12 Haziran 2022 03:22

Fatma YEŞİL

Sennur Sezer’in ilk kitabından son kitabına dek şiirlerinde “su” imgesi önemli bir yer tutar. Şiirlerinin bir kısmında suyu gerçek anlamı ile kullanır, bir kısmında ise su ile değişimi imgeler. İlk kitabı Gecekondu’da su, sınıf farkını temele aldığı şiirlerinde yer alır. İkinci kitabı Yasak’ta “el” izleği ile suyu bir arada kullanır. Emekçilerden, işçilerden söz ederken su imgesi üzerinden şiirini katmanlaştırır. Su imgesine, diyalektik maddeci imge olarak asıl yer verdiği kitabı ise Direnç’tir. Kitabın son şiirine kadar su imgesi varlığını sürdürür ve değişimin kendisi olarak kullanılır. Bir sonraki kitabı Sesimi Arıyorum da bu imge ile başlar. Bu defa suyun farklı hallerini imgeler. Sezer’in su imgesini en fazla kullandığı kitabı ise halk anlatısına yaklaştığı Dilsiz Dengbêj adlı kitabıdır.

Dilsiz Dengbêj’in ilk şiiri “Dengbêj, Âşık, Ozan”da şair, ozanların ve dengbêjlerin söyledikleri şiirleri, türküleri, şarkıları bazen coşkun akan bir suya bazen ise durgun bir suya benzetir. Halkın hissettiği duyguların yoğunluğuna göre şekil alan bu şiirler su gibidir: “Bu topraklarda yaşadıklarını / onlar aktarır, bir su gibi coşkun ve duru. / Ozan der Türkler, Kürtler /dengbêj diyer anar onları…/ Ama âşıktır hepsi… Çünkü tek sazları, / yürekleri.”

 “Dilsiz Dengbêj ile Gelin” şiirinde, kadının anlattıklarıyla dile gelen bir erkeğin öyküsünü anlatır. Şiirde bahsi geçen hikaye aslında bir Kürt halk söylencesidir. “Rivayete göre konuşamayan bir delikanlı vardır ve eşi bu delikanlıya hikayeler anlatır, şarkılar söyler. Bunun üzerine delikanlının dili açılır; şarkılar söylemeye, şiirler okumaya başlar. Yani bir erkek dengbêjliği ve şarkı söylemeyi bir kadından öğrenir.” Sezer de bu söylencenin şiirini yazar. Şiirdeki gelin, ağzını boncuklu tülbent ile bağlayan ve sessiz gözyaşı döken bir Kürt kadınıdır. Konuşamayan bir erkek ile evlendirilerek sessizliğe mahkum edilen bu kadın boyun eğmez. Söz söyleyen olmak ister ve anlatmaya başlar. Sessizliğin içine bırakılması aslında bir tür ataerki düzende sözünün önemi olmayan kadın temsilidir. Ancak Sezer’in güçlü kadınları bu düzene hiçbir zaman boyun eğmez. Bu şiirde “su” imgesi, ters akan bir nehir gibi kullanılır. Dilsiz oğlanın yüreği bir su kuyusuna benzetilir ve doktorlar geline içindekileri bu kuyuya dökmesini söyler. Kaynanası ise gelininin yüreğindekilerinin oğlunun yüreğine akmasını istemez. Kuyuya salma, der. Töreye aykırılık vardır. Olaylar, Asi Nehri gibi olması gerekenin aksine ilerler. “Su”, söz olur genç oğlanın kuyuya benzeyen yüreğine akar: “Yüreği bir kuyu oğlancığın. Yaşmaksız / ağzı lal. ‘Dök yüreğini’ demiş hekim / geline ‘sararıp solma’. ‘Yüreğindekini / kuyuya salma’ demiş kaynanası. / ‘Aykırıdır töreye. Su akar. Gün gelir / uğuldar.’”

Dilsiz Dengbêj’in bir başka şiiri “Küskün Aşık İçin Öğütler”de, umudunu kaybeden birine seslenir. Suyun başına dönmek, umutsuz bir kişiye umut verir. Su, yaşamı yeniden kavramayı ifade eder. Suyun başına dönüldüğünde hayatın zorluklarına direnmek için yeniden güç bulunur. Umutsuz insan, ocağını tüttürmek için suyun başına dönmeli ve hayatı sürdürmelidir: “Dön geri suyun başına. Çakılın, çağlanın, otun izini / sür. Keklik palazına düşen kargışı sil. Koca öküzü / eşinden ayıran filizkıranı kov. Dön geri ocağını tüttür. / Ayrık kökle, arsız böğürtleni buda, şenelt öreni. Dön / geri, gel oldu harmana.”

“Suyun Yedi Masalı” adlı şiirinde, suyun farklı farklı hallerinden bahseder. Onun yüceliğini basit ifadelerle anlatmaya çalışır. Bir halk anlatıcısı tavrıyla suya övgüler düzer. Suyu ilk anlamıyla kullanır. O, dağlara tırmanan, gürleyen yüce ve aynı zamanda bahçedeki tomurcuklara can veren kutsal bir şeydir. Çöllerde özlenecek ve adına şarkılar yazılacak kadar önemlidir: “su kaynayıp köpüklenerek / dalgalarla dağa tırmanarak / gürledi / Akıp tomurcuklandı bahçelerde / Şarkı olup özlendi / çölde / aytaşından bir küpeyle”

Suyun sesini gümüşe benzetir. Onu görmeye gidenleri mezara kadar serinlik izler. İnsanın yaşadığı coğrafyada su varsa ölene kadar rahat bir hayat sürer. Su hem serinlik hem de huzur verir. Yaşadıkları yerde su olmayanlar, kurak bir yerde yaşayanlar suyu görmeye gitmeliler. Suyu görmeye gidenler hayatta bir kez olsun huzuru bulur: “Suyu görmeye gittiler / gümüş sesliydi / tırmanırken kayaları yedi rengi göğe asardı / suyu görmeye gideni / mezara kadar serinlik izlerdi”

Hayalet köy, batık köy olarak bilinen Savaşan köyü, Halfeti sınırları içinde Fırat Nehri’nin kıyısında bulunur. Bu köy vaktiyle Birecik Barajının suları altında kalır. Sennur Sezer, “Halfeti’ye Bir Bozlak” adlı şiirini bu köye ve bu köyde kayıplar yaşayan insanlara yazar. Halfeti’de yaşayan insanlar, zamanında baraj suyunun taşması ile evlerini, tarlalarını yani her şeylerini kaybederler. Geçmişleri sular altında kalır. Herkesin memleketine döndüğünde, doğduğu yeri ziyaret ettiğinde ona geçmişini hatırlatacak bir şey bulması mümkündür. Bu bazen bir ev bazen bir camiidir. Ancak Halfeti’de doğmuş, geçmişini orada geçirmiş birinin böyle bir şansı yoktur. Onun geçmişi suya gömülüdür: “Bir ev vardır, bir temel, bir baca / doğduğu yere vardığında… dünden kalan. / Herkesin vardır… herkesin. / Senin geçmişin çizili suya.”

“Bir Yudum Su” şiirinde yaşanan tüm yıkımlara karşı umut etmek isteyen şair bir yudum su ister. Bir yudum su, yaşamak için ona ve insanlığa umut olacaktır. Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden otuz üç insan için; Tunceli’de, Lice’de, Diyarbakır’da haksız yere öldürülen, yakılan insanlar için su ister: “hele bir su verin / tutuşmuş bir gülle geldim. / Evet tutuşmuş bir gül gönlüm / beş yıldır Sivas’ta / otuz üç yapraklı bir gül / Ve beş yüz yıldır Amasya’da / dört yüz bahadırla kapalı bir mağarada.//…// Bir yudum suyunuz yok mu / yanmasın daha güller / Tunceli’de, Lice’de, Diyarbakır’da…”

Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin eşi Refika Bezirci için yazdığı “Refika Bezirci İçin Bir Yarım Şiir” adlı şiirinde de “su” imgesini kullanır. Su, bu şiirde rahat, durgun ve huzurlu bir hayatı imler. Refika Bezirci ve eşi Asım Bezirci’nin bir bardak su gibi rahat, huzurlu, dingin hayatları vardır ancak yaşananlar her şeyi yerle bir eder: “şiire zaman yok hastayım / ne varsa yıkayıp durulamalı / yoksa her şey dağınık ve yarım. / Bak ona ağlamak yasaklandı, / oysa ne güzel gülerdi kocasıyla. / Bir bardak su gibi rahat / uykuları eksildi.”

Bu yazıda, Sezer’in Dilsiz Dengbêj adlı kitabında yer alan altı şiirini ele alarak onun şiirlerinde “su” imgesinin varlığından söz ettim. Sezer, Dilsiz Dengbêj’de “su” imgesini diğer kitaplarından farklı biçimde kullanır. Bu kitapta “su” halkın acılarına tanıklık eder, suyun onların acılarını hafifleteceğine inanılır. Ölümler, yıkımlar, katliamlar yüzünden içi yanan insanlara şair, bir bardak su sunarak onların içini biraz da olsa serinletmek ister. Emeği, barışı, sevgiyi, özgürlüğü ve en çok da umudu “su” imgesi ile anlatır.

Evrensel'i Takip Et