12 Şubat 2023 04:30

Avrupa'nın Gündemi | Rusya ile açık savaşa bir adım daha

İngiltere'de Zelenskiy'nin ziyaretleri, Almanya'da ABD ile ticari ilişkiler gündemde. Fransa İşçileri Komünist Partisi ise Türkiye ve Suriye halklarıyla dayanışma açıklaması yaptı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy geçen hafta İngiltere ziyaretinde parlamentoda yaptığı konuşmada, batının ülkesine savaş uçağı vermesi talebini yineledi. Savaş karşıtı “Stop the War/Savaşı Durdur” Koalisyonundan Chris Nineham, parlamentoda tüm partilerin Ukrayna ile Rusya arasında çatışmayı tırmandırma yönünde sergilediği yaygaranın tehlikeli boyutlarda sorumsuzluk içerdiğine dikkat çekiyor.

Fransa ve Almanya ekonomi bakanları ABD’yi ziyaret ederek karşılıklı ticaretin “eşit göz hizasında” gerçekleşmesi için görüşmeler yaptılar. Sonuç Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in sözleriyle ‘bir çalışma toplantısı’ olmaktan öteye gitmedi. Biden de Trump gibi “önce Amerika”nın çıkarlarını savunmakta kararlı.

Türkiye ve Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen ve bölgedeki en ölümcül deprem olan şiddetli depremin korkunç sonuçları karşısında uluslararası dayanışma çağrıları yoğunlaşıyor. Fransa İşçileri Komünist Partisi de (PCOF) dayanışma çağrısı yapanlar arasında.


ZELENSKİY İNGİLTERE PARLAMENTOSUNDA: RUSYA İLE AÇIK SAVAŞA BİR ADIM DAHA YAKLAŞILDI

Chris NINEHAM
Stop the War

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin çarşamba günü İngiltere parlamentosunda yaptığı konuşma, dikkatlice koreografisi yapılmış bir savaş tiyatrosuydu. Bu konuşmanın arkasındaki en önemli kişi, Ukrayna’ya daha fazla askeri destek verilmesini isteyen, gözden düşmüş Eski Başbakan Boris Johnson’dı.

Ukrayna’daki korkunç savaş yaklaşık bir yıldır devam ediyor. Stop the War olarak Rusya’nın haksız işgalini defalarca kınadık ancak bunun Rusya ile NATO arasında bir vekalet savaşına dönüştüğünün ve tehlikeli bir tırmanışın tohumlarını barındırdığının da farkındayız.

Zelenskiy haki renk kazağıyla kürsüye ilerlerken alkışlar başladı. Milletvekilleri yarım saatlik konuşmayı coşkulu alkışlarla birkaç kez kesti. Bugüne dek Charles de Gaulle, Nelson Mandela ve Barack Obama gibi sadece birkaç dünya liderinin parlamentonun bu en eski binasında konuşmasına izin verildi.

Avam Kamarası Başkanı Lindsay Hoyle, Zelenskiy’i şu sözlerle takdim etti: “Bize hitap etmek için kendinizi riske atmanızdan ve ülkenizin hâlâ hayatta kalma mücadelesi verdiği gerçeğine bir kez daha ışık tutmanızdan onur duyuyoruz.” Konuşma sırasında Zelenskiy, Hoyle’a Ukrayna savaş uçağı pilotlarının “Özgürlüğümüz var. Bize onu koruyacak kanatları verin” yazılı baretini sundu.

Amaç genel olarak savaş yanlısı duyguları arttırmanın yanı sıra İngiliz parlamentosunu kullanarak Zelenskiy’nin savaş çabalarına savaş uçakları sağlamaları için diğer batılı güçlere baskı yapmaktı.

Hem ABD hem de Almanya, bunu yapmanın Rusya için son derece kışkırtıcı olacağını bildikleri için Ukrayna’ya uçak vermeyi reddetti. Bu Ukrayna’ya Rus topraklarının içlerine saldırma kapasitesi sağlayacaktır. Bu da Batı ve Rus uçaklarının Ukrayna hava sahasında karşı karşıya gelmesi anlamına gelecek ve bizi NATO ile Rusya arasında açık bir savaşın eşiğine getirecektir.

Bu endişeleri görmezden gelen İngiliz hükümeti, Ukraynalı pilotları modern NATO savaş uçakları konusunda eğitmeyi teklif ederek, bunu donanım sağlayarak takip edebileceğine dair açık bir ipucu verdi.

Zelenskiy ziyaretinin arkasında olduğu açık olan Boris Johnson, toplantı sonrasında İngiliz Tayfun jetlerinin Ukrayna hükümetine derhal gönderilmesi çağrısında bulundu. Ukrayna ve Rusya arasındaki barış görüşmeleri ihtimalini defalarca baltalayan Johnson, uçakların gönderilmesini savaşı körüklemek için bir başka fırsat olarak görüyor.

Parlamentoda tüm partilerin çatışmayı tırmandırma yönünde sergilediği yaygara tehlikeli derecede sorumsuzca. ABD ile Çin arasında tırmanan ve geçen haftaki casus balon olayında neredeyse doruğa çıkan gerilimi de hatırlamak gerekir.

Ayrıca kemer sıkma politikaları ve enflasyonun bu ülkede milyonlarca insan için umutsuz bir kriz yarattığı ve Ukrayna’daki savaşın bu durumu daha da kötüleştirdiği bir döneme denk geliyor.

Bu korkutucu bağlamda savaş karşıtı harekete büyük bir sorumluluk düşüyor. Rusya’nın buradaki ve dünyanın dört bir yanındaki işgaline Batı’nın verdiği yanıtla ilgili yaygın halk kuşkularına rağmen ana muhalefet İşçi Partisi Lideri Keir Starmer savaş karşıtı milletvekillerini susturdu ve NATO’yu eleştiren milletvekillerine yaptırım uygulayacağını açıkça belirtti.

Daha birkaç ay önce ABD’nin önde gelen askeri figürleri bile bu savaşı sona erdirmek için müzakerelerin gerekli olduğunu söylüyordu. Neredeyse tüm çatışmalarda olduğu gibi Ukrayna’daki savaş da eninde sonunda müzakerelerle sona erecektir, ancak mevcut tırmandırma politikası barış görüşmeleri ihtimalini giderek daha da uzaklaştırmakta ve Ukrayna halkının ıstırabını uzatmaktadır.

Buna ve dış politika uzmanlarının bu savaşın kazananı olamayacağı ve NATO’nun son birkaç on yıldır izlediği politikanın krize katkıda bulunduğu yönündeki uyarılarına rağmen, İngiliz medyasında ya da siyasetinde savaş karşıtı seslere yer yok.

Bu koşullarda, her iki tarafın da gerilimi tırmandırmasına karşı olan ve bu korkunç savaşa barışçıl bir çözüm bulunmasını isteyen herkesin açık bir tavır alması hayati önem taşıyor.

Çeviren: Dış Haberler Servisi


OLDUKÇA BOŞ ELLERLE

Kai SCHÖNEBERG
TAZ

Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck ticari ilişkiler kurmayı umuyordu ama Washington’dan eli boş döndü. Çünkü “Amerika First/Önce Amerika” Biden için de geçerli.

Avrupa ile ABD arasındaki ticari ilişkilerin Trump’tan sonra daha iyiye gideceğini umanlar bir kez daha aldanıyor. “Önce Amerika”, ülkenin daha da sanayisizleşmesinden duyduğu panikle Başkan Biden yönetiminde yaşamaya devam ediyor: ABD, Çin’in Huawei gibi teknoloji şirketlerini boykot ediyor ve Dünya Ticaret Örgütünü (DTÖ) engellemeye devam ediyor.

Şimdi milyarlarca dolar yardımla elektrikli arabaları, rüzgar türbinlerini ya da güneş pillerini teşvik etmek istiyorlar. Ancak, vergi indirimleri ve sübvansiyonlar sadece ürünler ve ham maddeler “Made in USA/ABD yapımı” olarak etiketlendiğinde geçerli olmakta. “Enflasyon Azaltma Yasası” olarak adlandırılan ABD iklim paketi temelde ekolojik, bu yüzden doğru.  Bununla birlikte, Brüksel ve Avrupa başkentlerinde alarm ışıkları yanıp sönüyor: En önemli ticaret ortağımız yeşil teknoloji ürünlerimizi dışarıda tutmak istiyor! Amerikalılarla bir sübvansiyon yarışı mı söz konusu? Pek ihtimal dışı değil.

Avrupa’dan en az iki ekonomi bakanının büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanan Washington gezisi durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor: Almanya’dan Robert Habeck ve Fransa’dan Bruno Le Maire oldukça eli boş döndü. Habeck bu tarihi “Atlantik üzerinde yeşil bir köprünün” inşa edildiği bir “çalışma toplantısı” olarak küçümsedi.

Aslında ticaret politikasından ulus devletler değil AB sorumludur. Avrupalıların sadece asgari düzeyde uzlaşmaya varmalarının bir başka nedeni de budur. Örneğin, AB ve ABD gelecekte birbirlerini sübvansiyon seviyeleri hakkında bilgilendirecek ve aynı zamanda ham madde tedarikini koordine etmek ve yeşil teknolojiler için normlar ve standartlar konusunda çalışma grupları kurulacak.

ABD’nin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelerle eşit muamele görmesi için daha uzun bir yol var. Ukrayna savaşı ve giderek güçlenen Çin’in Avrupalıları ve Amerikalıları benzer demokrasilerle daha yakın iş birliği yapmaya zorladığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda bu olasılık çok düşük. Ve bu giderek sertleşen dünya ortamında AB’nin artık ABD’ye güvenemeyeceğinin bir başka göstergesi.

Çeviren: Semra Çelik


TÜRKİYE VE SURİYE HALKLARIYLA DAYANIŞMA

Fransa İşçileri Komünist Partisi (PCOF)

Türkiye’nin büyük bölümünü ve Suriye’nin kuzeyini vuran depremler binlerce can aldı. Ancak bu depremin sonuçlarının bu kadar önemli boyuta gelmesi sadece bir “doğa olayı” ile bağlantılı değil, aynı zamanda ve her şeyden önce hükümetlerin, özellikle de Erdoğan’ın bilinen riskleri dikkate almaması, AKP’nin önemli mali ve siyasi desteği olan büyük inşaat şirketlerinin kötü yönetimi ile açıklanmaktadır. 

İnsanlar hemen mümkün olduğunca çok sayıda hayatı kurtarmaya çalışmaya başladılar, enkazları elleriyle, derme çatma aletlerle kazdılar... Ve hayatta kalanlara yardım yetiştirmek, onları soğuktan korumak, onlara yiyecek, barınak ve ısı getirmek için yardım çağrısında bulundular. Devletin yardımı çok yavaş oldu ve Erdoğan’ın ana kararı olağanüstü hal ilan etmek oldu. Türkiye’de kardeş partimiz Emek Partisi (EMEP) 8 Şubat’ta yaptığı açıklamada “Halkın olağanüstü hale değil, acil yardıma ve dayanışmaya ihtiyacı var” dedi. Gölcük depremi sırasında (ağustos 1999’da) kurtarma ekiplerinin yaptığı ‘Burada biri var’ çağrısı bugün devasa enkazlar önünde kocaman bir çığlıktır. Bölgeden bize ulaşan bilgiler, partimize ulaşan rakamlar, halkın çaresizlik çığlıkları, hükümetin durumu kontrol altında tuttuğu iddiasından farklı bir hikaye anlatıyor. Üç aylık olağanüstü hal kararı, hükümet ile halk arasında giderek büyüyen uçurumu ve halkın tepkisinden ne kadar korktuğunu göstermektedir. Bu olağanüstü hal tüm ülkeyi etkiliyor ve sanki “tek adam iktidarı” bu depremi olağanüstü hal altında seçimlere gitmek için “bir fırsat” (Erdoğan’ın 2016’daki darbe girişimindeki ‘lütuf’ sözüne atıfla) olarak görüyor.

EMEP’in “Tüm demokratik güçleri, toplumsal güçleri ve vatandaşları deprem mağdurlarıyla dayanışmayı arttırmaya ve antidemokratik uygulamalara karşı demokrasi ve özgürlük talep etmeye çağırıyoruz” çağrısını aktarıyor, destekliyoruz. Bu depremin ve Türkiye hükümetinin ihmalinin kurbanı olan insanlarla dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Düşüncelerimiz Türkiye’deki yoldaşlarımız ve dostlarımızla, burada yaşayan ve bu felaketten etkilenenlerle birlikte. Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilen maddi dayanışma girişimlerine katılıyoruz.

Çeviren: Diyar Çomak

ÖNCEKİ HABER

İsyan çıkan Hatay T Tipi Cezaevi'ndeki 350 tutuklu sevk edildi

SONRAKİ HABER

Maden Mühendisleri Odası deprem raporu: AFAD hem yetersiz kaldı hem de çalışmaları geciktirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...