Yap-işlet-devret elinde metalaşmak
Sadece İstanbul’un değil dünyanın en eski ahşap yalısı unvanına sahip Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı –ya da bilinen adıyla Meşruta Yalı (satılmamak kaydıyla birine verilmiş mülk)- Anadolu yakasında Kanlıca ile Anadolu Hisarı arasındaki Körfez caddesi, 47 numarada -Ada 66/parsel 12’de geçirdiği tamir ve değişikliklerle orijinal durum ve üslubunu mümkün olduğunca koruyarak 2007 yılına kadar bekledi. Dünya adaletli bir yer olsaydı, 312 yıldır ayakta kalmak için kendince de bir çaba sarf ettiğini varsayabileceğimiz bu mütevazı yapı içindeki el süslemeleriyle birlikte koruma altına alınmış olabilirdi; kamuya açık bir yer olarak ziyaret edilebilirdi. Dünyanın Yedi Harikası’nın yeniden kategorize edildiği 21. yy’da var olabilir, ülkemiz turizm sektörüne katkı sağlayabilirdi. Ama bakın, ne oldu...
1699 yılında inşa edildiği bilinen Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nı (yalının bir adı daha mevcut: Köprülü Yalısı) bekleyen muhtemel sonunun yap-işlet-devret modeliyle gelmesinin bir sürpriz olmayacağını biliyordum. Şimdi kısa vadeye kilitlenmiş bir ekonomik sistemde 312 yıl ayakta kalmaya çabalamış bir tarihi yapının bol yıldızlı “butik otel” haline dönüşmesini izliyoruz hep birlikte...
BİR DEVİR BİTER
21 Ağustos 2005 tarihli Milliyet Gazetesinde Gazeteci Elif Berköz, Köprülü Vakfının şimdiki başkanı (ve varislerinden biri) Ahmedi Cengiz Köprülü ile ilginç bir röportaj gerçekleştirir. Röpörtajda, Cengiz Köprülü manevi değerlere fiyat biçilemeyeceğini ifade etmekle beraber; yalının arsasının büyüklüğü ve tarihi nedeniyle 1,5 milyar dolardan fazla edeceği görüşünde olduklarını ve burayı satmak istemediklerini belirtir. Tarihi yalıyı yap-işlet-devret yöntemiyle restore ettirmek niyetinde olduklarını da ifade eder. Cengiz Köprülü fikir yürütüp; “Bir butik otel haline dönüştürülebilir. Sait Halim Paşa Yalısı’nda olduğu gibi davetlere açılabilir.” diye ekler.
Köprülü Vakfı’nın başkanı Ahmedi Cengiz Köprülü yalının restorasyonu için harcanacak parayı kiraya saymayı düşündüklerini de ifade eder. 2005 yılı raporuna göre binaları yaptırmak on milyon dolara mal olacaktır.
2006 yılında kaçınılmaz olan gerçekleşir. Bir önceki vakıf başkanı Feyyaz Köprülü’nün yerine gelen Ahmedi Cengiz Köprülü devlet eliyle, sözkonusu arazideki evlerde yaşayan ve Köprülü’nün 6. kuşaktan akrabaları olan aileleri polis nezaretinde evlerden çıkarttırır. Türkiye’nin en pahalı 10 gayrimenkulu arasında gösterilen tarihi yalının bahçesindeki evler Ekim 2006’da yıktırılır. 12 Temmuz 2009 tarihli Yenişafak gazetesi “Dünyanın en eski ahşap yalısı olan Amcazade Köprülü Yalısı’nın yap-işlet-devret ihalesini Ağaoğlu Grubu’nun kazandığını...” yazar.
Ağaoğlu Grubu’nun yalının hemen yanına dikeceği tabelaya kendi adını yüklenici firma olarak yazmadan önce yalının son durumu şöyledir; tüm restorasyon ve onarımlar sonucu divanhane (T şekil salon), mutfak, havuz ve iki hamam nispeten ayaktadır. Diğer yapıların ise sadece temel ve kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Vakıf mütevellisi Ahmedi Cengiz Köprülü’nün Ağaoğlu ile imzaladığı sözleşmeyle, firma yalıda 25 yıl kiracı kalma karşılığında, yalının kıyıdaki bütün birimlerini orijinal haline göre restore etme işini üzerine almıştır. Bittiğinde, yalı ve diğer binalar butik otel olarak hizmet verecektir, artık... Bir devir biter, başka bir devir başlar.
BOĞAZDA BUTİK OTELLER DEVRİ
Turizm Bakanlığı’nın Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik’te, 43. Madde (Bakanlar Kurulu tarafından son değişiklik 5 Mart 2011 tarihinde gerçekleştirilmiştir) Butik Oteller kavramını aşağıdaki gibi açıklar; “Butik oteller, yapısal özelliği, mimarî tasarımı, tefriş, dekorasyon ve kullanılan malzemesi yönünden özgünlük arz eden, işletme ve servis yönünden üstün standart ve yüksek kalitede, deneyimli veya konusunda eğitimli personel ile kişiye özel hizmet verilen ve en az on, en fazla altmış odalı otellerdir.” Yönetmeliğin devamında Butik Otellerin taşıdığı nitelikler sıralanır. Köprülü Yalısı’nın yönetmelikte detaylandırılan hizmetleri verecek alana sahip olmadığı, ancak arazinin tamamı ve diğer yapılar projeye dahil edildiği takdirde yönetmelik şartlarına uygun hale getirileceği aşikardır.
Tarihi yapıların kamuya açık olması hali özel girişimciler marifetiyle gerçekleştirildiğinde kamuyu gelir düzeyi baz alınarak parçalara ayırmak zorunluluğu doğar. Bu zorunluluk elden geçirmenin de ötesinde yeniden ve aslına uygun inşa edilen tarihi yalılara ziyaretçi olma/misafir olma eyleminin “bazıları” için gerçekleşeceği durumundandır. Bu durumda gelir düzeyi orta ve düşük kamunun Boğaz’daki söz konusu butik otellere dolayısıyla tarihi alanlara çay içmek için bile giremeyeceği aşikardır. Yani, ortak çıkarı bulunan birey kümeleri için (kamu için) aynı çıkardan bahsetmek mümkün olamayacaktır. O zaman Köprülü Yalısı’nın butik otel olmasındaki fayda nedir?
YAP, İŞLET, DEVRET
Bu model (Build-Operate-Transfer “BOT”) Türkiye’de 8 Haziran 1994 tarihli bakanlar kurulu toplantısında görüşüldükten sonra gerekli aşamalardan geçip, 13 Haziran 1994’de Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle kanunlaşmıştır. Amaç ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan bazı projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman modeli oluşturmaktır. Kanun, yatırım bedelinin elde edilecek kar dahil olmak üzere sermaye sağlayacak firmaya (yerli ya da yabancı farketmeden) işletme süresi içinde –49 yıldan fazla olmamak koşulu ile- ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması suretiyle ödenmesini teminat altına alır.
Bu durumda Köprülü Yalısı ihaleyi kazanan firma tarafından yeniden yapılacak, inşaat bittiğinde firma yapıyı butik otel olarak 25 yıl işletebilecek, süre dolduğunda da Köprülü Vakfına devredecektir. Birincil faydanın firmadan yana işlediği ortadadır. Sistem “daha çok para kazanmak” temeline oturduğu için, sistemin düzgün işletilmesinde modeller oluşturmak meşrulaşır. Firma bu ihaleye daha çok kazanmak için girmiştir. İkincil fayda kendilerine satılmamak koşulu ile 1690’lı yıllarda dönemin Osmanlı padişahı tarafından verilen arazinin sahibi Köprülü ailesi mirasçılarının şimdiden sayarak 25 yıl sonra kullanılabilir, oturulabilir, bir kısmı işletilebilir bir yapılar grubunun sahibi olmasındadır. Bu araştırmanın başında detaylandırılan onarım zorlukları binalar aslına uygun ve betonarme yapılacağı için bir daha –en azından uzun süre- yaşanmayacaktır. Üçüncül fayda, gelir düzeyi yüksek grubun (yerli ve yabancı) ziyaret edeceği, konaklayacağı lüks bir mekanın daha hizmete giriyor olmasıdır!
KÖPRÜLÜ AVM
Ülkemiz gibi kapitalist toplumlar kültür ve sanat eserlerini endüstriyel olarak üretir. İmalat sürecinde standart ve yaratıcılıktan uzak bir iş bölümü bulunur. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik’te yeniden yapılacak olan Köprülü Yalısı “tesisi” için bu iş bölümünü ve standardizasyonu “butik otel” kavramı aracılığı ile açıklar niteliktedir: Girişte lobi olacaktır, koltuk takımları burada yer alacaktır, misafirlere en az bir gazete servis edilecektir, klima ile serinleyeceklerdir vb.
“Puding tozunu, servise hazır puding resmiyle çekici kılmaya çalışan endüstri”, üzerini yalının “resmi” ile kapatan endüstri ile aynıdır: ticari açıkgözlülüğün, satıcı ağzının izlerini taşır. Yönetmelikler, talimatnameler, kullanım kılavuzları, “nasıl yapılır”lar vaat ettiği şeylerle tüketicisini yorulmak bilmeden aldatır. Görüntülerin, simülasyonların vaat ettiği haz hiçbir zaman yerine getirilmeyecek bir vaatten ibaret olur. Bu aynılığın sürekliliği geçmişle olan ilişkiyi de düzenler: Hiçbir şey eskisi gibi kalmamalıdır, her şey durmadan akıp gitmelidir. Yalının yeniden üretiminin yarattığı (yaratacağı) zafer hiçbir şeyin değişmeyeceğini, sisteme uygun olmayan hiçbir şeyin gün yüzüne çıkmayacağını güvence altına alır.
Geçmiş, şimdiki zamana eşlik etmiştir, işte. Köprülü Yalısı da yeni haliyle onu her gördüğümüzde “anma takıntısı”na dönüştürebileceğimiz bir meta haline geliyor. Benjamin’in bireysel, dayanıksız, uçucu ve geçici yaşanmışlık olarak nitelediği “yaşanmış deneyim” boş alan bırakmayacak şekilde her yeri doldurduğu için Köprülü Yalısı da yaşanmış deneyim olarak rafa kaldırılıyor. Ta ki gelecekte Köprülü AVM (!) olarak yeniden “restore” edilene kadar...
Şimdi dikkatlerimizi İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’na çevirmeliyiz: Galatasaray butik oteli ve AVM’si olur mu olmaz mı, olur mu olmaz mı, olur mu olmaz mı...
HEDİYE EDİLEN YALI
OSMANLI Padişahı II. Mustafa, Kanlıca ile Anadolu Hisarı arasında kalan deniz kıyısı (denize cephesi yaklaşık 300m) ve tepeye doğru koruluğu da kapsayan araziyi Amcazade ve ailesinin yazlık olarak kullanması için bağışlamış olmalıdır. Devrin üst düzey yabancı devlet adamı, bürokrat ve misafirlerinin de yalının ayakta kalan selamlığında (ya da salonunda) ağırlandığı biliniyor. Kaynaklara göre yalının inşaatı bir yıl sürer. 1699 yılında Karlofça Antlaşması imzalandıktan sonra bu yalıda Avusturya ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerini temsilen gelen sefirlere verilen muhteşem yemekten söz edilir. Sefirler arkalarında sayısız kayığın eşlik ettiği bir konvoy ile yalıya gelirler. Sefirlerin bulunduğu kadırga 300 kürekçi tarafından çekilir. Yalıya (selamlığa) yaklaşılırken rıhtımda havai fişek ve hokkabazlık gösterileri başlar. Yemeğe çok kalabalık bir saz heyeti de eşlik eder.
Ahmet Hamdi Tanpınar, 17. yüzyıl Boğaziçini anlatırken Rumelihisarı’ndan Kanlıca’ya kadar ki kesimde moda olan yalı yaşamlarından bahseder; devrin padişahının yakınında hazır bekleyen erkan –başvezir, vezir, ulema ve imparatorluk kasasına para bulmak için ter döken defterdarlar- İstanbul boğazında kendilerine padişah tarafından armağan edilmiş yalılarına bahar ayları başlar başlamaz taşınırlarmış. Boğaziçini süsleyen yalılarda ısıtma sisteminin olmaması Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bu açıdan da doğrular.
YALI DEĞİL SURET
BU noktada belirtmek gereklidir ki, ortaya çıkacak olan “tesis” artık Köprülü Yalısı olmayacaktır. Tam da kapitalist sistemin yeniden ürettiği her şey gibi bir suret olacaktır. Benzer durum Boğaz’ın çeşitli yerlerinde bulunan diğer yalıdan dönüştürülmüş butik oteller için de söz konusudur. Dış görünümleri aslına sadık kalınmaya çalışılarak inşa edilmiştir, içi ise mevzuatta yazdığı gibi “bir butik otelde olması gerekli” düzen içindedir. İnşaat bitmeden ne ile karşılaşacağımızın bir simülasyonu halihazırda mevcuttur: 2011 yılı yaz aylarında çekilmiş bir fotoğraf var: Yalının orijinal halinin resmedildiği tahta ya da tahtaymış gibi görünen bina giydirmesi ve inşaat alanına dikilen tabelada yüklenici firma bilgileri, Türkiye topraklarında olduğumuzun “hatırlatılması” görevini gören bayrak ve firmanın logosunu sergileyen bayraklar dikkati çeker. Giydirme işleminin dışarıdan bakan gözler için özenli bir şekilde yapıldığı ortadadır. Çatının yüksekliğinin, orijinal yapının çatı yüksekliğinden daha fazla olduğunu gizlemek için (mi?) giydirmenin üzerinde gökyüzü ve bulut çizimleri bulunur. Camların olduğu resmedilen kısımda, tepeden yarı açık kepenk görünümü perspektif/derinlik vererek çizilmiş ve boyanmıştır. Bu tiyatro dekoru onu koyan tarafından izleyeni için bir rıza üretmek amacı (da) taşır: “yıkık dökük duracağına, en azından temiz görünüyor...”
Yalının sistem tarafından kurtarılması bir gereklilik değil, bir kazanç amacı taşır. İhale gününe kadar yalının kurtarılması yolculuğunda idealist ve ahlaklı bir avuç insan beraber yol aldılar. Onların amacı yalıyı olduğu gibi korumaya almak idi. Yap-işlet-devlet modeli bir kurtarma işlemi sadece aslını bozarak şahsi kazanca dönüştürme işlemidir. İhaleyi alan firma sahibinin yaptığı açıklamalar bunu doğrular niteliktedir.
* Yazar, Sinemacı
Evrensel'i Takip Et