8 Haziran 2022 04:50

VOLT Elektrik işçisi
İzmir

İzmir Bornova’nın büyük fabrikalarından birinde, Saya Grup’a ait olan VOLT Elektrik’te şu an 900 civarında işçi çalışıyor. Ben de bu işçilerden biriyim. Yaklaşık bir buçuk ay önce “Un Global Compact” üyesi olan fabrika, Folkart, Pharmactive ve Volt Elektrik Motorları ile birlikte Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) Platformuna üye oldu. Hemen hemen her yaptığı sosyal faaliyette “sermaye ötesi değerlerimiz” diye övünen Saya Grupun imzaladığı ‘ilkeler sözleşmesi’nde, “Şirketlerin insan hakları, yolsuzlukla mücadele, çevre ve işçi hakları alanlarında benimsemeyi ve iş stratejileri, uygulamaları ve kültürlerinin bir parçası haline getirmeyi” taahhüt ettikleri on temel ilke var.

Bu ilkeler şöyle;

- İşletmeler uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermelidir.

- İşletmeler insan hakları suçlarına ortak olmamak için gerekli tüm tedbirleri almalıdır.

- İşletmeler sendika ve toplu iş sözleşmesi özgürlüğüne; zorla çalıştırma ve angaryanın her türünün ortadan kaldırılmasına; çocuk istihdamının tamamen ortadan kaldırılmasına ve işe alma ve meslek konusundaki ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına azami önem vermelidir.

- İşletmeler çevresel zorluklarla ilgili olarak temkinli yaklaşımı desteklemeli; çevresel sorumluluğu artıracak her türlü faaliyete ve oluşuma destek vermeli; ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini ve yaygınlaşmasını teşvik etmelidir.

- İşletmeler rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalıdır.

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Sancaklardan, Saya Grup Patronu Hamit Sancak’ın bir haber sitesine verdiği demeçte “2021 yılında redüktör fabrikamızda yaptığımız kritik dokunuşlarla üretim kapasitesini yaklaşık yüzde 200 oranında arttırdık. 2021 yılında başladığımız yatırım sürecimizi hız kesmeden devam ettirerek 2025’te minimum 500 bin adet redüktör üretimi gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Volt Motor’un 2021 yıl sonunda hedeflediği ise yaklaşık 1 milyon adet motoru üretim hattından çıkartmak. Firmamız kurulan ortaklık öncesi redüktörde pazarın yaklaşık yüzde 5’ine hakimdi. Gerçekleştirdiğimiz ve planladığımız yatırımların ardından ilerleyen dönemlerde pazar payının en az yüzde 50’sine sahip olmayı hedefliyoruz. Elektrik motorlarında ise yurt içi pazar payımız yaklaşık yüzde 30 seviyesinde ve ilerleyen yıllarda da bu rakamı çok daha yukarılara taşımak için yatırımlarımızı yapıyoruz” diyor.

Şimdi imzalanan maddelere baktığımızda, bir iki maddede işçi haklarını savunan maddeler(miş) gibi görünüyor. Çünkü kârına kâr kattıkları pandemi döneminde bile kısa çalışma ödeneğinin son bulmasıyla birlikte 23 arkadaşımızı işten atmışlardı. 40 ülkeye ihracatı ve yüksek cirolarıyla ülkenin en büyük elektrik motor üreticilerinden biri olan fabrika, “Zorla çalıştırmaya karşı çıkıyoruz” diye sözleşmeye imza atsa da mesaiye zorlanan, mesaiye kalmayan arkadaşlarımıza yönelik tutanak, işten atma, kıdem cezası gibi dayatmalar uygulanması aslında imzaladıkları sözleşmenin bu olduğunu ve devam edeceğini gösteriyor. Hal böyle olunca sendikanın ‘S’si bile işten atılacak mıyım endişesi yaratırken, sendikal haklar ve toplu sözleşme ilkesinin nasıl gerçekleşeceğini düşünemiyorum bile. Sendikal bürokrasinin kapımızı çalması yakındır yani...

Öyle görünüyor ki imzalanan bu sözleşme öyle şatafatla anlattıklarına göre sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanılacak. Çünkü Kemalpaşa’da çoğu işçi bilir ki Volt yönetimi, fabrikaya sadece kendi gibi sendikaları sokar. O diğer maddelerde övündükleri insani değerlere saygı ilkeleri falan sadece göz boyama amaçlı. Volt işçisinin Volt yönetiminden tek bildiği “insan”la başlayan şey insan kaynakları, o da işçilerin en korktuğu şey. Bayramlarda şeker çikolata dağıtanlar, herhangi bir problem olduğu zaman hemen kapı önüne koyuyor işçiyi. Yıl sonuna kadar 1100 işçinin üstüne çıkılması planlanan fabrikada “insani değerler” ilkesi değil, Saya Grupu zengin etme ilkesidir bütün bunlar. Yoksa işçi bu kadar yoksullaşırken, bunların her geçen yıl büyümesi nasıl açıklanabilir ki? İşçiler olarak böyle bakıyoruz meseleye, herkesin ilkesi kendine...

ÇAY MOLASI SOHBETLERİ

Bunun dışında ülke gündemi hakkında konuşuyoruz kendi aramızda çay molalarında. AKP’li olduğunu bildiğimiz ve ara ara takıldığımız bir arkadaşımız, “Ben televizyon izlemiyorum arkadaş! Dolarmış, falanmış filanmış beni ilgilendirmez” diyor gülerek. Şunu da ekliyor: “Televizyon izlemiyorum ama Kemalpaşa’dan fabrikaya gelirken olsun, hemen fabrikanın karşısında olsun bir sürü benzin istasyonu var. Led ışıklarına bakıp anlık olarak doları takip edebiliyoruz, artmış mı inmiş mi diye.”

Başka bir arkadaşımız (yaşı bizden epey büyük) hemen karşılık veriyor gülerek, “Ulan, yandaş medyayı izlemeyi bıraktın, artık yavaş yavaş bir şeylerin farkına varmaya başladın, hele bir dur bakalım” diyor ve devam ediyor: “Ben yıllarca CHP’ye oy verdim, vermeye de devam ediyorum. Ha bazen kızıyorum, sövüyorum ama yapacak bir şey yok. Muhalefet mi, bana soracak olursan değil ama ne yapalım. Buna rağmen son dönemlerde yaptıkları mitinge destek veriyorum ama yetmez bu. Sadece CHP’yle olacak iş değil, herkesin katılması gerekiyor. Bu nasıl olur, nasıl birlik olunur ben anlamam. Ama şu an bildiğim tek bir şey var, önceden herkes ekonominin yanı sıra başka şeyler de konuşurdu şimdi sadece ekonomi sorunu var. Tek konuşulan konu bu, belki bu birlik için bir sebep olabilir.”

Genç bir işçi hemen lafa giriyor. Hem şirketin imzaladığı maddelerle ilgili hem de ülke gündemini harmanlayarak, “Ben burada çalışalı iki yıl oldu. İki yılda iki tane tutanak yedim sebepsizce, şimdi kıdem olarak yükselemeyeceğim. Aldığım ücret yaptığım işe göre çok az. Brüt asgari ücret alıyorum. İşi bırakıp gitsem olmaz, şeflere karşı gelsek olmaz. Her dediklerine tamam diyorum. Mesaiyse mesai, savunma dersen savunma. Ülkenin durumu iyi olsa, başka yerde çalışmaya başlasam çok iyi olacak. Hem bir insan neden fazla mesaiye kalmak zorunda kalsın, kalıyoruz da ne oluyor, pazara manava gittiğimizde yetmiyor, yetmiyor” diyor. Tek kurtuluş yolunun da güçlü bir muhalefet olduğunu düşünüyor. Henüz o muhalefeti oluşturmanın yolunun bizden geçtiği düşüncesine varamasak da talepleri ortaklaştırmada bugün dünden daha yakınız birleşmeye, bu seziliyor.

Evrensel'i Takip Et