Siyaset Bilimci Aytaç: Cumhuriyetçiliğin kutup yıldızı tahakküm karşıtlığıdır
Ahmet Murat Aytaç: Adının hakkını verecek bir cumhuriyetçi tutumun hedefi her tahakküm ve eşitsizlik üreten bu tekçi ve çoğunlukçu yapıyı dönüştürmekten geçmektedir.

Fotoğraf: DHA
Bugün cumhuriyetin ilan edilişinin 99’uncu yılı geride kaldı. Kuruluşundan bu yana “nasıl bir cumhuriyet” sorusu kendine cevap arıyor. Bugüne gelene kadar demokrasi, hukuk, insan hakları, gibi pek çok kavramla beraber tartışılan cumhuriyet bugün Erdoğan iktidarı ile beraber iki tartışmaya sıkışmış durumda. “tek adam” yönetimi mi parlementer sistem mi?
100 yıldır, darbeler, antidemokratik baskıcı pek çok rejim ile yönetilen Türkiye, 2018 yılı itibariyle dünyanın hiçbir yerinde adı konuşamayan bir sistem ile yönetiliyor: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yani tek adam rejimi. Türkiye sadece cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken değil aynı zamanda seçimlere giderken de çok yoğun bir sistem tartışması içerisinde. Bir taraftan tek adam iktidarı, diğer taraftan ise güçlendirilmiş parlamenter sistem tahayyülü. Peki bugün asıl ihtiyaç ne? Nasıl bir cumhuriyet olmalı… Bu soruların cevaplarını aradık. Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç Türkiye’de hüküm süren siyasal baskının devleti tarihsel olarak koşullandırılmış tekçi, hak ve özgürlükleri çoğunluk yararına kuran yapıdan bağımsız ele alınamayacağına dikkat çekti. “Cumhuriyetçiliğin kutup yıldızı tahakküm karşıtlığıdır ve bu yüzden her türlü tahakküm biçimine karşı çıkmayan bir bakış, cumhuriyet ile demokrasi arasındaki açıyı kapatamaz” tespiti yapan Ahmet Murat Aytaç, “bu da ‘tek adamcı’ siyasete karşı milli iradeyi yeniden hakim kılmak gibi kısıtlı bir bakış açısıyla, parlamenter sistemin restore edilmesiyle elde edilebilecek bir sonuç değildir. Adının hakkını verecek bir cumhuriyetçi tutumun hedefi tahakküm ve eşitsizlik üreten bu tekçi ve çoğunlukçu yapıyı dönüştürmekten geçmektedir” dedi.
Fotoğraf: Ahmet Murat Aytaç
‘YERLİ VE MİLLİ’ BİR SİSTEM: TÜRK USULÜ BAŞKANLIK
Gazetemize değerlendirmelerde bulunan Ahmet Murat Aytaç Türkiye’de var olan hükümet sisteminin başkanlık sistemini andırıyor olsa da güçler ayrılığı, denge ve denetim mekanizması ve yetki ve sorumlulukları dağılımı bakımından bilinen hiçbir kanuni rejime uymadığını söyledi. Bu nedenle muhalefetin “tek adam rejimi” adını verdiği bu sisteme iktidar sözcüleri “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yahut “Türk usulü” başkanlık sistemi adını verdiklerini ifade eden Ahmet Murat Aytaç burada sistemin “Türklüğe özel” olduğu vurgusunun, içinden geçtiğimiz dönemin resmi ideolojisi olarak kabul edebilecek, “yerli ve milli dünya görüşü” çerçevesinde anlamlandırıldığını ve ona bir tür meşruiyet atfedildiğini söyledi.
DEMOKRASİ "ÇOĞUNLUĞUN İRADESİ" DİYE GÖRÜLDÜĞÜ İÇİN UZLAŞILAMIYOR
Bununla birlikte Türkiye’nin siyasal sistem sorununun, “hükümet sistemi” sorunu olmanın çok ötesinde olduğunu vurgulayan Aytaç şu tespiti yaptı: “Esasında hükümet sistemleri siyasal rejimlerin sadece bir boyutunu oluşturup hükümet teşkilinin nasıl yapılacağı ve egemenlik yetkilerinin hangi güçler tarafından nasıl kullanılacağı meselesine çözüm bulur. Ana hatlarıyla hükümetin parlamentonun içinden çıktığı ve parlamentoya karşı sorumlu olduğu sistemler “parlamenter” olarak adlandırılırken, hükümetin başının doğrudan halk tarafından seçildiği ve halka karşı sorumlu olduğu sistemlere “başkanlık” adı verilmektedir. Bu hükümet sistemleri siyasal rejimlere ana karakterini kazandıran egemenlik anlayışından bağımsız düşünülemezler. Yani inşa edilen devletin biçimi, siyasal rejimin niteliği ile bir arada ele alındıklarında gerçek anlamını kazanabilirler. Bence Türkiye’de cumhuriyetin 100. yılıyla ilgili tartışmalarda asıl üzerinde durulması gereken boyutu bu husus temsil ediyor. Tarihsel olarak bakıldığında Türkiye’de cumhuriyet kavramı hep kendini imparatorluğa karşı, yani iktidarın veraset yoluyla el değiştirdiği monarşik ve çok uluslu bir devlet biçimine karşı “Halkın kendi kendini yönettiği”, yani yöneticilerini kendisinin belirlediği bir ulus devlet formuna referansla anlaşılmıştır. Bu bakımdan biraz da demokrasi kavramını da içerecek şekilde kullanılmıştır. Kavramın ulus biçimi ve demokratik yönetimle olan ilişkisi, 100. yılını tamamlayacak siyasal rejimin ana meselesi olma özelliğini hâlâ korumaktadır. Zira Türkiye’de uluslaşma sürecine yön veren üniterizm ve demokrasiyi basitçe çoğunluğun iradesi olarak görme eğilimi bugünkü siyasal uzlaşmazlıkların ana çerçevesini de çizmektedir.
ÇOĞUNLUKLU YAPIYI DÖNÜŞTÜRMEK
Cumhuriyetçi tutum yani halkın öz yönetimini sağlama amacının her türlü tahakküm biçimine karşı olan ve ancak eşit yurttaşlık ilkesiyle sağlanabilecek bir siyasal özgürleşmeyi hedeflediğine dikkat çeken Ahmet Murat Aytaç “Oysa Türkiye’de yaşanan uluslaşma süreci, etnik, dini veya ekonomik bakımlardan değişik eşitsizlik biçimleri üretmiş ve bunun sonucunda da farklı tahakküm biçimleri yaratmıştır. Rejimin bu boyutuna kıyasla hükümet sistemi tercihi nispeten tali ve konjonktürel bir mesele olarak görülmelidir. Türkiye’deki biçimiyle başkanlık sisteminin tek kişilik hükümete dönüşmesi karşısında muhalif güçler restorasyoncu bir anlayışla parlamenter sistemi yeniden kurmayı çözüm olarak tasarlıyorlar. Oysa Türkiye’de hüküm süren siyasal baskı, devleti tarihsel olarak koşullandırılmış tekçi, hak ve özgürlükleri çoğunluk yararına kuran yapıdan bağımsız ele alınamaz. Cumhuriyetçiliğin kutup yıldızı tahakküm karşıtlığıdır ve bu yüzden her türlü tahakküm biçimine karşı çıkmayan bir bakış, cumhuriyet ile demokrasi arasındaki açıyı kapatamaz. Bu da “tek adamcı” siyasete karşı milli iradeyi yeniden hakim kılmak gibi kısıtlı bir bakış açısıyla, başka bir deyişle parlamenter sistemin restore edilmesiyle elde edilebilecek bir sonuç değildir. Adının hakkını verecek bir cumhuriyetçi tutumun hedefi her tahakküm ve eşitsizlik üreten bu tekçi ve çoğunlukçu yapıyı dönüştürmekten geçmektedir” dedi.
ALİ YAYCIOĞLU: RADİKAL BİR REFORMDUR AMA ÖZÜ DEĞİŞMEMİŞTİR
AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” sözleri tartışma yarattı ancak daha önce de cumhuriyet parantezinin kapatılması, Kemalist vesayetle hesaplaşma gibi ifadeler kullanılmıştı. Cumhuriyet kadrolarının dindar ve muhafazakarları dışladıkları tezi üzerinden kurulan bu tür söylemlerin daha dolaysız ve daha sık dillendirilmesini Tarihçi Ali Yaycıoğlu’na sorduk.
Dil ve alfabe reformunun Türkiye’de düşünce geleneğini bozduğunu, sınırladığını, insanları bir anlamda cahil bıraktığı yorumunun her daim yapıldığını ifade eden Yaycıoğlu “Alfabe reformu, dil reformu önemlidir, radikal bir reformdur. Ama Türkçe özünde değişmemiştir tam tersine Anadolu Türkçesi cumhuriyet döneminde hakim olmuş. Çok girişim var; tarama sözlükleri ortaya çıkarılmış, Anadolu Türkçesinde yazı diline girmeyen Türkçe ifadeler, kelimeler bulunmuş ve Osmanlı İmparatorluğundaki yazı diliyle sözlü dil arasındaki uçurum kapatılmış cumhuriyet döneminde” dedi.
Evrensel'i Takip Et