16 Ekim 2021 01:47

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz: Gençler teknofest çağını değil, güvencesizlik çağını yaşıyor

Teknofest çağında uzaya gitmeyi gençlere söylüyorsunuz ama gençler şu an barınamıyor bile. Teknofest çağında mıyız, açlık, işsizlik, güvencesizlik çağında mıyız, onu sormak lazım!

Seren Selvin Korkmaz | Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Gençler, cumhuriyet döneminin en büyük genç işsizliği ve yoksulluğunu yaşarken, özellikle kamuya torpil olmadan girebileceklerine inanmıyor. Gençlerin bu duygusunun pratikteki karşılığı Bilal Erdoğan’ın kurucularından olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) listelerinde ortaya çıktı. Zaten bilinen durumun kanıtlarıyla sunulması, TÜGVA’yı yeniden tartışmaların odağına yerleştirdi. TÜGVA başkanı sızdırılan listeleri yalanlamak üzere verdiği beyanatta “O kişi bizim belgelerimizi çalmış, şimdi ifşa ediyor” diyerek itiraf ederken, Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan da “Bizi kıskanıyorlar, çatlasınlar” açıklamasını yaptı.

Barınma, beslenme, eğitim, işsizlik, geçim sorunları devasa boyutlara ulaşan gençler yaptıkları eylemlerle seslerini duyurmaya çalışırken, siyaset de daha fazla “gençlerle birlikteyiz” fotoğrafı veriyor.

Gençlerle buluşmaları sıklaştıran AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, “gençleştirilmiş” mekanlarda, hiçbir sorun yokmuş gibi “gençleştirilmiş” bir siyaset dili kullanmaya çabalıyor. Şarkılar, türküler söylenen buluşmaların sonuncusunda Erdoğan, “Bizim kuşağımız Teknofest kuşağı” tabirini kullandı.

TÜGVA nasıl konumlanıyor? Merkezileşmiş yapıda nasıl bir yer tutuyor? Erdoğan’ın Teknofest kuşağıyla gençler için çizdiği hedef ne? Gençlere daha fazla seslenmek karşılık buluyor mu? Gençlerin siyasete ve siyasetçilere yaklaşımı ne?

Geçtiğimiz yıl hazırladıkları kapsamlı gençlik raporu üzerine konuştuğumuz, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol) Genel Direktörü, Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz’ın kapısını yeniden çalarak sorularımızı yönelttik.

Son araştırmalara göre gençlerin yüzde 77.6’sı yetenekli olsalar da torpilli birinin önlerine geçeceğini düşünüyor. TÜGVA’nın çeşitli kamu kurumlarına yerleştirdiği listelerin sızdırılması, bulguların pratikteki karşılığını göstermiş oldu ama bunun ötesinde bu listelerin nasıl bir anlamı var?

İki açıdan değerlendireyim. Bir sistemle ilgili, bir de gençlerle ilgili. Hepimizin gördüğü, gençlerin kesinlikle farkında olduğu bir gerçek vardı ortada. Bunu belgeleriyle ortaya dökmüş oldular. 1.5 yıl önce yaptığımız gençlik araştırmasında hisleri ölçmeye çalışmıştık. Rakamların ardındaki hisler neler? Gençlerin hissiyatı şuydu; liyakatımız ölçütünde iş bulacağımızı düşünmüyoruz! Kamuda çalışmak bir nebze daha güvenceli özel sektöre göre ama kamuda iş bulmak için bizim mutlaka bir torpile ihtiyacımız var! Yani bunu zaten gençler biliyordu, TÜGVA belgelerini görmeye ihtiyaçları yoktu. İkincisi, bu bize mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ne kadar denge denetleme mekanizmalarından ve şeffaflıktan yoksun olduğunu gösteriyor. Bunun sonucunda da ortaya tamamen kişilere, sadakate bağlı, torpil ağlarına bağlı bir sistem ortaya çıkmış. Ekonomiden siyasete, her yerde kişisel ilişkiler önemli. Yani siz o ilişki ağlarına erişebiliyorsanız bir yerlere gelebiliyorsunuz. O ilişki ağları ekonomiden tutun adil yargılanmanıza kadar hayatınızın her alanını etkiliyor. Tüm bu tabloda gençler umutsuz, geleceksiz ve güvencesiz. Çünkü başarıları, eğitimleri veya çabaları yerine torpil ağları ve iktidarla ilişkiler onlara daha iyi iş ve yaşam koşullarının kapısını açıyor adeta.

Yurtlardan eğitim merkezlerine bir ahtapot misali tüm illerde, hatta ilçelerde yapılanan TÜGVA, bu merkezileşmiş yapının neresinde?

Bu yine tamamen AKP’nin devlet yapılanmasıyla ilgili bir mesele. Sadece TÜGVA özelinde değil. Bir kere 15 Temmuz hikayesi yani cemaatle çatışma iktidarın kontrolünü iyice kaybetmesine sebep oldu. İktidar cemaatle yaşadığı çatışmadan sonra devletin içinde örgütlenmeler olmaması için önlem almak istedi. Bu nedenle şeffaflık ve liyakat iyice göz ardı edilirken, sadakat ağlarına bağlı bir sistem ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunun resmileşmiş adı. Bu sadakat ağlarını kurarken devlet kaynaklarını dağıtmak veya yurt, barınma gibi ihtiyaçları karşılamak, özellikle de sosyal yardımları dağıtmak için TÜGVA gibi vakıf ve dernekler önemli bir araç oldu. Ayrıca, yine bu dernek ve vakıflar bir ideolojiyi de kurgulama amacına hizmet etti. Ama 15 Temmuz’dan sonra iktidar bunları iyice bir kontrol aracı olarak kullanmaya başladı ve merkezileştirdi. Yani artık ülke çapındaki irili ufaklı STK’lardan ziyade merkezdeki TÜGVA gibi vakıflara belirli bir güç vermeye başladı. Çünkü diğerlerine güvenmiyor. Bu aynı zamanda iktidarın kendi kırılganlığının ve güven sorununun da bir sonucu. AKP devleti, kurumları güçlendirmek yerine, örneğin belediyeleri güçlendirmek yerine elindeki gücü bu tarz vakıfları, dernekleri taşeron olarak kullanarak dağıttı. Bu şeffaflığın da önünü tıkadı, çünkü onları kamu kurumu ile aynı şekilde sorgulayamıyorsunuz. Bir taraftan da ideolojik amaçlarını biraz daha rahat, biraz daha hesap vermeden yerleştirmenin bir aracı oldu. Kamu kaynakları da bu dernek ve vakıflara mükafat olarak dağıtıldı.

Bu yapılarak gençler için hedeflenmiş amaç ne kadar hasıl oldu peki?

Genel olarak baktığımızda özellikle kendi kontrollerinde, kendi ideolojilerine uygun dindar nesil yetiştirme amacı bütün araştırmalarda, verilerde gördüğümüz üzere patladı. Yurtların elde tutulmasıyla, vakıf ve derneklerle, eğitim sistemiyle, medyanın kontrol altına alınmasıyla, bir anlamda gençlerin zihin dünyalarını kontrol altına almak isteyen bir iktidar vardı. Ama hakikaten bunu yapamadılar. Ellerindeki bütün imkanlara rağmen böyle bir ideolojiyi Türkiye’de yerleştiremediler. Başarısız oldu. Bu iki şeyle ilgili. Birincisi, bence Türkiye’de hâlâ çok önemli bir demokratik direnç var, bir demokrasi kültürü var. İkincisi, gençler dünyaya açılıyorlar, bambaşka kültürleri, bambaşka değerleri öğreniyorlar ve yaşadıkları bir gerçeklik var. Dolayısıyla seçimleri konusunda kendi özgür iradelerini ön planda tutuyorlar.

Barınamıyoruz eylemlerinde, Boğaziçi direnişinde de gördüğümüz üzere gençler, üzerlerindeki tüm baskılara rağmen seslerini duyuracak direniş biçimleri geliştiriyorlar. Bütün bu kuşatılmışlık içinde gençlerin direniş kanalları açma tutumu bize neyi gösteriyor?

Bir kere gençler çok yaratıcılar. Hem eylemsellik açısından, hem de politikleşme yolları açısından. Özellikle 25 yaşın altındaki gençler çok daha pratikler. İktidarın istediği şeyleri çok ona vermiyorlar. Bir taraftan da şu; bunların hepsi sonuç. Çünkü İstanbul’da örneğin kiralık konutlarda yıllık metrekare fiyat artışı yüzde 50. Yani bir sene pandemide evdelerdi, geliyorlar konutlar yüzde 50 artmış! Zaten aileler de yoksullaşıyor, doğal olarak gençler daha yoksullaşıyorlar. Kira, gıda ve fatura kalemlerinde müthiş bir artış var. Erdoğan “Kredileri 45 liracıktan 650 liraya çıkardık” dedi ama bugün geldiğimiz tabloda, gençlerin 650 lirayla geçinmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu bir sonuç. Bir taraftan da gençler bu sorunlarını dile getirdiklerinde o kredinin veya alabiliyorlarsa bursun kesilmesi gibi bir tehditle karşılaşıyorlar. Bu onur kırıcı da bir şey gençler için. Özgürlüklerinin kısıtlandığının zaten farkındalar ama doğrudan bir tehdit geliyor. Haliyle bu baskı mekanizmaları bu kadar doğrudan gençleri tehdit ettikçe, aslında onları kontrol altına almayı başaramıyor. Bugün gördüğümüz gibi tam tersine gençleri mevcut iktidardan, mevcut yapıdan hatta ne yazık ki ülkeden uzaklaştırıyor. O yüzden başarısız.

Tüm bunlar bize gençlerin yaşadığı belirsizlik, güvencesizlik, kaygı ve stres hislerinin ne kadar somut bir gerçeklikle bağlı olduğunu gösteriyor. Bir taraftan da devletin ne kadar planlamadan uzak bir gençlik politikası olduğunu ortaya koyuyor. Gençler gençler diyorlar, vakıflar, dernekler var gençleri mobilize etmek, onları ideolojik anlamda yetiştirmek için birçok yapı kurmuşlar ama demek ki gençlere yönelik bir eğitim, istihdam politikası yok devletimizin.

Aslında politika var. Örneğin genç işsizliği ile ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Ulusal Genç İstihdam Stratejisi’ne (2021-2023) göre genç işsizliğinin 2023 yılında yüzde 17.8’e düşürülmesi hedefleniyor. Mesleki eğitimin işverenlerin ihtiyacına göre şekillendirilmesi, uzun staj ve kısmi çalışma gibi esnek çalışma biçimlerinin getirilmesi ile mesleki eğitim alan gençlerin istihdamında ücretin patron tarafından değil, devlet tarafından ödenmesi planlanıyor.

Evet, bu iktidarın bir politikası var, doğru. Ama bu politika gençlere güvenceli bir yaşam sunmuyor. İktidarın istihdama dair ürettiği politikalar değindiğiniz stratejide olduğu gibi tamamen esnekliğe, güvencesizliğe dayalı. Bugün de bir anlamda gençlerin mesleki kimliklerini bulabilecekleri, onlara güvenceli işler sunmak yerine, tam bir neoliberal devlet usulüyle daha esnek çalışma şartları sunmak, zaten işi var deyip istatistiklerden düşmek, uzun stajlarla gençlerin bekleme sürelerini daraltmak gibi bir kaygısı var iktidarın. Bunlar kalıcı, istihdam yaratan çözümler değil ki, o politikaların hepsi geçici. İstatistikleri çarpıtmak ve gençleri oyalamak amaçlı bir program.

İktidar her ile üniversite açmalarıyla övünürken, işsizlik gençlerin kendi beceriksizlikleriymiş gibi propaganda ediliyor. “İş var ama gençler iş beğenmiyor” savunusu, hatta suçlaması daha sık işitiliyor. Bu söylem nelerin üzerini örtüyor?

Hakikaten bu en çok kullanılan söylemlerden birisi. Özellikle hizmet sektöründeki işlerin sayısının artmasıyla sadece Türkiye’de değil, dünyada da güvencesiz ve esnek çalışmayla beraber mesleki kimlik kaybını da görüyoruz. Pek çok alanda iş sitilinin değişmesi, otomasyona geçiş bir anlamda yeni iş mecraları da yarattı. Mesela üniversite mezunu bir gence onun eğitiminin çok altında bir iş sunuyorlar. Doğal olarak o genç bunu yapmak istemediğini söylüyor, bunun cevabı da “gençler iş beğenmiyor” oluyor. Birkaç gün önce Kemal Kılıçdaroğlu, depoları basılan kağıt toplayıcılarıyla buluştu. Orada kağıt toplayıcısı gencin sözleri çok çarpıcıydı. Bir literatür tanımı yaptı aslında. “28 yaşındayım, gencim ve uçurumun kenarındayım” dedi. Uçurumun kenarında olmak bizim prekarya, güvencesizlik dediğimiz kavramın tanımıdır. “Tutunacak son dalım kağıt toplamak” dedi. Atanamayan bir öğretmenmiş kendisi. Yani üniversite mezunu bir insan. Dolayısıyla “gençler iş beğenmiyor” söylemini bir de o kağıt toplayıcısı gencin gözünden değerlendirmek lazım. Bütün beğenmediği işleri geçmiş kağıt topluyor sokaklarda ve onun topladığı kağıda göz diken bir iktidar var. Demek ki eğitim politikanızla, istihdam politikanız birbiriyle uyuşmuyor ki, bu kadar “iş beğenmeyen” mesleki kimliğini kaybetmiş gençlerle karşı karşıyasınız.

YAPAY ÇABALAR GENÇLERE DOKUNMAKTAN ZİYADE ONLARI UZAKLAŞTIRIYOR

Tablo böyleyken Erdoğan gençlerle buluşmasını sıklaştırdı. Gençlerin işsizlikten barınmaya tüm sorunlarını diğer meselelerde olduğu gibi “çözdük, sorun morun yok” diyerek inkarla karşılayan Erdoğan, bu buluşmalarla ne elde etmeyi umuyor?

Erdoğan da diğer bütün siyasetçiler gibi oy hesabı yapıyor. Türkiye’de gençliğin sorunları çok gündemde, çünkü gerçekten çok akut sorunlar. Ama bu sorunlar bu kadar gün yüzüne çıkmadan da siyasetçilerin ilgisi gençlere yönelmişti. Çünkü 6 milyon yeni genç seçmen ilk kez sandığa gidecek. Ve bu seçmenin henüz bir parti aidiyeti kesinleşmiş değil anne babadan aldığının dışında. Dolayısıyla bütün siyasal partiler için, hele de Türkiye için bu kadar kritik bir dönemde yüzde 1 bile çok önemliyken gençler çok önemli bir oy potansiyeli taşıyor. Haliyle bütün siyasetçiler bu genç seçmeni çekmeye çalışıyorlar. Doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu genç seçmeni partisinin arkasına katmak için propaganda uygulamış olabilir. Yani sürekli bir mesaj var. Ama bu mesaj ne kadar doğru, onu tartışmak lazım.

Bizim gençlik politikalarında eleştirdiğimiz iki şey var, birincisi sürekli olmayan kısa dönemli sorunlar gündeme geldiğinde gençlere mesaj veren politikalar. Bunlar gençleri çekmiyor, gençler böyle şeyleri samimiyetsiz buluyor. Bir taraftan da gençlerin gerçeklerinden uzak, yapay politikalar. Erdoğan belli ki gençlere ulaşmaya çalışıyor ve diğer gençlere de gençlerle birlikte olduğunun mesajını vermeye çalışıyor sembolik olarak. Ama onların sorunlarına hiç çözüm sunamıyor ve aynı zamanda apolitik ortamlarda doğrudan sorumlusu olduğu hiçbir şey tartışılmıyor. Yani yine ikinci konuya geliyoruz, gençler zaten samimiyetsiz buluyorlar bunu. Özellikle ilk kez oy kullanacak veya ikinci kez oy kullanacak seçmen zaten siyasetçileri sorunların kaynağı olarak görüyor. Siyasetçileri samimiyetsiz ve kendi çıkarlarının peşinde koşan kişiler olarak görüyor. Haliyle bu tarz yapay çabalar ne yazık ki gençlere dokunmaktan ziyade onları uzaklaştırıyor. O nedenle etkili olacağını düşünmüyorum.

Aynı çabayı Millet İttifakı’nda da görüyoruz. Muhalefetin gençlerin taleplerini, sorunlarını sandığa/seçime havale eden tutumu için ne söylersiniz?

Aslında muhalefet partileri de iktidar gibi gençler adına konuşmak çizgisindeydi. Ama son dönemde eksikler olsa da muhalefet partilerinin bu hususta bir ilerleme kaydettiğini düşünüyorum. Çünkü gençleri dinlemeyi öğrendiler. Gençlerle konuşuyorlar, toplantılar yapıyorlar… Daha önce bu çabalar bile çok azdı. Gençlerin sorunlarını gündeme taşımaya çalışıyorlar. İkincisi, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun gençlere yönelik söylemlerinde gözlemlediğimiz bir süreklilik var. Bunlar önemli adımlar. Ama bir husus daha var ki, gençler sadece dinlenmek değil, süreçlere katılmak istiyorlar. Önümüzdeki süreçte belki şunu görmek gerekecek muhalefet partilerinden. Gençleri kendileriyle ilgili kararların alındığı organlara ne kadar dahil edebilecekler? Gençlerle ilgili politikalar üretirken, onları ne kadar dahil edebilecekler? Dolayısıyla gözlemlediğim kadarıyla muhalefet sempatik görünmeden çıkıp, biraz daha somut adımlarla, daha gerçekçi bir şekilde gençleri dinlemeye, sorunlarını gündeme taşımaya ve politikalar üretmeye başladı. Yeterli mi, değil ama etkisini de görüyorlar. Anketlerde genç seçmenlerin CHP’ye yöneldiğine dair veriler var ama tabi orada Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi yeni karakterlerin de ön plana çıkıp belediyelerin doğrudan gençlerin ihtiyaçlarını karşılayan hizmetler vermesi de etkili. Çünkü sonuçta ulaşım indirimleri, sosyal tesisler, kültür sanat etkinlikleri yurt imkanları vs ile muhalefet iktidarını gösterdiği yerel organlarda doğrudan dokunabiliyor gençlere. O yüzden bunun da etkisiyle gençlerin desteğini yakalayabilirler. Bence bu da etkili bir yöntem. “Bizim iktidarımızda size yaklaşımımız böyle olacak” demenin en etkili yolu.

GENÇLERE UZAYA GİTMEKTEN SÖZ EDİYORSUNUZ AMA GENÇLER BARINAMIYOR BİLE

Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen Teknofest’te gençlere seslenerek “Yeni bir terim ortaya koyuyorum. Bizim kuşağımız Teknofest kuşağı” dedi. Ne anlamalıyız bu tanımdan?

Teknofest’le kastı herhalde, havacılık, uzay, İHA, SİHA gibi araçlar sanırım. Elindeki tek güçlü alanı kullanmak istiyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bir anlamda da “Biz uzaya gidiyoruz” mesajı vermek için. Ama ben de şunu söyleyeyim, Teknofest çağında uzaya gitmeyi gençlere söylüyorsunuz ama gençler şu an barınamıyor bile. O da biraz trajikomik oluyor. Teknofest çağında mıyız, açlık, işsizlik, güvencesizlik çağında mıyız, onu sormak lazım!

Dindar nesil hedefi değişime mi uğradı? İktidar aklı ne kurguluyor?

Esas aklı TÜGVA’da, diyanetin gençlere yönelik hizmetlerinde aramak lazım. İktidarın ideolojik kurgusu oradaydı. Bunların bütün sistemle birlikte çöktüğünü görüyoruz. Ortada sistemsel bir çöküş var. Dolayısıyla onların akıl yürüttüğü gençlik politikaları da çöküyor. Dindar nesil yetiştirmek aynı zamanda bunu yaparken rant ağlarını da genişletmek. “Ne kadar yeni seçmene ulaşırsak kâr” gibi geçici çözümler görüyoruz. Açıkçası eskiden iktidar özellikle seçmen stratejisi bakımından çok daha planlı, hedefine daha iyi ulaşabilen bir strateji güderdi. İktidar şu an gündelik kaygılarla, bir stratejisizliğin stratejisiyle hareket ediyor gibi bir yaklaşım görüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Pervin Buldan: HDP, kim zulme uğramışsa yanında oldu, olmaya da devam edecek

SONRAKİ HABER

Diyarbakır'da öğrencileri istismar eden öğretmen D.B. açığa alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...