02 Nisan 2022 18:17

Margosyan’dan öğrenmeye devam edeceğiz

Şu bir gerçek, birçoğumuz biraz da Margosyan’ın öğrencileriyiz. Eminim bundan sonraki iyi edebiyatın, gazeteciliğin içinde Margosyan’dan da bir şeyler olmaya devam edecek.

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

Paylaş

Fatih POLAT

Babası 1915’teki Ermeni katliamından sağ kurtulmuş, ardından da Diyarbakır’ın Xançepek Mahallesi’ne yerleşmişti. 1938’de, Xançepek’te (Gavur Mahallesi) doğdu.

Tam 78 yıl sonra, o günlere ve bugünlere dair şöyle yazdı: “Dört yaşındayken ‘kılıç artığı’ olan babamın indinde ‘adam’ olmanın öncelikli şartı ana dilini öğrenmekti; oysa Diyarbakır’da ana dilimiz Ermeniceyi öğretecek hani ilaç için dahi olsa bir tek Ermeni okulu kalmadığı için benim gibi birkaç çocukla beraber İstanbul’a geldikten sonra ana dilimizi öğrenip ne derece ‘adam’ olduk bilemem ama bir zamanlar ana dil serüveni nedeniyle ayrıldığım Hançepek’e, evimizin bulunduğu Gavur Mahallesi’ne bu son olaylar yüzünden giremeyip kapısının eşiğine dahi ulaşamamanın acısıyla ‘ciğerim dağlandı’...” 

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, binlerce yıllık tarihe sahip Diyarbakır Sur’larına ilişkin, “Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo (İspanya) gibi mimari dokusuyla herkesin görmek istediği bir yer haline gelecek” ifadesini eleştirdiği yazısında şöyle devam ediyordu Margosyan: “‘Acele işe şeytan karışır’ ecdat deyimine rağmen veya tıpkı yangından mal kaçırırcasına alelacele alınan bir kararla Sur’un neredeyse tümü, bir bakıma tarihi şehrin kalbi, “hukuk devleti”imizin kılıfına uydurulup kamulaştırıldıktan hemen sonra Toledo’ya mı dönüştürülür bittabi ki henüz meçhul ama özüme kalırsa bir günden diğerine yedi bin yıllık bir kadim şehrin tarihini süngerle silip, bunun yerine hesapça sil baştan inşa edilecek sözde Toledo veya benzeri bir şehir, olsa olsa ancak Amed’in, Dikranagerd’in, Diyarbekir’in görkemli surlarının gölgesinde sadece çarpık bir zihniyetin utanç abidesi olur...”

Bu satırları yazdıktan iki yıl sonra, onur konuğu olduğu Diyarbakır 6. Kitap Fuarı için doğup büyüdüğü kente yeniden gelen Margosyan, fuarın açılışında yaptığı konuşmada, babası dişçi Ali’nin “Git anadilini öğren adam ol” diyerek kendisini İstanbul’a gönderdiğini anlattı ve şöyle devam etti: “Babam için adam olmanın öncelikli koşulu anadilini öğrenmek idi. İstanbul’a gittikten sonra, 15 sene içerisinde anadilimi öğrendim. Anadilimin öğretmeni oldum, öğrencilerim oldu. Daha sonra ‘Gavur Mahallesi’ni yazdım. O kadar önemli bir şeyler yapmış, o kadar güzel bir şey yapmış olacağım ki gerçekten adam olmuşum, İstanbul’dan kalkıp huzurunuza gelmişim ve şimdi size nutuk atıyorum.”  

Nükteli anlatımı seven Margosyan, aynı zamanda çok uzun cümleleri okuru hiç metinden koparmadan birbirine bağlamakta mahirdi. İlerleyen yaşında, doğup büyüdüğü evin, mahallesinin operasyon süreci sonrasında yok olmasına tanıklık edişi büyük acılarından biriydi.

Mıgırdiç Margosyan, Evrensel’in bütün hikayesinde vardı. Sağlık sorunları yaşadığı dönemlerde de aralıksız yazılarını sürdürdü. Evrensel’deki ‘Kirveme Mektuplar’ sütunu, Türkiye’nin ve dünyanın önemli gündemlerine dair onun edebiyat ile politikanın iç içe geçtiği güncesi gibiydi.

Margosyan 1993 yılında kuruluşuna öncülük eden isimlerden biri olduğu Aras Yayıncılık gibi dev bir mirasın da sahibidir.

Mıgırdiç Margosyan’ın yazdıklarıyla geride bıraktığı edebi, politik, tarihi metinler çok sık dönüp bakacağımız, kendisinden öğreneceğimiz bir büyük mirastır.

Mıgırdiç Ağabey ile Sur’un yıkılarak gerçekleştirilen dönüşüm sürecinin ardından da Diyarbakır’da ortak etkinliklerde bir arada olmuştuk. O sürecin onda yarattığı üzüntüye tanığım.

Sonraki yıllarda Margosyan’ın sağlık sorunlarının ağırlaştığı, telefon ile konuşmak ya da hastane ziyareti dışında bir araya gelmemizin güçleştiği bir zaman oldu.

Margosyan yazılarını aksatmamak dışında, aynı zamanda gazetenin diğer yazarlarının da titiz bir takipçisiydi. Çıkan bir yazıya dair arayıp tebrik etmek için benden telefon numarası istediği çok olmuştur. Bir özelliği de, elini üzerinizde hissedeceğiniz kadar size yakın durmasıydı. Örneğin uydudan izlenen Medya TV’de bir program nedeniyle arayıp bağlantı kurduklarında bir şeyler söyledikten sonra iki şey olabilirdi. Biri, devletin savcısının hakkınızda açtığı davanın tebliği, diğeri Margosyan’dan gelen telefon. Arayıp tebrik edip motive ederdi.

Günün bir saatinde başka bir vesile ile arar yine nükteli muhabbeti ile gününüzü güzelleştirirdi. Son dönemdeki telefon konuşmalarımız yazı meseleleri ve memleket hali dışında, “Ağabey ne zaman oturup iki kadeh içip sohbet edeceğiz?​” şeklindeydi. “Zor” diyordu bu aralar.

Genelde böyle durumlarda “Çok önemli isimler gidiyor ve yerleri dolmayacak gibi” denilir. Eminim, Margosyan buna kızardı. Gerçekten hem ülkenin batısında hem de Diyarbakır’da çok iyi yeni yazarlar yetişti, yetişiyor. O da bunu biliyordu.

Ama şu da bir gerçek, birçoğumuz biraz da Margosyan’ın öğrencileriyiz. Eminim bundan sonraki iyi edebiyatın, gazeteciliğin içinde Margosyan’dan da bir şeyler olmaya devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

Bolu Dağı Tüneli'nin Düzce girişinde heyelan meydana geldi, yol trafiğe kapatıldı

SONRAKİ HABER

İstanbul’da 200 bin kadın son 5 yılda işgücünden çekildi | Genç kadınlar daha eğitimli, daha işsiz, daha ümitsiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...