10 Mart 2013 10:30

Eleştiri gerçekten ciddî iştir

Ülkemizde tiyatro eleştirisi, yazık ki hâlâ gazetelerin (o da sanata sayfa ayırma lûtfunda bulunan birkaçının) son sayfalarındaki sütunlarda yer bulabilmektedir. Tabiî bazı periyodiklerde de tiyatro eleştirileri yer alıyor, ama onların ulaştığı kaç okur var, bu çok sınırlı! Tabiî böyle olunca eleştirmen de o for

Eleştiri gerçekten ciddî iştir
Paylaş

Yılmaz Onay

 

Nedeni, kanımca televizyonun bizde iktidarın ve başkanının hemen bütünüyle mutlak kontrolü altında olması, hatta kısmen onun doğrudan yönlendirmesiyle (örneğin, devlet televizyonu, yandaş medya, vb.) yüz yüze bulunmasıdır. Böyle bir ortamda eleştirinin ciddiyeti aranabilir mi?

Eleştiri gerçekten ciddî iştir. Sanatsal yaratışın kendisi kadar olmasa da, pek çok açıdan onu tamamlayıcı önemde işlevi vardır; üstelik bu işlev hem sanatçı için, hem de alımlayıcı için söz konusudur. Dolayısıyla bir o kadar da sorumluluğu olan bir iştir eleştiri. Dahası, serbest tartışma ortamı gerektirir. Bu boyutlara erişmiş olan eleştiri, ülkelerde sanat akımlarını oluşturmuş, dünyada ise sanat akımları yaratmıştır. Çünkü sanatta eleştiri, illa ve yalnızca “eleştirmen”lerce yapılacak diye bir şart da yoktur. Sanat yaratıcıları da, yaratışlarını kuramlaştırırken veya dayandıkları kuramı kendi örnekleri üstünden savunurken, karşıt örnekleri de eleştirmek durumundadırlar. Bu düzeye erişmiş bir ortama tanık olan izleyiciyi düşünün. Onun, sanatı ne kadar aktif bir tarzda yaşama şansına kavuştuğunu tasavvur edebiliyor musunuz? Ve o sanatın da toplumla ne kadar özgürce bir etkileşim gücüne kavuştuğunu bir düşünün. Bir de bizdeki duruma bakın.

TİYATRO ELEŞTİRİSİ NEREDEYSE YOK

Bizde bir kez en küçük bir özerklik kalıntısını bile yok etmeğe kesin kararlı (aşırı ileri demokrat?!) bir iktidar varken ve yaratış özgürlüğü bile böylesine ilkel bir baskı ile karşı karşıya iken (AB’nin kulakları çınlasın), dürüst eleştirinin nasıl bir makasa sokulduğunu görmek zor olmasa gerek. Buna bir de, televizyonlarımızın oldum olası sanatsal tartışmaya kesin kapalı tutumlarını, tiyatro sanatına yaklaşımlarınınsa, oyunlarla ilgili tek yönlü tanıtımlar ve oyuncularla özel yaşama giren al gülüm ver gülüm içi boş söyleşilerden ibaret olduğunu, genel bir sezon değerlendirmesi için bile Eleştirmen’e bağımsız bir söz vermediğini ekleyin; ama, başbakanımızın, tiyatro eleştirisini bile kendi tekelinde görmek istercesine, en küçük bir karşı görüşe tahammül göstermeksizin bu alana da nasıl girdiğini düşünerek, televizyonlarımıza da bir şey diyemez olduğumuzu hesaba katın.

Sonuç olarak, kitle iletişim mekanizmamızda tiyatro eleştirisinin neredeyse yok konumunda olduğunu söyleyebiliriz.

OKURUN ELEŞTİRİYE İLGİSİ VAR

Dergilerde yer alan eleştiri yazıları, elbette nitelikli eleştiriler. Ama başta değindiğim gibi, bir kez ulaştıkları okur kesimi çok dar, ikincisi, tartışma (hani geçmişte gördüğümüz yaratıcı polemik ortamları gibi) olanağı o dergilerimizde bile pek olamıyor galiba. Oysa, giderek sayıları artan tiyatro dergileri kanıtlıyor ki, okurun buna ilgisi var. Örneğin, özellikle tiyatro eleştirileri için bir internet sayfası (ya da sitesi) açılsa, nasıl olur acaba? Var da aslında, ama salt eleştiriye yoğunlaşmak mı gerekiyor yoksa?


ELEŞTİRİNİN ÖNEMİ YENİDEN KAZANDIRILMALI

Vallahi şu sıralar galiba izleyici, eleştirmenlerin eleştirisini (en azından tiyatroculara oranla) pek önemsemez oldu, köşe yazarlarının değerlendirmelerini daha bir ciddiye alıyor gibi. Öyle ki, ödüller bile kanıksandı sanki. İlk aşılması gereken sorun bence eleştiriye eski önemini yeniden kazandırmak olmalı.


BİR ESER NEYE GÖRE ELEŞTİRİLMELİ?

Pospelov’un “Edebiyat Bilimi”nden alarak yanıtlayayım: “Özellikle 18. yüzyıl sonu-19. yüzyıl başı romantizm döneminde, edebiyat eleştirisinin gelişimi, belirgin bir hız kazandı. (…) Eleştiri, edebiyata sürekli eşlik eder duruma gelmişti. (…) Neden, bilim özgül bir bilim eleştirisi olmaksızın var olabiliyor da, sanat, hele edebiyat, eleştirisiz edemiyor?
Edebiyat eleştirisinin varlığı, sanatsal edebiyatın özgül nitelikleriyle ilintilidir. (…) Eleştiri, çağının edebiyat eserlerindeki düşünsel eğilimleri öteki okurlara açıklayabilmeli, o eğilimlerle ilgili kendi tavrını koyabilmeli ve kendi yargısını inandırıcı biçimde dile getirebilmelidir. Genellikle eleştirmen, yaptığı çalışmalarda yalnız kendi kişisel yargısını değil, edebiyat çevresindeki belirli bir kesimin düşünüşünü temsil eder. Bu nedenle aynı eser, hele içeriği yeterince önemliyse, birbirinden farklı hatta zaman zaman birbirine karşıt algılamalar ve değerlemeler doğurabilir.
(…) Öte yandan edebiyat eleştirisi, sanatsal edebiyatın özgüllüğüne ilişkin bir başka işlevi daha yerine getiriyor. Bir eserdeki fikir, yani içeriğin aktif yanını oluşturan o yaşam yorumu ve değerlendirmesi, yazarın bu yönde somut açıklamalar yapmasıyla dile gelmez. (…) Biçimin iç içe geçmiş karmaşık dokusunun içinden, eserin içeriğini ve düşünsel eğilimini açığa çıkarmak, sıradan okuyucu için çoğu kez hiç de kolay ve basit değildir. İşte edebiyat eleştirisi burada okuyucuya destek olabilir. Eleştirmen, eserle ilgili görüşünü ve değerlendirmesini açıklar ve bu bağlamda iter istemez eserin bir çözümlemesini yapar. (…)”(*)

(*) Gennady N. Pospelov, Edebiyat Bilimi, Çev. Y. Onay, Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2005, s.39-40. “Edebiyat  Bilimi Ve Edebiyat Eleştirisi” bölümünde.

Hazırlayan: Erkan ARAZ
[email protected]

*Tiyatro Yazarı/Yönetmen/Çevirmen

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Bursa’ya kitap baharı geldi

SONRAKİ HABER

BM askerleri serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...