Umudun çiçeği kokina
Yeni yıla sayılı günler kala evleri süsleyen kokina çiçeği, dikenli bir bitkiye dikilen başka bir çiçeğin meyvesinden oluşuyor. Romanların geçim kaynağı kokinayı, onlara sorduk.

Fotoğraf: Ersen Berk Çelik/AA
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
Yılbaşlarının umut çiçeği kokina masalardaki yerini aldı, yeni yılı bekliyor. Gerek ‘Dileklerin kabul olması’ için gerekse yılbaşı akşamları evleri süslemesi için alınan kokinaların arkasında dikenli eller, soğukta harcanan emekler var.
‘SİNOP, KASTAMONU, ZONGULDAK DAĞLARINDAN TOPLANIYOR’
Kokina genelde Romanların, yılbaşına iki ay kala hazırladıkları geçim kaynakları. Diğer aylarda da geçimlerini sağlamak için çiçekçilik yapan Romanlar, yılbaşına iki ay kala Sinop, Kastamonu, Zonguldak dağlarına giderek kokinanın o dikenli dallarını ve kırmızı çiçeklerini ayrı ayrı topluyorlar. Genelde erkeklerin, bazen de tüm ailenin toplamaya gittiği süreci Hakan anlatıyor bizlere. Yılbaşı yaklaşırken çadırlarını alıp dağlara gittiklerini söyleyen Hakan, “Sabah erkenden kalkıp bu dikenli dalları kesiyoruz. Öğlene kadar elimizdeki beyaz boya kovası dolmuş oluyor, öğlen dinlenip akşama kadar tekrar toplamaya çıkıyoruz” diyor. Ellerinin dikenlerle dolduğunu gösteren Hakan, “Dağlarda akşamları soğuk oluyor ama yağmur da olsa soğuk da olsa çadırlarda idare etmeye çalışıyoruz. Yeri geliyor on beş gün banyo yapmadığımız oluyor” diye bahsediyor. Hakan, “Ormanda ne ile karşılaşacağımızı da bilemiyoruz, ayı da var yılan da” diye yakınıyor.
Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
"İŞ BİTİNCE BİR HAFTA DİNLENEBİLİYORUZ"
Dikenli dallar ve kırmızı çiçekler İstanbul’a geldikten sonra Roman ailelerinde telaş başlıyor. Kimisi evinin içinde, kimisi bahçesine yaktığı ateşin başında tek tek birleştiriyor kokinaları. Evlerine misafir olduğumuz Maviş ve Songül de yılbaşına kadar kokina hazırlayanlardan. Songül’ün iki, Maviş’in de bir çocuğu var, ikisi de gencecik. 6 yıldır kokina yaptığını söyleyen Maviş, “Sabah başlıyoruz yapmaya, gece 3’e kadar bunun başındayız” diyor. Çocukları sorduğumuzda ise, “Çocuklarla ilgilenemiyoruz ki, evin içinde yuvarlanıyorlar böyle” diyerek dikenler batmasın diye biraz geride tutmaya çalıştıkları çocuklarını gösteriyor Songül. Bu işten arta kalan zamanlarda ya da iş bitince boş vakitlerini nasıl geçirdiklerini sorunca da boş vakitlerinin olmadığını söyleyen Songül, “Bu iş bitince evde bir hafta falan dinleniyoruz” diye yanıtlıyorlar sorumuzu.
Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
"BİR GECEKODU EVİMİZ OLSUN"
Son olarak bu yılbaşından dileklerini soruyorum Hakan, Songül ve Maviş’e. Hayatın gün geçtikçe pahalılaştığını ve yılbaşından sonra daha da pahalılaşacağını söyleyerek, “Bir gecekondu evimiz olsun, bir de çocuklarımızın hayatını kurtaralım. Başka bir şey istemiyoruz” diyorlar. Çocukların eğitim alması için çabaladıklarını söyleyen Hakan, “Bizim gibi işler yapmasınlar isterim ileride. Okusunlar, güzel bir meslekleri olsun. Biz bu kadar uğraşıyoruz da ne oluyor, hiç. En azından çocuklarımız için güzel bir hayat diliyorum” diyerek paylaşıyor hayallerini.
"ELLERİME BAK DİKENLER İÇİNDE"
Bahçede kokina yapan Yeliz ve ailesinin yanına gidiyoruz. Evleri küçük olduğu için bahçeye bir ateş yakmışlar, çocuklar ateşin etrafında oynarken işliyor kokinaları eşi ve büyük kızıyla. 3 senedir kokina yaptığından bahseden Yeliz, “Ben de eşimle dağlara bu dalları toplamaya gidiyorum. İyi insanlarla mı karşılaşırsın, kötü insanlarla mı bilemiyorsun. Her işi zor. Ellerime bak dikenler içinde ama yapacak bir şey yok işimiz bu” diyerek ifade ediyor. Kokinanın bereket olduğunu vurgulayarak “Ben de her sene mutlaka evime bir tane ayırırım” diyor Yeliz. İşi yetiştirmek için bazen sabah 5’de yatıp 8’de tekrar kalktıklarını söyleyen Yeliz, “Hastan olsa hastana gidemezsin. Çocuklar bile hasta olunca ilgilenemiyorsun. Yemek yiyemiyorsun bazen mal yetişecek diye. Çiğ düşecek, emeğin çürüyecek diye ödün kopuyor” şeklinde anlatıyor yaptıkları işi. 14 yaşında evlendiğini, 15 yaşında ise anne olduğunu söyleyen Yeliz’in beş çocuğu bir de torunu var. “Annelik elbette tarif edilemez bir duygu ama çok zor, beraber büyüdük” diyor. Çocuklarını okutmak için çok uğraştığından bahseden Yeliz’in bir kızı bir de oğlu okula gidiyor. Onların geleceğine yönelik hayallerini “Kendilerini kurtarsınlar isterim. Benim okuma yazmam yok ama yine de ben yaptırıyorum dersleri. İyi bir meslekleri olsun, bir Roman da doktor, mühendis oldu desinler” diye anlatıyor.
Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
"KÜÇÜK DE OLSA ÇOCUKLARIMIN BİR EVİ OLSUN"
Yılbaşından dileğini Yeliz’e de soruyoruz. İç çekerek, “Herkese sağlık diliyorum her şeyden önce. Sağlık olursa çalışır, bir şekilde karnını doyurursun. Ondan sonra da çocuklarımın bir oda bir salon, küçük de olsa bir evi olsun yeter. Biz kirada oturuyoruz. Şu küçücük gecekonduya bile 2 bin lira kira veriyoruz. Onlar kira derdi yaşamasın, kendilerine ait bir evleri olsun. Başka da bir şey istemem” diye konuşuyor bir yandan kokina işlerken.
"RUM EVLERİNDEN YANSIYAN GELENEK"
Kokina çiçeğinin ismi Rumca kırmızı demek. Dünyanın birçok yerinde yılbaşını simgeleyen kokinanın İstanbul’a gelişinin Rumlar vesilesiyle olduğuna inanılıyor. Rum evlerinde yılbaşı için kullanılan kokina, bir efsaneye göre gelecek yılbaşına kadar çürümez ya da solmazsa, çiçek sahibinin evi olacağına inanılıyor.
Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
Evrensel'i Takip Et