19 Aralık 2022 04:30

Türkiye siyasetinde göçmen olmak: Kah seçim propagandası kah hedef tahtası

Ülkelerine dönene kadar ya da gidecek 3. bir ülke bulana kadar Türkiye'de kalan mülteciler için Türkiye, Avrupa ülkelerinin sınır politikaları nedeniyle kalıcı bir yurt olmaya başlıyor.

Fotoğraf: Evrensel 

Paylaş

Dosya: Propaganda ve sömürü kıskacında göçmenlik-3

Aysel Ebru ÖKTEN

11 yıl önce savaş nedeniyle Türkiye’ye gelmeye başlayan Suriyeliler ile diğer milletlerden mülteciler gündem olmaya, zaman zaman da sorunların ana kaynağı olarak gösterilmeye devam ediliyor. Türkiye’de 6 milyondan fazla mülteci yaşıyor. Gidecek üçüncü bir ülke bulana ya da kendi yurtlarına dönene kadar Türkiye’de kalan mülteciler için geri dönüş koşullarının sağlanamaması ve Avrupa ülkelerinin sınır politikaları nedeniyle Türkiye’nin “bekleme odasından”, “kalıcı bir yurda” dönüşmesi süreci böylelikle başlamış oluyor. Kimi siyasi partiler tarafından pahalılık, enflasyon gibi sorunların nedeni olarak gösterilen ve işçi sınıfının bir parçası haline gelmiş, esnek güvencesiz ve ucuza çalışan göçmen işçiler ile baş başa kalan Türkiyeli işçi ve emekçiler, muhtelif örnekler olsa da nasıl bir birlik kurabileceğine dair henüz esaslı bir yol bulabilmiş değil.

EKONOMİNİN DAYANAĞI OLARAK GÖÇMENLER

Dünyanın neresi olursa olsun milyonlarca mülteciye “ev sahipliği” yapmanın ciddi bir ekonomik yükü bulunuyor. Bazı uzmanlar, Ankara’nın son on yılda Suriyeli mültecilerin barınma, tıbbi bakım ve eğitimi için 100 milyar dolar harcadığını tahmin ediyor. Avrupa Birliği, ülkeye 2016 ile 2019 yılları arasında altı milyar avro (6.1 milyar dolar) verdi ve 2021-2024 için üç milyar avro (3 milyar dolar) daha vadetti. Ancak bu miktarlar Türkiye’nin ihtiyacının tümünü karşılamıyor. Bununla birlikte çalışma izni verilmediği için neredeyse 2 milyon insanın kayıt dışı ve güvencesiz çalışması kayıt dışı ekonomiyi büyütürken, AKP’li bürokratların ve sanayi kesiminin ekonomiyi dayandırdıkları yerlerden birinin ucuz, güvencesiz çalışan mülteciler olduğu bir gerçek.

Hem burjuva siyasetçilerin hem de her gün gelen zamlarla eriyen ücretlerinin öfkesini birilerinden çıkarmaya çalışan yerli halkın öfkesini doğru yere yönlendirmemesi için ırkçı şoven siyasi partiler tarafından büyük bir çaba mevcut. Yapılan anketlere göre pahalılıktan sonra mülteciler ülkenin en önemli “ikinci sorunu” olarak görülüyor. Enflasyon ve işsizliğin tarihin en yüksek rakamlarına ulaşması mültecilerin daha çok hedef haline gelmesine neden oldu. Dezenformasyon ve mültecilere ilişkin alınan kararlar öfke ve şiddeti artırıyor.

OY DEVŞİRMEK İÇİN BAHANE HAZIR

2023’te gerçekleşeceği belli olan ancak tarihi henüz netleşmeyen seçimlerin ana belirleyicilerinden biri de mülteciler olacak. Mesele sadece vatandaşlık alan mültecilerin oy kullanması değil; popülist politikalarının bir parçası olarak mülteci düşmanlığı körüklemek üzere “Acil geri gönderilmesi gereken” ya da “İktidara gelirsek ilk yapılacak olan sığınmacıların biletini kesmek” denilerek oy kazanmaya çalışılıyor, gönüllü bir geri dönüş ya da eşit bir arada kalışın koşulları konuşulmuyor.

Seçimler memleketin kaderi açısından belirleyici bir yerde durmaktadır. Dolayısıyla mültecileri seçimlerin merkez noktasına koyanlar, tüm musibetlerin kaynağı olarak gösterenler ya da zorunlu bir geri gönderme meselesini tartışan siyasi partiler; seçmenlerine mültecilerin geri gönderilmesiyle sorunların ivedilikle çözüleceği yalanını söylemektedirler. “Dünyada büyük güç olacağız” diyenlerin ekonomik ve politik tercihlerinin Türkiye’yi ucuz emek cennetine çevirmesine karşı asıl çözümün yerli-mülteci demeden insanca yaşamak için birlikte mücadele etmek olduğu her zeminde tartışmaya açılmalı.

BİRLEŞMEYİ ÖRGÜTLEYELİM

Emek Partisi uzun bir zamandır fabrikalarda, atölyelerde, tarım havzalarında, okullarda tüm kesimleri içerisine almaya çalışan bir tartışma sürdürüyor. Mülteciler ile yerlileri yan yana getiriyor, mültecilere memleket gerçeğini kendi dillerinde anlatıyor, sorunların çözümü için birleşmeyi örgütlüyor. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olarak gösterilen mültecileri politik arenaya dahil etmek, Türkiyeli işçi ve emekçiler ile yan yana getirerek politik bir mücadele hattına dahil etmek sorunların en kalıcı çözümüdür.


SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİNDEN ORTAK MÜCADELE ÇAĞRISI

Eylem NAZLIER
İstanbul

Dünya Göçmenler Günü dolaysıyla HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Elif Bulut, Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, TİP Parti Meclisi Üyesi Fırat Çoban ve TKP Merkez Komite Üyesi Selahattin Kural göç sorununa dair atılması gereken adımları Evrensel’e değerlendirdi.

İktidarın ülkeyi ırkçı politikalarla yönettiğini söyleyen Elif Bulut, “Bunun yüzünden mülteci ve göçmenlerin yaşam koşulları gittikçe daha da ağırlaşıyor. AKP iktidarı halk içinde nefret politikalarını körüklemiş ve çok büyük bir ırkçılığa yol açmıştır” dedi. İktidarın Suriye’ye asker gönderdiği yerlerde demografik yapıyı değiştirme amaçlı hareket ettiğini söyleyen Bulut, “İktidar Suriye iç savaşından sonra açık kapı politikasıyla milyonlarca sığınmacıyı ülkeye aldı ve bu insanları hem Avrupa’ya karşı bir tehdit olarak kullandı hem de içeride ucuz emek gücü olarak kullanarak sermayeye büyük gelir kapısı yarattı” dedi.

"KADERLERİNE TERK EDİLMEMELİ"

HDP’nin mülteci politikasını da anlatan Bulut şunları söyledi: “Savaştan kaçmak zorunda kalan hiçbir insanın zorla ülkelerine gönderilmesini kabul etmiyoruz. Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu doğu ülkelerinden gelenlerin mülteci olarak kabul edilmemesi şerhinin kaldırılmasını ve bu insanların mülteci statüsüne kavuşturulmasını talep ediyoruz. Ülkemize sığınmış herkesin insan haklarına uygun olarak can ve mal güvenliğinin sağlanmasını, kadınların ve çocukların tüm haklarının güvence altına alınmasını, eğitim, sağlık gibi alanlara erişimin kolaylaştırılmasını, mülteci ve göçmen işçilerin eşit haklarda çalıştırılmasını destekliyoruz.”

"SERMAYENİN YENİ SÖMÜRÜ DEPOSU"

Mülteci krizinin emperyalist yıkımların ve kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve yoksullaşmanın sonucu olarak yaşandığını söyleyen Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, “Göçmen karşıtı ırkçı politikalar bu krizi derinleştiriyor. Türkiye için bu kriz AKP’nin Suriye’de emperyalizm güdümündeki cihatçı dış politikasının bir sonucu olarak yaşanıyor. Egemen sınıfların kendi politikaları için araçsallaştırdığı, sermayenin yeni sömürü deposu olarak işlevlendirdiği milyonlarca hayattan söz ediyoruz. Bir yandan da yoksul ve güvencesiz bırakılan insanların tepkileri göçmenlere yönlendirilerek toplumun düzene tepkisini maniple eden ırkçı-faşist tutumlar siyaset alanını kuşatıyor. Bunların tümünün karşısında ekmek, hayat ve adalet yolunda insancıl, demokratik ve barışçıl bir çözüm için çalışmalıyız. Bunun için öncelikle atılması gereken adımların başında AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi, Suriye’deki savaş siyasetinin sonlandırılarak barışçıl bir diplomasinin hayata geçirilmesi, herkes için güvenceli çalışma koşullarının ve insanca onurlu yaşam haklarının güvence altına alınması geliyor. Böyle bir politikanın ön anahtarı ise AKP’den ülkemizi kurtararak, onun cihatçı güçlerle kol kola yürüttüğü savaş politikalarını kökten değiştirmek olacaktır” dedi.

"GÖÇMEN İDARE MERKEZİ HALİNE GELMİŞ DURUMDA"

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Meclisi Üyesi Fırat Çoban “Türkiye bugün söz konusu önlenemez göç hareketlerinin küresel ölçekte tetikleyebileceği sarsıntıları Batılı kapitalist merkezlerin beklentileriyle uyumlu bir şekilde hafifleten dünyanın en büyük göçmen idare merkezi haline gelmiş durumda. Türkiye’nin bu konumunu sorunsallaştırmadan, ülkeye biçilen bu rolü reddetmeden ve göçmen/mültecileri hareketsiz bırakarak Türkiye’de sabitleyen bu düzeneği ortadan kaldırmadan ülkemizdeki mülteci ve göçmen meselesine dair kapsayıcı ve kalıcı politikalar üretilemeyeceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda TİP, Suriye’ye geri dönmek istemeyen ve üçüncü ülkelerde yaşamaya gönüllü olan sığınmacıların başka ülkelere de yerleşebilmelerini mümkün kılan ve bu konuda hakkaniyetli bir sorumluluk paylaşımını temel alan mülteci rejiminin inşasını zorlamayı hedeflemektedir” diye konuştu.

Geri dönmek isteyen göçmen ve mültecilerin güvenli geri dönüşünü sağlamak için gereken diplomatik girişimlerin yapılmasını savunduklarını söyleyen Çoban, “TİP bu ülkede yaşama iradesine sahip ve alın teriyle geçinen, hangi uyruktan olursa olsun herkesin bugün çalınmış olan siyasal, sosyal ve medeni haklarının yeniden tesis edilmesine, bugün esamesi okunmayan yurttaşlığın kamucu bir perspektifle yeniden içeriklendirilmesi ve canlandırılması mücadelesine ve hedefine ülkedeki tüm emekçileri ve böylelikle de ülkede yerleşik ve burada yaşama iradesine sahip göçmen ve mültecileri dahil etmeyi hedefliyor” dedi.

"İŞÇİLER EGEMEN OLUNCA SORUN OLMAKTAN ÇIKACAK"

TKP Merkez Komite Üyesi Selahattin Kurul ise şunları aktardı: “20 yıllık AKP iktidarının yürüttüğü Yeni Osmanlıcı politikalar, bir yandan yabancı ülkelerde sermaye sınıfının pazar arayışına neden olurken, diğer yandan yabancı emekçilerin Türkiye’ye gelmesiyle patronlar işçi haklarına daha da saldırdı. Bununla birlikte göçmen emekçiler çok kötü koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Kayıt dışı çalışmayla, güvencesiz, geleceksiz yaşamak zorunda kalıyor. Çocuk, kadın ayrımı yapılmaksızın yaşayabilmek için çalışıyorlar. Sermaye sınıfı yerli ve yabancı işçi ayrımı yapmaksızın bütün işçi sınıfına düşman. İşçilerin birliğini kırmak için işçileri birbirine düşürmekten geri durmuyor. Tüm dünyada patronlar ve onların siyasetçilerinin milliyetçilikle işçi sınıfını bölmesine izin verilmemelidir. Ama böyle gitmeyecek. Göçmenlerin ve yerli emekçilerin kurtuluşu, birlikte emperyalizme, sermaye sınıfına ve bu düzene karşı mücadeleden geçiyor. Göçler ancak işçilerin egemen olduğu bir ülkede bir sorun olmaktan çıkacak, göçmen ve yerli işçiler birlikte kardeşçe yaşayacak.”

SON

ÖNCEKİ HABER

Eskişehir'de Ayşenur Çolakoğlu sevgilisi tarafından katledildi

SONRAKİ HABER

Fikret Doğan'ın “Ardıç’ın Gizemi” sergisi sanatseverlerle buluştu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...