışmayı, öncesi de olan Kürt sorununun ağırlığını düşündüğünüzde, bunu sadece grubu olan partilerle ya da sadece parlamentoda olan partilerle tartışmanın yeterli olmadığını hep söyledik. Bütün partiler, emek ve meslek örgütleri, demokrasi güçleri, aydınlar, akademisyenler, yazarlar… Tümünün bu sürece katılımını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. “Türkiye’nin, 86 milyonun sorunu” diye tartışılıyorsa o zaman bütün kesimlerin katılabileceği araçları bulmak gerekir. İktidarın daraltıcı bir tutumla hareket etmesi muhalefeti bölmeyi amaçlıyor.

Daha önce kurulan anayasa komisyonu kadük kalmış ve dağılmıştı. Bugün de isminden başlayarak sorunlu bir tutum izleniyor. “Terörsüz Türkiye” ismiyle bir komisyon kurulması bizim açımızdan gerçekçi değil. “Barış, demokrasi ve çözüm komisyonu” olabilir, “barış, demokrasi ve eşitlik komisyonu” olabilir… Birçok isim söyleyebiliriz ama tek başına “terörsüz Türkiye komisyonu” diye ele aldığınız andan itibaren zaten bu sorunu çözmek ya da adım atmak niyetinde olmadığınız açığa çıkıyor.

İkincisi, madem bu Türkiye’nin sorunu, ülkenin geleceğini belirleyecek bir süreç, o zaman iktidar komisyonda istediği her kararı alabileceği çoğunluğa sahip olamaz. Komisyonun en azından nitelikli çoğunluk, yani 3’te 2 çoğunlukla karar alması, öneriler hazırlaması daha doğru olacaktır.

Üçüncüsü, bu komisyon bir anayasa komisyonu değil. Anayasa hazırlık komisyonu değil. İktidar cephesinde bu komisyonu anayasa tartışmalarının içine çekme, komisyondan ‘yeni anayasa’ için öneriler çıkarma niyeti olduğunu biliyoruz.

Parti olarak komisyonda yer alma niyetimiz açık ama bu üç mesele de sorunlu ve bu sorunların giderilmesi gerekiyor. İstanbul Milletvekilimiz İskender Bayhan komisyonda partimizi temsil edecek ama komisyon çalışmaya başladığı andan itibaren yeniden değerlendirme ihtiyacı ortaya çıkacaktır.

"İktidarın üç başlıkta ısrarı sürerse komisyon ölü doğar"

Açıkladığınız bu üç konuda iktidarın tutumunda değişiklik olmazsa komisyonda yer alma kararınız değişir mi?

Tabii ki tutumumuz gelişmelere göre değişebilir. Komisyona katılacak diğer siyasi partilerin görüş, öneri ve yaklaşımlarını da dikkate alacağız. Ana muhalefetin, TİP ve DEM Parti’nin yaklaşımları da önemli. Bizim önerimiz, bütün muhalefet partilerinin komisyonda ortak hareket edecekleri bir noktaya ulaşmaları. Bu, iktidarın tek başına karar almasının yolunu da kapatmış olacaktır.

Altını çizmek isterim; “terörsüz Türkiye” isminde ısrarcı olunması, çoğunluğun ve karar mekanizmasının iktidar lehine olması ve “yeni anayasa” dayatması bu komisyonun ölü doğmasına neden olur.

"Kayyımlar derhal geri alınmalı, bunun için ne komisyon ne yasa gerek"

Emek Partisi bu sürecin neresinde yer alıyor? Ne diyor?

Silahların susması konusunda geçmişten bugüne çokça tartışmalar yaşandı. Gelinen noktada bu, sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözümü ve tartışılmasında, işçi ve emekçilerin sürece katılımında bir alan açacaktır. Bunu görmek gerekir. Ancak şu açık ki iktidar Kürt sorunu da dahil yaptığı her şeyin kendi hanesine yazılmasını istiyor. Bunu kendisini yeniden güçlendirecek imkanları yaratmak için kullanacak. Önceki süreçler de bunu gösterdi. Ancak iktidar bunu yapmak istiyor diye sürecin içerisinde yer almamak değil. Aksine sürecin içerisinde olarak iktidara karşı mücadeleyi örgütlemek… İşçi ve emekçilerin barıştan, demokrasiden, iki halkın eşitliğinden yana sürece dahil olmalarını sağlamak adına çalışma sürdüreceğiz.

Bütün platformlarda şunu söylüyoruz: Kürt sorununun çözümü ve bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için iktidarın komisyon ve yasa ihtiyacı olmaksızın atması gereken adımlar var.

Birincisi; kayyımların geri alınması. Bunun ne yasayla ne komisyonla ilgisi var. Esenyurt’tan Şişli’ye, Van’dan Batman’a kadar tüm kayyımların siyasal süreçle atandığı açık. Tüm kayyımların derhal geri alınması, belediye başkanı ve meclis üyelerinin, seçilmişlerin görevlerine iade edilmesi gerekiyor.

İkincisi; PKK’nin kongresini topladığı günlerde dahi operasyonların sürdüğü söylenmişti. Operasyonlara son verilmesi gerekiyor.

Üçüncüsü; Suriye’de Rojava’ya, Kürt halkına yönelik baskı politikalarına son verilmesi gerekiyor. Suriye’de yaşayan halkların kendi kaderini tayin hakkı tanınmalı, kararı oradaki halklar vermeli.

Dördüncüsü; Demirtaş, Yüksekdağ ve Can Atalay dahil birçok siyasi tutsağa dair AİHM ve AYM kararları var. Serbest bırakılmaları için yasaya, komisyona ihtiyaç yok. Kararların uygulanması yeterli. Bu konuda da adım atılması gerekiyor.

Parti olarak süreci ve çözüm önerilerimizi işçi ve emekçilere anlatıyoruz. Hak ve özgürlüklerin kazanılması, grev hakkı, basın ve ifade özgürlüğü de bu sürecin önemli başlıkları. Emek ve meslek örgütlerinin sürece katılmasını sağlamak gibi görev ve sorumluluklarımızı da daha ileriden yerine getirmek üzere çalışma sürdüreceğiz.

"Barış olacaksa, adalet olacaksa, bütün coğrafyada olacak"

İktidara güvensizlik özellikle CHP’li belediyelere operasyonlar geliştikçe güçleniyor. İktidarın buradaki niyeti nedir sizce? Bir taraftan süreci yürütürken diğer taraftan CHP’yi hedef almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii ki “Bölgede barış, Türkiye’de operasyon” olmaz. Bir taraftan ana muhalefetteki belediyelere operasyon çekip, belediye başkanlarını gözaltına alıp yerine kayyımlar atarken diğer tarafta Kürt halkıyla bir barışın olmayacağını görmemiz gerekiyor. Eğer “normalleşeceksek”, barış olacaksa, adalet olacaksa, bağımsız bir yargı olacaksa bütün coğrafyada olacak.

Erdoğan’ın yönetme biçimi geçmişten bugüne muhalefeti etkisizleştirmeye, tasfiye etmeye yönelik. Abdullah Gül’den Abdüllatif Şener’e kadar kendi içinde muhalefet çıktığında da bunları hep tasfiye etti. Bugün de süreci aynı zamanda muhalefeti bölüp parçalamanın aracı haline getirmeye çalışıyor. Çünkü bir arada durduğu, etkili bir muhalefeti hep birlikte sürdürdüğü koşullarda tek adamın, Saray rejiminin politika yapma alanı, manevra alanı daralıyor. Süreci yürütürken olabildiğince ana muhalefeti, ana muhalefetteki belediyeleri etkisizleştirmeye, adeta işlemez hale getirip felç etmeye, ana muhalefeti diğer demokrasi güçleriyle hareket edemeyecek noktaya getirmeye çalışıyor.

Geçmişte bunu HDP’ye yaptı. Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini hatırlıyoruz. O dönem ana muhalefette önemli bir bölüm kaldırılmasına ‘evet’ oyu vermişti. O süreçten sonra Erdoğan iktidarı dönem dönem kendisini yeniden güçlendirerek bugüne kadar geldi. Bu fırsatı Erdoğan’a verdi ana muhalefetin çeşitli kesimleri. Bugün de Kürt hareketi ile ana muhalefeti birbirinden ayırarak, parçalayarak, etkisizleştirerek karşısında güçsüz bir muhalefet oluşturmaya çalışıyor. Yakın zamanda söylediği gibi “Yerli ve milli muhalefet” yani “Bize her koşulda destek verecek, dediklerimizi yapacak bir muhalefet” istiyor.

Hem ana muhalefetin tabanı ve yönetimi hem sol ve sosyalist partiler hem de Kürt hareketi, Erdoğan’ı güçlendirecek, ekmeğine yağ sürecek bir politikadan uzak duracaklardır diye düşünüyoruz. Çünkü bugün hem ekonomi programıyla hem siyasallaşmış yargı eliyle hem Ortadoğu’da yeni Osmanlıcılık hayalleri de dahil olmak üzere emperyalistlerle yapmış olduğu kimi açık kimi gizli iş birlikleriyle Türkiye halklarının geleceğini adeta ateşe atan, işçi sınıfını, emekçileri yoksullaştıran bir programa kimsenin “İyi yapıyorsunuz” deme şansı yoktur. Sermaye iktidarına, Saray rejimine karşı güçlü bir muhalefeti örgütlemek, muhalefeti bölme tutumuna karşı uyanık olmak gerekiyor.

Evrensel'i Takip Et