İktidar bilim adı altında baskı politikalarını güçlendiriyor
Mezuniyet kürsüsünden yükselen “Ailece Bilim” söylemi, kadınlara dayatılan ikincil toplumsal rolü, maruz kalınan şiddet ve baskıyı görünmez kılmak isteyen politik bir örtüden ibaret.

İstanbul Üniversitesi | Fotoğraf: DHA
İclal
İstanbul Üniversitesi
Geçtiğimiz hafta İstanbul Üniversitesinde birçok fakültenin mezuniyet törenleri gerçekleştirildi. Mezuniyet sahnesi, bu yıl “Aile Yılı”na ithafen “ailece bilim” temasıyla şekillendi. Günümüzde cezasızlık politikalarıyla günbegün artan kadın cinayetleri ve kadına şiddet vakalarının yanında öğrenci hareketine yönelik yıldırma çabalarının da beraberinde yürütülen bu şiar tüm gençliğin odağındaydı. İktidar piyasa dayatmasıyla emek sömürüsünü artırabilmek, işgücü eksiğine yönelik evliliği ve çok çocuğu özendiren politikaları sürdürebilmek için “Aile ve Nüfus 10 Yılı”nı önümüze servis etti. Farklı fakültelerden kadın arkadaşlarımıza halihazırdaki politikalara dair fikirlerini sorduk.
Mezun kadınlar önce doğurganlığıyla ön planda!
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Elif, “Üniversite on yıldır kayyum rektörlerle yönetiliyor. Öğrenci iradesinin sistematik biçimde bastırılmaya çalışılması ve tüm bunların üstünü örtmek için yapılan imgesel törenler, sembolik bir anlamdan çok doğrudan politik bir tercih olarak kendini gösteriyor. Tören alanında ‘Ailece Bilim’ yazısının yükselmesi, iktidarın 2025 ve önündeki seneleri ‘Aile 10 Yılı’ ilan ettiği bir dönemde tesadüf değil, aksine üniversitelerin özgür düşünce alanı olmaktan çıkıp ideolojik bir aygıt haline geldiğinin ilanıdır.” dedi.
İletişim Fakültesi öğrencisi Irmak, “Son yılların en ses getiren üniversite hareketlerinden birine, 19 Mart’a adeta ev sahipliği yapan üniversitemizden mezun olurken diplomalarımızı aldık, keplerimizi fırlattık, ama içimizde biriken öfkeyi de saklamadık. Çünkü bu yıl mezuniyet törenimizde iktidarın ‘Aile Yılı’ ilanı her yere taşınmıştı. Kadınların her gün öldürüldüğü, cinsiyet ayrımcılığının sıradanlaştığı, faşizmin derinleştiği bir ülkede, üniversitenin içinde bile kadınları aile kurma aracı olarak gören, LGBTİ+’lara nefes aldırmayan bu zihniyetin sahte aile söylemlerine boyun eğmedik.”
Öğrenciler, özerk ve demokratik üniversite etrafında şekillenen talepleri ve okulumuzun mücadele geçmişine dayanan güveniyle “aile” tartışmalarına sırtını çevirmiş durumda. Elif, “Bugün İstanbul Üniversitesi öğrencileri yalnızca eğitim hakkı için değil, ifade özgürlüğü, kimlikleriyle var olma ve üniversitelerini savunma hakkı için mücadele ediyor. Mezuniyet kürsüsünden yükselen “Ailece Bilim” söylemi, onların maruz kaldığı şiddeti ve baskıyı görünmez kılmak isteyen politik bir örtüden ibaret. Bu örtüyü kaldırmak ise hâlâ üniversite bileşenlerinin, akademinin ve kamuoyunun sorumluluğudur. Çünkü bilim ancak özgür zihinlerde, birlikte ve eşit yaşama iradesiyle üretilebilir. İktidarın yaratmak istediği ailelerin içinde değil.”
Dualar eşliğinde mezuniyet, bu nasıl bilim yuvası?
İstanbul Üniversitesinin aynı zamanda dinci-gerici ajitasyonların da en ön planda olduğu üniversitelerden biri olduğunu son birkaç yılda daha ciddi düzeylerde görüyoruz. Mezuniyetinde bunun da birçok örneğini gören Fen Fakültesi öğrencisi Mehtap buna dair, “Yıllarca evrendeki madde, enerji ve bunların birbiriyle etkileşimlerini öğrenen bir bilim öğrencisi, mezuniyetinde dua seremonisinin ardından kocaman ailece bilim yazılı tabelanın önünde kep attı. Ailenin temeli olan kadınların ve çocukların toplum tarafından korunmadığı her yıl, onlarca kadın ve çocuk cinayete maruz kalıyor ve istismara uğruyor. Böyle bir ülkede bilim nasıl yapılabilir?” diyor.
Bugün birçok kadın devletin, yani sermayenin, çıkarına hizmet eden, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarıyla ve ev içi emeğin üzerine yığılmasıyla baş ediyor. Sömürünün her anlamda hayatımızın içinde olduğu bu düzende kadınlar, translar, LGBTİ bireyler her gün bulundukları alanlarda bir mücadelenin çemberinde yaşıyorlar. Mezun olan kadınlar ise mücadele çemberinin içerisinden ses çıkarıyor. Irmak, “Mezun olduğumuz bu okuldan beklentimiz, gelecek nesiller için ve kendimiz için sadece bir unvan değil; daha adil, daha özgür bir söz hakkı. Asıl mesele ise bundan sonra başlıyor. Bu sıralardan çıkanlar, her zaman iktidarların hoşuna gitmeyecek sorular soracak. Bu avlular, ne kadar susturulmak istense de, bir daha asla sessiz kalmayacak.”
(Evrensel)
Evrensel'i Takip Et