16 Aralık 2022 02:46

‘Usta’, neredesin?

İçindekiler’de bu hafta Kurak Günler filmine destek vermeyen Nuri Bilge Ceylan, Eczacıbaşı’nın işten attığı madenciler, “Eleştirmenleri Vurun”dan bugüne eleştiri dünyası var.

‘Usta’, neredesin?

Kurak Günler filminden bir sahne 

Hakan GÜNGÖR

31 Mayıs 2022.

Kurak Günler filminin Cannes Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından Nuri Bilge Ceylan film ekibiyle bir araya geldi. Sohbet ettiler, Ceylan, filmde emeği olan herkesi tebrik etti.

Bu buluşma haber de oldu:

“Ustadan büyük destek!”

Sonrasını biliyorsunuz; Kurak Günler festivallerde büyük başarı kazandı, daha vizyona girmeden, Kültür Bakanlığı verdiği desteği geri istedi.

Süreci takip edenler biliyor ama çok kısa bir tekrar gerektiriyor:

Emin Alper senaryonun ilk haliyle bakanlıktan destek aldıktan sonra senaryo geliştirmeye devam etti, ki senaryo geliştirme son derece doğal bir süreç, filmin çekimleri esnasında bile senaryo değişebilir. Manipülasyon şurada başlıyor: “Destek aldı, sonradan habersiz değiştirdi.” Hayır, Emin Alper senaryonun son halini nisan 2021’de bakanlıkla tekrar paylaştı. Üstelik desteğin ikinci taksitini ve daha büyük bölümünü de bundan sonra aldılar.

Sonrası baskı. Para geri isteniyor.

Neye dayanarak? Kimin parası kimden isteniyor? Bakanlık yetkilileri ceplerinden mi ödüyor bu desteği de “beğenmedik” deyiveriyor.

Dönelim Nuri Bilge Ceylan’a…

Bu baskıya karşılık sinemacılar bir açıklama yayımladı. Ama imzalar arasında “usta”nınki yoktu.

Nuri Bilge Ceylan’ın bu açıklamadan ve listeden haberdar olmadığını sanmıyorum.

Bu yazı yazılırken bir destek açıklaması da yoktu.

Haliyle merak ettiğim şeyler var.

Önce iki haber.

Yıl 2013: “Kültür Bakanlığından Nuri Bilge Ceylan’a rekor destek.”

Yıl 2020: “Bakanlık’tan En Büyük Destek Nuri Bilge Ceylan’a.”

Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu için 750 bin TL, Ahlat Ağacı için 2 milyon TL, yeni filmi Kuru Otlar Üstünde için 2 milyon TL yapım desteği aldığı biliniyor.

Görünen o ki Kültür Bakanlığının yapım desteğinden en iyi şekilde yararlanan isimlerin başında Nuri Bilge Ceylan geliyor.

Yapım desteği almak “faydalı” bir ilaç olsa gerek ama devlet destekli iş yapmaya fazlaca kapılmanın, doz aşımının yan etkileri de olabiliyor anlaşılan. Bir adaletsizlik karşısında sessiz kalmak gibi…

Nuri Bilge Ceylan neden sessiz, bunun açıklanmasını beklemek hakkımız olsa gerek. Yoksa usta, büyük destek verip “güzel” bulduğu filmin bakanlık karşısında “yalnız ve güzel” kalmasını mı istiyor?


O İTİBAR KİMİN EMEĞİYLE SATIN ALINDI?

Balıkesir'in Balya ilçesinde Emek Partisi'nin işten atılan madencileri ziyareti esnasında çekilen bir fotoğraf.

Fotoğraf: Evrensel

Eczacıbaşı’nın oluşumu İstanbul Kültür Sanat Vakfının çalışmaları, İstanbul Modern, film festivali pek çok İstanbullunun hayatında yer etmiştir.

Bunlardan yararlanmak son derece doğal; öte yandan gözden kaçırmamak gereken bir durum var:

Burjuvazi bir noktadan sonra itibar da satın almaya çalışır. “Hayırsever iş insanı”, “Kültür sanata büyük hizmetler vermiş iş insanı” olarak anılarak…

Vakıflar kurabilirler, kurmasalar dahi pazarlama departmanlarında “imaj çalışmaları” tasarlanır. Şirketin ne kadar hayırsever olduğunu, “iyilikler” yaptığını göstermek için büyük bütçeler ayrılır.

Burjuva medyası bunları yazar; burjuvazinin işçilere ne yaptığı, grevlerini nasıl engellediği, sendikalaşmanın nasıl önüne geçildiği haberlerde yer almaz.

Bu bütçelerin nasıl oluştuğunu ise görmezden gelemeyiz. Söz konusu “unvanlar”ın nasıl elde edildiği malum.

Bağımsız Maden-İş Sendikası bir paylaşım yaptı ve Eczacıbaşı Topluluğunun kültür ve sanat etkinliklerinin, işçilerinin ödenmemiş emeği üzerinden sağlandığını hatırlattı ve şunları söyledi:

“Sevgili sanat insanları, tiyatrocular, film yazarları, senaristler, oyuncular, gazeteciler, Türkiyenin sanat ve kültür üreticileri, Eczacıbaşı 243 arkadaşımızın ceplerinden çalınanlarla sizi finanse ediyor. Madenci çocuklarının haklarından çalarak kültür taşıyıcısı ve koruyucusu bir sermaye grubu imajı veriyor. (…) Sevgili sanat, kültür, basın camiası sizden ricamız Eczacıbaşı’yı sıkıştırın, madencilerin tarafında durun, onların seslerini yaygınlaştırın. Eczacıbaşı’nın ikiyüzlü davranmaması gerektiğini haykırın. Bir destek tviti atın. Eczacıbaşı yöneticilerini arayın bu durumu sorun. Vaktiniz olursa maden önüne gelin sıcak çayımızdan için. Sadece öldüğümüzde değil direndiğimizde de madenciye sahip çıkmanızı talep ediyoruz.”

Eğer Eczacıbaşı’nın adıyla düzenlenen etkinliklerinden birine bile katıldıysak, film izlediysek, sergi gezdiysek; bunu sağlayan emekçilerin bu çağrısına icabet etmek ve ses çıkarmak borcumuzdur.


EY ELEŞTİRİ, NEREDESİN?

Gülriz Sururi’nin Kıldan İnce Kılıçtan Keskince adlı kitabında bir anı özellikle dikkatimi çekti. Sururi anılarında, oyunculuğunun ilk yıllarında farkında olmadan Cahide Sonku’ya öykünerek oynadığını, bunu bir eleştirmenin yazmasıyla fark ettiğini ve sonrasında bundan vazgeçmek için çaba gösterdiğini anlatıyor.

Eleştirinin öncelikle okur ya da sanatsever için olduğunu düşünüyorum. Yapılmak istenenle yapılabileni ele almak, bir sanatseverin kaçırabileceği boşluk ve detayları gözler önüne sermek, haliyle bir otopsi yapmak… Öte yandan eleştiri sanatçının kendisi için de işlevsel; yeter ki öfke ya da sığlıkla yazılmamış olsun.

Peki bugün durum ne?

Bir tanıtım yazıları istilası söz konusu. Eleştiri ise büyük oranda kör döğüşü gibi, hamaset ve küfre teslim olmuş durumda.

Bu konuda Murat Meriç şunu söyledi:

“Müzik alanına hele hiç girmeyelim. ‘Eyvallahsız’ eleştirilere hasret kaldığımız bir dönemdeyiz. Dahası, eleştirmeye kalktığımızda hayranlardan ya da eleştirdiğimiz insandan (ya da yakın çevresinden) gelenleri göğüslemek durumundayız. Bu sebeple her şeyden soğudum.”

Bir yorum da Bahar Çuhadar’dan:

“Sıkı bir negatif eleştiride ‘O ne anlar tiyatrodan, eğitimini mi almış ki!’, aynı ekibe/kişiye övgü dolu yazıda teşekkürler, kalpler, çiçekler… Tecrübeyle sabit.”

Bu konu çok su kaldırır.

Aklıma Tunca Arslan’ın “Eleştirmenleri Vurun!” kitabı geliyor. Arslan kitabında sinema eleştirmenlerinin yapımcı, yönetmen ve oyuncuların nasıl hedefi haline geldiğini, fiziki de olmak üzere nasıl saldırılara maruz kaldığını anlatıyordu. Yine de “eyvallahsız” eleştirmenlerin sayısı sanıyorum en çok sinema alanında var.

Vuranlara, “Sadece eleştirebilenin övgüsü kıymetlidir”i; değerlendirme yazanlara, “Unutulmaz tanıtım yazılarının yazarı” diye bir kimlik olmadığını hatırlatmak gerekiyor.

Evrensel'i Takip Et