Mikrokredi: Kime deva kime dert?
Her şeyden önce borç ve bağış gibi yollarla kadınların girişimci olabileceğine dair yaratılan algı yanıltıcı. Zira girişimcilik başka şey, mikro kredi alıp ev içinde “kadın işi” olarak adlandırılan ürünler üreterek komşulara satış yapmak başka şey. İkinci grubun baskın olduğunu ve az sayıda kadının girişimci kredisi aldığını belirtmek gerekir. Örneğin Batman'da 1,000'den fazla mikro kredi alan kadından sadece 15'i girişimci kredisi almaktadır. Kadınların ekonomiye katılmasında, "girişimcilik" adı altında onları borç yükü altına sokan ve onlara geçici/güvencesiz çalışma alanları sunan mikro kredi mekanizmasına değil, kadın-erkek eşit istihdam olanaklarının yaratılmasını sağlayacak politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
"EKONOMİYE KADIN GÜCÜ" KADINLARA NE VAAT EDİYOR?
Türkiye'de özel sektör 2.679.683 kadın, 8.351.256 erkek istihdam etmektedir. Yani özel sektör istihdamının sadece %24,30'u kadındır. Böyle bir durumda, özel sektörün kendi şirketlerinde kadın-erkek oranını eşitlemeye doğru politikalar üretmesini ve uygulamasını beklerken, kadın istihdamının artırılmasına sadece mikro kredi vererek katkıda bulunma politikasını kaygıyla izlemekteyiz. Birçok ülkede mikro kredi sistemi başarıdan çok başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, mikro kredi programları dünyanın her yerinde faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Üstelik hâlihazırda devam eden tüm programların başarılı olacağını varsaysak bile, yaratacağı potansiyel istihdam yine de çok kısıtlı. O nedenle, bu kampanyaya katılan işletmelerin kendi şirketlerinden başlayarak kadın istihdamını artırmaları gerekmektedir.
Mikro kredi programlarıyla kadınların kendilerinin ve ailelerinin yoksulluktan kurtulacağı ve ülke ekonomisine katkı sağlayacakları varsayılmaktadır. Oysa kadınlara iş yapma karşılığı verilen para, onun iş yükünü artırdığı gibi ev eksenli çalışma biçimini de pekiştirerek kadının ev içi emeğinin devamı olan ev içinde çalışma biçimini kurumsallaştırır. Zaten yoksulların finans kaynaklarına erişimi için geliştirilen mikro finans sistemleri ile yoksulluğu yok edici bir mekanizma yaratıldığına dair bir değerlendirme mevcut değildir, hatta aksi tezler bulunmaktadır.
YOKSULLUĞA ÇARE MİKROKREDİ OLABİLİR Mİ?
Mikro kredi tek başına hiçbir zaman yoksulluğun çözümü olamaz.
Mikro kredi sisteminin Türkiye'de uygulanmaya başlaması ile birlikte, ilk günden bu yana mikro kredi aracılığıyla kadınların yoksulluktan kurtulduğu ve girişimci olduğuna dair bir mit yaratıldı, ancak gerçekte durum böyle değil.
Faaliyetlerine 2003 yılında Diyarbakır'da başlayan Türkiye Grameen Mikrokredi Programı (TGMP), bugün Türkiye'nin geneline yayılmış bulunmakta ve hemen her ilde yeni şubeler açarak kadınlara mikro kredi dağıtmaya devam ediyor. Zengin iş kadınları/adamları, holdingler ve medya aracılığıyla toplum nezdinde mikro kredinin, kadınları yoksulluktan kurtardığına dair bir algı yaratılıyor. Reklamlarda mikro krediyle hayatını “kurtarmış” kadınların “başarı” hikâyeleri verilerek mikro krediye daha fazla destek çağrıları yapılıyor. Ancak, yoksulluğu azaltma ve kadınları güçlendirme amaçlarının ne ölçüde başarıldığı oldukça tartışmalı. Birkaç başarı hikâyesinden yola çıkarak mikro kredinin genel olarak başarılı bir uygulama olduğuna dair bir algı yaratmak, her şeyden önce binlerce kadının mikro kredi deneyimini göz ardı etmeye yol açar. Biz, bu konuda gözlemler yapmış, değerlendirmeler yazmış ve mikro kredi almış kadınlarla söyleşiler yapmış kadınlar olarak, mikro kredi mekanizmasının yoksulluğu azaltma ve kadınları güçlendirme hedeflerine ulaşmadıklarına/ulaşmayacaklarına inanıyoruz.
Uygulamalara baktığımızda, kadını güçlendirmek ve yoksulluktan kurtarmak bir yana, kadınlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığını söylememiz gerekiyor. Her şeyden önce 700 TL'lik bir kredinin kadınları yoksulluktan kurtaracağı ve iş sahibi yapacağı yönünde ileri sürülen varsayımların gerçeklikte çok fazla karşılığı yok. Batman'da ve Diyarbakır'da kadınların çoğunun, aldığı mikro krediyle el işi yapma ya da gözleme pişirme gibi ev içi rollerinin devamı olan ve “kadın işi” olarak adlandırılan alanlarda yoğunlaştığını görüyoruz. Bu tarz ürünler arz fazlası nedeniyle satılamadığı için de mikro kredinin geri ödemesi kadınlar açısından büyük bir zorluk yaratıyor. İşin kötü kısmı ise, TGMP'nin, mikro kredi alındıktan üç gün sonra taksitlerin ödenmeye başlamasını istemesidir; yani kadınlar üç gün içinde mikro krediyi bir işe yatıracak, satış yapacak, o satıştan para kazanacak ve taksitini ödeyecek. Dahası mikro kredinin bir de faizi var. Bu faiz kadınlardan her ne kadar “hizmet bedeli” adı altında alınsa ve bunun için Diyanet İşleri'nden fetva çıkarılmış olsa da, verilen kredi üzerinden yüzde 15 gibi oldukça yüksek oranda faiz alındığı gerçeği söz konusu. Örneğin 700 TL'lik kredinin geri ödemesi toplamda 805 TL oluyor ve ödemeler 20 TL'lik haftalık taksitler şeklinde yaklaşık bir sene sürüyor. Aslında alınan her 100 TL için 15 TL faiz ödeme zorunluluğu var. Görüldüğü üzere alınan faiz banka faizlerinin çok üstünde, borçların tahsil edilmesi son derece baskıcı ve katı bir şekilde gerçekleşiyor.
İŞ DEĞİL YOKSULLUK PANSUMANI
TGMP mikro krediyi her ne kadar kadınlara iş yapmaları şartıyla verse de, parayı verdikten sonra süreci denetlememektedir. Bu nedenle mikro kredinin kocaya/erkek çocuğa verildiği ya da temel ihtiyaçları gidermede kullanıldığı durumları çok sık görüyoruz. Örneğin, Batman ve Diyarbakır gibi yerlerde yaşanan kronik yoksulluk çoğu zaman insanların temel ihtiyaçlardan yoksun olarak yaşamalarına neden olmaktadır. Mikro kredi bu anlamda, eve erzak alma, hastane masrafı karşılama ya da evi tamir etme gibi ağırlıklı olarak temel ihtiyaçları karşılamak amacıyla da kullanılmaktadır. Ancak ilk etapta kadınlar TGMP'ye iş yapmak amacıyla mikro kredi almak istediklerini söyledikleri için, bu kadınlar kayıtlara “mikro krediyle iş sahibi olmuş kadınlar” olarak geçmektedir.
En önemli sorunlardan biri ise, mikro kredi taksitlerinin nasıl ödendiği ve kadınların nasıl bir borçluluk deneyimi yaşadığıdır. Özellikle de aldığı mikro krediyi iş dışında kullanan yoksul kadınların borçlarını ödeme sürecinde yaşadıkları zorluklara dikkat çekmemiz gerekiyor. TGMP her ne kadar mikro kredinin teminatsız/kefilsiz olduğunu söylese de, geri ödeme oranlarının yüzde yüz oluşu bu mekanizmanın nasıl işlediği konusunda soru işaretleri yaratıyor. Çünkü biliyoruz ki pek çok yoksul kadın başkalarından (komşu, grup arkadaşı, aile fertleri) borç alarak mikro kredi taksitini ödüyor ve sürekli bir borçluluk durumu içerisine girerek eskisinden daha güçsüz hale geliyor. Çünkü TGMP gerekirse başkalarından borç almaları ve bir şekilde taksitlerini ödemeleri gerektiği konusunda yoğun bir baskı uyguluyor. Bu noktada kadının borcunu ödememesi gibi bir durum söz konusu olmuyor. TGMP her ne pahasına olursa olsun borçları mutlaka tahsil ediyor. TGMP'nin borç tahsil etme başarısı ise mikro kredi programının ve kadınların başarısı olarak tanımlanıyor ve bu durum mikro kredi için önemli bir reklam işlevi görüyor.
MİKROKREDİ DEĞİL GÜVENCELİ ÇALIŞMA HAKKI
Mikro kredi ile yoksul kadınların ekonomik olarak güçlenmesi olanaklı değil, çünkü beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi günlük ihtiyaç için alınan kredinin anaparası ve %15'lik faizinin geri ödemesi yine çoğunlukla borçla yapılabiliyor. Mikro kredi ile sürdürülen zaruri girişimcilik kayıt dışı, düşük verimliliği olan işlerdir. Mikro kredi programlarına en yoksulların ulaşması zaten olanaklı olmadığı için, yoksulluğu ortadan kaldırdığı tezi de yanıltıcı. Toplumdaki herkes gibi yoksulların da finans kaynağına ihtiyacı var. Bu, insanların tasarruflarını topladığı bir havuzla oluşturulan bir finans kaynağı olabilir. Böyle bir finans kaynağı toplumdaki dayanışmanın güçlenmesini de sağlayabilir.
Biz, temel ihtiyaçlarını sağlayamayanlara bu ihtiyaçların sosyal hak olarak devlet bütçesinden sağlandığı, herkesin yeteneği ve becerisine göre çalışma hakkına sahip olduğu ve kadın ve erkekler arasında eşitliğin sağlandığı bir toplumun hepimizi adalet ve özgürlük duygusuyla güçlendireceğine inanıyoruz.
Mikro kredi savunucularının kullandıkları dile de bakmak gerekiyor. Kadınları hedeflemenin nedenleri sıralandığında, kadınların erkeklere oranla daha “itaatkâr”, “sadık”, “hanelerinin refahından sorumlu” oldukları ve bu nedenle mikro kredinin kadınlara verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşılaşıyoruz. Yine Yunus'a göre, “Kadınların, çocukları ve aileleri için planları vardır. Kadınlar vizyon sahibidir, fakat erkekler keyfine bakar”. Ancak bu bakış açısı, kadınının rollerini yine ev içinde tanımlamakta ve nihayetinde gelenekselleşmiş toplumsal cinsiyet kalıplarını yeniden üretmektedir. Burada kadın aile içinde “anne” olarak idealleştirilmekte ve “sadık” olduğu için de kredinin geri ödeme oranlarının her daim yüksek olacağı düşünülmektedir. Gerçekten de Grameen Bank dâhil olmak üzere birçok mikro kredi kuruluşunda geri ödeme oranları neredeyse yüzde yüzdür. Yani burada mikro kredi programları kendi sürdürülebilirliklerini sağlamak uğruna, kadınların geleneksel rolleri üzerinden politika üretmektedirler. Ancak tarihsel olarak kadınların ezilmesine dayanak oluşturan şey, kadının varlığını sadece aile içerisinde tanımlayan ve onu ikincilleştiren ataerkil ideolojidir. Bugün de kadınların ezilmesinin en önemli kaynağı, aile içindeki cinsiyet hiyerarşisi ve varlığını sürdürmekte olan toplumsal cinsiyet rolleridir.
Örneğin mikro kredinin finansal açıdan da en büyük destekçilerinden biri olan ve kadın programlarında mikro kredinin reklamı yapan Vuslat Doğan Sabancı, mikro kredi alan kadınlar için “aldıkları kredinin teminatı vicdanlarıdır” derken, pek çok kadınının borcunu ödeme sürecinde yaşadığı zorlukların göz ardı edilmesine katkıda bulunmuş oluyor. Ne yazık ki bu tarz söylemler olumsuz kadın deneyimlerinin maskelenmesi işlevini görmektedir. Kadın emeğini enformel sektörde tanımlayan ve böylelikle güvenceli ve tam zamanlı istihdam olanaklarının önünü iyice tıkayan mikro kredi mekanizmasının kadınlar açısından bir güçlenme ve yoksulluktan kurtulma süreci yarattığını söylemek mümkün değildir. Mikro kredi programlarıyla kadınlardan ziyade paranın ve sermayenin güçlendiğine tanık olmaktayız.
HEDEFTE NEDEN KADINLAR VAR?
Her şeyden önce neden özel olarak kadınların hedeflendiği üzerinde durmak gerekiyor. Bangladeş'teki Grameen Bank'ın kurucusu olan ve mikro krediyi icat ettiği için 2006 yılında Nobel Barış ödülü alan Muhammad Yunus, kadınları hedeflemenin nedenini şöyle açıklamaktadır: “En yoksula yardım etmeyi amaçlıyorsak ilgimizi kadınlara yönlendirmek zorundayız. Çünkü kadınlar, yoksulluğu ve açlığı erkeklere oranlara çok daha yoğun şekilde yaşıyorlar”. Literatürde “yoksulluğun kadınlaşması” olarak geçen böyle ciddi bir sorunun çözümü için bir serbest piyasa mekanizması olan mikro kredi önerilmektedir. Yani yoksulluğun temel nedeni basitçe finansal kaynaklara erişememek olarak gösterilmektedir. Oysa biz biliyoruz ki, kadınları yoksulluğa karşı savunmasız bırakan tek neden ekonomik güçsüzlük değildir; toplumdaki cinsiyet eşitsizlikleri, aile içindeki cinsiyet hiyerarşisi, eşitsizlikler üstüne inşa edilmiş siyasal sistemler, yasal kodlar ve işgücü piyasaları bir bütün olarak kadınları yoksulluğa karşı savunmasız bırakmaktadır. Yani ekonomik özgürlüğe sahip olmamanın yarattığı güçsüzlük ve yoksulluk bir neden değil, sonuçtur. Bu anlamda, kadınlara yönelik güçlendirme girişimlerinin ataerkil mekanizmalara meydan okumadan "işe yarar" politikalar üretmesi mümkün değildir. Örneğin mikro kredi alanların içinde krediyi bir iş kurmak için kullananların sayıları azdır. Bu az sayıda iş kuranların içinde işlerini başarıyla yürütebilen ve para kazananlar daha da azdır. Bu az sayıda para kazanan kadının sadece para kazandıkları için ataerkil sistemden kurtulmasını beklemek ise hayalciliktir.
Evrensel'i Takip Et