05 Haziran 2021 01:25

Doç. Dr. Derya Kömürcü: Erdoğan, seçmenlerin vazgeçebileceği biri haline geliyor

Ekonomik kriz, işsizlik, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı gibi ekonomi ile ilgili dertlerin tamamını topladığımızda her ay oran artıyor. Ocakta 79 ölçmüştük, mayısta yüzde 85’in üzerinde.

Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Serpil İLGÜN
İstanbul

Enflasyon düşürülmeye, büyüme yükseltilmeye, “pandemiyle mücadelede birinciyiz” denilmeye devam ediledursun, halk öyle düşünmüyor. Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin 27 ilde 3 bin 140 görüşme yapılarak gerçekleştirilen mayıs ayı gündem araştırmasının sonuçlarına göre, her 100 seçmenden 69’u kendisinin ve ailesinin gelir durumunun geçen yıla göre daha kötü olduğunu düşünüyor. Mayıs ayının son günlerinde kamuoyuyla paylaşılan araştırmaya göre “önümüzdeki pazar Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak olsa seçimleri kim kazanır?​” sorusuna yüzde 38,8 ‘her durumda Erdoğan’ cevabını verirken, ‘doğru bir aday gösterirse muhalefet’ ve ‘her durumda muhalefet’ diyenlerin oranın toplamı yüzde 53,8 oldu. Toplumun yüzde 58.8’i parlamenter sisteme geri dönülmesi gerektiğini düşünürken, “sizce ülke nasıl yönetilmektedir?​” sorusuna ise yüzde 50,1 ‘kötü’ cevabını verirken sadece yüzde 25,3’ü ‘iyi’ yanıtını verdi.

2 Mayıs’ta yayınladığı ilk videodan bu yana toplumun büyük bölümünde ilgi gören mafya lideri Sedat Peker’in açıklamalarının etkisi, araştırmada da yer buldu. Buna göre, yüzde 52,6’lık bir kesim “Peker’in bazı siyasetçilerle ilgili açıklamalarının doğru olduğunu düşünüyorum” cevabını verirken, 100 seçmenden 77'si şu veya bu şekilde siyaset kurumu ile organize suç dünyasının iç içe geçtiğini düşünüyor.

Türkiye’nin en can yakıcı sorununa ekonomi ve yansımaları yanıtını veren seçmen, sıra oy davranışlarına gelince nasıl tercihlerde bulunuyor? AKP ve MHP’nin kaybettiği oylar hangi adrese gidiyor? Kararsızlar kümesi oranının yüksek seyretmesi ne anlama geliyor? Sedat Peker ifşaatları neden bu kadar ilgi gördü? Vatan-millet-devlet söyleminin nasıl bir paravan olarak kullanıldığına vurgu yapan Peker, neden özellikle gençlere sesleniyor…?

Yöneylem Sosyal Araştırma Merkezi Araştırmalardan Sorumlu Genel Koordinatörü, Siyaset Bilimci Doç. Dr. Derya Kömürcü yanıtladı.

Önce, Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi ile ilgili bilgi verir misiniz? Örneğin oluşturduğunuz siyaset paneli nedir?

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi iki yıldır araştırmalarını devam ettiriyor. 2020 yılı boyunca “Gündemetre” adı altında araştırmalarını kamuoyu ile paylaşıyordu. Ocak ayından itibaren Gündemetre çalışmasını “Türkiye Siyaset Paneli” adı altında hem yeni bir ölçüm yöntemine, hem de yeni bir raporlama şekline dönüştürmüş olduk.

Fark nedir?

Sahaya çıkıp yüz yüze yaptığımız anketlerle panelistlerimizi belirledik. Türkiye seçmen evrenini temsil eden bir örneklem çerçevesinde. Beş binin üzerinde panelistimizin demografik verileri var elimizde. Her ay bu evren içinden en az üç bin civarında panelistle araştırmalarımızı yapıyoruz. Bu bizim farklı toplum kesimlerine dair alt kırılımlar yapmamızı sağlıyor. Hem Türkiye’yi yansıtan bir örneklem olduğu için her ay araştırmamızı yapıyoruz hem de belirli toplumsal grupların aydan aya nasıl bir değişim geçirdiğini izleyebiliyor, çok daha hızlı sonuç alabiliyoruz.

Bu risk barındırmıyor mu?

Paneliniz sabit kalırsa aynı sonucu almaya başlarsınız. Biz bu nedenle yüzde 25 civarında yeni panelistler ilave ederek, toplumun dinamiğini panelin içine katıp araştırmaları devam ettiriyoruz.                                        

 “Türkiye’nin en acil sorunları nedir” sorusuna Ocak ayında yaptığınız araştırmada yüzde 79’la ekonomi ilk sırada yer almış. Mayıs araştırmanızda ise bu soruya yüzde 48.3 ekonomik kriz ve üretimsizlik; yüzde 30.1’le koronavirüs, yüzde 26.4’le işsizlik, yüzde 10,5’le de enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı denilmiş. Yanıtlar toplandığında ocak ayı verisini aşıyor. Ekonomik kriz ve yansımalarının “en önemli sorun” olarak görülmesindeki bu düzenli artışı nasıl yorumluyorsunuz?

Çünkü gerçekten seçmenin en önemli sorunu ekonomi. Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken en önemli sorunları nelerdir diye soruyor ama seçenek sunmuyoruz, açık uçlu bir soru bu. Aklınıza gelen her sorunu sıralayabilirsiniz. Ekonomik kriz, işsizlik, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı gibi ekonomi ile ilgili dertlerin tamamını topladığımızda her ay bu oran artıyor. Ocakta 79 ölçmüştük, Mayısta yüzde 85’in üzerinde ya ekonomik kriz, ya hayat pahalılığı üzerinden tarif edilen sorun ekonomi. Onun hemen arkasından koronavirüs salgını ile ilgili konular geliyor.

Buna yakın bir diğer soru da aile ekonomisinin durumu ve gelecek beklentisi. Ocak araştırmasında her 100 seçmenden 69’u kendisinin ve ailesinin gelir durumunun geçen yıla göre daha kötü olduğunu söylüyor. Mayıs araştırmasında da Türkiye’nin durumu bir yıl içinde iyiye mi, kötüye mi gidecek sorusuna, yüzde 54’ü daha kötü olacak yanıtını veriyor, aynı kalacak diyenlerin oranı ise yüzde 12. Bu yanıtlar oy davranışlarına nasıl yansıyor?

Siyaset bilimi literatüründe seçmenlerin oy davranışlarını belirleyen birtakım etkenler var. Bunlardan biri de ekonominin durumuna göre seçmenin tercihler yapmasıyla ilgili. Bunu ölçmek için dört farklı şeye bakabilirsiniz. Bir, ülke ekonomisinin geçmişe dönük olarak durumunu sormanız gerekir. Onu sorduğumuzda 4 kişiden 3’ü Türkiye ekonomisinin geride bıraktığımız bir yıl içinde daha kötü hale geldiğini söylüyor. İki, gelecek beklentisi de oy davranışını etkileyebilir, yani bazı seçmenler sadece geçmişe bakıp kötü olduğunu değil, aynı zamanda gelecek iyi olacak diye düşünerek de oy verebilir. Ona baktığımızda da yine çok kötü geçtiği düşünülen bir senenin ardından önümüzdeki senenin daha da kötü geçeceğini düşünen yüzde 50’nin üzerinde bir seçmen kitlesi var.

Ekonomik oy vermeyle ilgili üçüncü nokta, seçmen ülkenin kötü durumda olduğunu düşünüyor olabilir, ama bireysel olarak daha iyi durumda olacağını düşünerek de oy davranışını belirleyebilir. O yüzden şu soruyu da soruyoruz: “kendinizin veya ailenizin ekonomik durumu son bir yılda iyileşti mi, kötüleşti mi?​” Bu soruya da Mayıs’ta yüzde 60’ın üzerinde “daha kötü” oldu yanıtını aldık. Son olarak, insanlar özellikle kötü geçmiş bir senenin ardından geleceğe daha umutla bakma eğilimindedir. Ama gelecekle ilgili olarak da yine iki kişiden biri önümüzdeki senenin daha kötü geçeceğini düşünüyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde iktidarın oy oranında bir gerileme beklemek gerekir diye düşünüyorum.

AKP OYLARI YÜZDE 25’E GERİLİYOR

Kendi durumunun daha iyi hale geldiğini söyleyen 100 kişiden 69’u AKP ve MHP seçmeni. Bu kümeyi nasıl tanımlarsınız? Çekirdek taban ne kadar yer tutuyordur?

Çekirdek seçmeni bu yanıt üzerinden tespit etmek çok kolay değil. Ama şubat ayında partilerin çekirdek seçmen kitlesini incelediğimiz bir araştırma yapmıştık. Şunu soruyoruz seçmenlere, “oy vermekten asla vazgeçmeyeceğiniz bir parti var mı?​” Bu sorunun cevabını geçmiş oy tercihleri ve önümüzdeki seçim oy verecekleri partiyle kontrol ederek doğruladığımızda, AKP’nin yüzde 15 civarında çekirdek bir seçmen kitlesi var. Asla vazgeçmem demese de sürekli AKP’ye oy veren sadık seçmenleriyle beraber yüzde 25’lik bir kitle var. Zaten AKP oylarının bu yüzde 25’e doğru gerilediğini görüyoruz.

Kaybedilen oylar nereye gidiyor?

Ocak’ta ölçtüğümüzde AKP’nin oyu yüzde 30 civarında görünüyordu. Hem AKP’nin hem MHP’nin oylarında beş aydır ufak ufak, yani yarım puan, 1 puan düşüşler gözlemliyoruz. Çok radikal olmayan oranlarda CHP ve İYİ Parti’de artışlar oluyor, HDP’de çok oynama görünmüyor. Ama kararsızlar ve oy vermeyecek olanlar artmaya devam ediyor. Ben bunu şöyle yorumluyorum: 24 Haziran oy tercihleriyle bugünkü oy tercihlerini çapraz olarak incelediğimizde AKP’ye oy verenlerin bir kısmı bu partiden vazgeçme eğilimindeler ama hangi partiye oy verecekleri konusunda netleşebilmiş değiller, onlar için bir alternatif oluşmuş değil. MHP’lilerde mesela çok daha ciddi oranda “oy kullanmayacağım” tepkisi gözlemliyoruz. Yani orada da o partiden vazgeçip başka partiye gitmek yerine “sandığa gitmeyeceğim” tarzı bir yaklaşım var.

SORUMLU YENİ HÜKÜMET SİSTEMİ VE ERDOĞAN

Kararsızım veya oy kullanmayacağım diyenler cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl tavır alıyorlar?

Orada bir tereddüt yaşamıyorlar, muhalefet adayına oy vermeye daha yatkınlar. Partisini değiştirmede tereddüt eden ya da yeni bir seçeneği henüz bulamamış seçmenler cumhurbaşkanlığı söz konusu olduğunda muhalefet adayı kim olursa olsun “ben Erdoğan’a karşı ona oy vereceğim, yeter artık” noktasına gelmiş görünüyor.

Bunda ekonomi dışındaki saikler neler?

Ekonomi ile ilgili faktörler dışında bir de aylardır sürekli artan “ülkenin kötü yönetilmesi” sorunundan bahsediyor seçmenler. “Türkiye nasıl yönetiliyor” sorumuza verilen “kötü yönetiliyor” diyenler yüzde 50,4. Şubat’tan Mayıs’a 14 puanlık bir artış söz konusu. Ülke kötü yönetiliyor ve insanlar bunu zaten günlük hayatlarında pek çok konuda eğitimde, adalette, ekonomide, pandemiyle mücadelede yaşıyorlar. Bu bir tepkiye yol açıyor. Üç yıldır yeni bir sistemde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bu yönetilememe halini yaşıyoruz. Bu sisteme yönelik de bir tepki var.

Nitekim, bu sistemle devam mı edilsin, parlamenter sisteme geri mi dönülsün sorusuna seçmenlerin yüzde 60’ı, parlamenter sisteme geri dönülmesi yanıtını vermiş. 

Evet, ülke kötü yönetiliyor, kötü yönetimin sorumlusu yeni sistem, dolayısıyla bu sistemi isteyen, getiren ve bunu uygulayan kişi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da seçmenlerin vazgeçebildiği birisi haline geliyor yavaş yavaş.

KARARSIZLAR SEÇİM GÜNÜ GELDİĞİNDE MUHALEFETE DAHA ÇOK YÖNELECEK

Son araştırmanızda kararsızların oranı yüzde 14. Öncekilere göre küçük de olsa düşme görülüyor. Ancak gerek ekonomik kriz, gerek ülke yönetimi, gerekse biraz sonra konuşacağımız mafya lideri Sedat Peker’in iddia ve itiraflarının sistemin çarklarının nasıl döndüğünü daha çıplak hale getirmesi karşısında daha hızlı bir düşüş neden gerçekleşmiyor?

Bu tür gündemler çok kolay oy davranışına etki eden gündemler değil. Yani evet insanlarda yaşadıkları hayata dair bir algıya yol açıyor, bir aydınlanmaya belki yol açıyor ama oy tercihini değiştirmek için bütün bu gündemlerin daha somut şeylerle eklemlenmesi gerekiyor. Mesela ekonominin durumuyla ilgili hissettikleriniz, yaşadığınız sorunlar, oy davranışınızı tabii ki etkiliyor. 24 Haziran’dan bugüne AKP’nin oyunda epey bir erime var bakarsanız. Ama kararsızları oy davranışlarını değiştirmeye ikna edecek şey aynı zamanda muhalefetin yaptıkları. Evet, “yıllardır AKP’ye oy veriyorum, şimdi artık değiştirmek istiyorum, memnun değilim ülkenin yönetilme biçiminden ama kime oy vereceğimi bilemiyorum.” Bu bir boyutu.

İkincisi, Türkiye öyle özgür, kendinizi rahat hissettiğiniz bir ülke değil. O yüzden araştırmalarda insanların kendisini güvenceye almak adına da kararsız ya da oy kullanmayacağım tercihine yönelebiliyor olması anlaşılabilir bir durum. Ben, kararsızların içinde seçim günü geldiğinde muhalefete daha çok oy çıkacağını düşünüyorum. Kararsızların içinde gizlenen, iktidardan kopma eğiliminde olan bir seçmen grubu olduğunu cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili seçmen tercihlerinde daha net görüyoruz.

18-20 yaş arasındaki yeni genç seçmen içindeki kararsızların oranı Türkiye ortalamasının üzerinde. Yeni genç seçmenler genel olarak hangi partilere oy verme eğiliminde?

HDP ve CHP’nin genç seçmenden ülke ortalamasının üzerinde bir oy aldığı görülüyor. Öncelikle demografik bir gerçeklik var. Türkiye’nin yeni seçmenlerinin içinde Kürt etnik kökene sahip olanlar daha hızlı artıyor. Dolayısıyla HDP’nin demografik bir avantajı var. İkincisi, AKP ülke ortalamasında aldığı oranın altında oy alıyor yeni seçmenlerden. Yani seçmen kitlesi değiştikçe, her şey sabit kalsa bile AKP’nin oyunda azalma bekliyor olmamız gerekir. Önümüzdeki sene daha fazla genç seçmen katılacak seçmen havuzunun içine. Bir sonraki sene daha fazla.

ERKEN SEÇİM TOPLUMUN GÜNDEMİ HALİNE GELMİŞ GÖRÜNÜYOR

Malumunuz Millet İttifakı uzunca bir süredir her vesileyle erken seçim talebini dile getiriyor. Sedat Peker ifşaatları da yine erken seçim çağrısıyla karşılandı. Bu talep araştırmanıza göre seçmenin yarısında yankı bulmuş. Yüzde 50.4 erken seçim istiyor. Seçmenin yüzde 39.5’i ise erken seçimden yana değil. Erken seçimden yana olmayanlar kümesini, yarınlardan umutsuz, ne yapılırsa yapılsın bu ülke düzelmez diye düşünen seçmen kitlesi içine yerleştirebilir miyiz?

Kuşkusuz böyle bir kitle vardır. Ama bunun kadar önemli olan bir diğer faktör şu; Türkiye seçim yorgunu bir ülke. İnsanlar seçime gitmekten, referandumda oy kullanmaktan yorulmuş durumda. Buna rağmen oranın yüzde 50’nin üzerinde olması hiç küçümsenmeyecek bir durum aslında. 2018’de seçim yapmışız, 2019’da yerel seçim yapmışız, 2021’deyiz, pandemi koşullarındayız ve erken seçim isteyenler yüzde 50’den fazla.

Peki bunda Millet İttifakı’nın erken seçim çağrısının bir karşılığı olmasının dışında hangi faktörler etkili?

Birkaç aydır daha net gözlemlediğimiz bir şey var, hem gündeme gelen konular, tartıştırılan konular bağlamında, hem de 2019 seçimlerinden gelen bir özgüven bağlamında psikolojik üstünlük muhalefet tarafına geçmiş görünüyor. Dolayısıyla o psikolojik üstünlükle kamuoyunun gündemine belirli konuları getirebilme becerisinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Mesela 128 milyar dolar bunlardan biri. Bundan üç dört yıl önce olsa, bunu toplumun gündemi haline getirmek, bunu tartıştırmak, iktidardan yorumlar almak çok daha zor olurdu ama bugün geldiğimiz noktada bu başarılı bir gündem oldu. Benzer şekilde, erken seçim konusu da muhalefetin bastırmasıyla toplumun gündemi haline gelmiş görünüyor. Tabii ki bunun toplumda da ülkenin kötü yönetildiği kanaati gibi bir karşılığı var.

PEKER GİBİ KONULAR KENDİ BAŞLARINA SEÇMEN DAVRANIŞLARINI DEĞİŞTİRECEK GÜNDEMLER DEĞİL

Gelelim mafya lideri Sedat Peker ifşaatlarına. Peker neden bu kadar gündem olabildi? 

Bu tür mafyatik ilişkilere özenen, bunları merak eden bir toplum yaratılmaya çalışıldı zaten. Kurtlar Vadisi, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve bunların türevleri üzerinden zaten toplumda o videoların bir karşılığı var, merak edilen bir yanı var. Gündem olmasında bunun bir etkisinin olduğunu düşünüyorum.  İkincisi, akıllı telefonlar, sosyal medya mecraları ile dolu hayatımız içinde başkalarının hayatını dikizleyen, mahrem ilişkileri merak eden insanlar haline geldik. İşin magazinsel bir boyutu var. Dolayısıyla bu boyutuyla da ilgi çekiyor. Ama bütün bunlardan daha önemli kısmı şu; bunlar bilmediğimiz konular değil, üzerine kitaplar yazılmış, gazeteciler tarafından gündeme getirilmiş konular ama ilk defa içeriden birisi kendisini ihbar ederken bir şeyleri de ifşa ediyor ve bunun topluma geçmişte söylenenlerden daha inandırıcı geliyor olması kabul edilebilir bir şey. Başkaları bu konuyu anlattığında “zaten muhalif insanlar, zaten şu taraftalar” diye etki etmeyecek bir şey, bizzat işin içindeki biri tarafından dile getirildiğinde iktidar mahallesine de etki edebiliyor.

Seçmenlerin yüzde 68.9’u, “Sedat Peker’in açıklamaları Türkiye’de mafya siyaset arasındaki ilişkilerin eskiden olduğu gibi bugün de devam ettiğini göstermektedir” diyor. Bu görüşe ‘katılmıyorum’ diyenlerin oranı ise yüzde 21,1’de kalmış. Peker’in ifşa ve iddialarının büyük kısmı basına yansıyan, bilinen ancak ne siyaseten ne de yargısal olarak üzerine gidilmemiş, örtülmüş, askıya alınmış anlatılar. Yüzde 68.9 oranı bu hafızanın canlanması anlamına mı geliyor?

Oranlara bakınca, Peker’in anlattıklarının bir karşılığı olduğunu görüyoruz. Sedat Peker bazı ithamlarda bulunuyor, siyasetçiler ona yanıt veriyor. Biz araştırmamızda “kim doğruyu söylüyor” diye sorduğumuzda yüzde 52.6, “Sedat Peker doğruyu söylüyor” diye düşünüyor. Bu da çarpıcı bir şey. Bir diğer boyutu da, mafya, siyaset, medya, sermaye ilişkileri bildiğimiz şeyler ama sanki burada iki şey örtüştü. Sedat Peker’in açıklamaları bir boyutu ama bir boyutu da, bu iktidarın gidişinin yakın olduğu hissiyle birleşmesi. Ben bunu riskli buluyorum.

Neden?

Çünkü evet bir gündem oldu, insanlar Peker’e inanma eğilimindeler ama insanların gerçek gündemi Peker değil. Yani bir aydır konuştuğumuz Sedat Peker ama yine yoksulluk almış başını gidiyor, yine ekonomik kriz devam ediyor, yine aşı olacak mıyız bilmiyoruz, çocuğumuz okula gidebilecek mi bilmiyoruz vs. Sorunlar devam ediyor. Türkiye benzer bir hissiyata daha önce de kapıldı. 17-25 Aralık’ta örneğin, ortalığa tapeler saçıldı, bir takım elektronik posta mesajları ortalarda dolaştı, bir takım telefon konuşmalarına tanık olduk ve hemen arkasında yerel seçimler vardı. Yerel seçimlerde gidecekler beklentisinin doruğa çıktığı bir noktada hiç öyle beklendiği gibi bir sonuç olmadı. Çünkü bu konular kendi başlarına oy davranışlarını değiştirecek şeyler değil.

Bu nasıl sağlanabilir peki?

İnsanların sorunlarıyla, Türkiye’nin sorunlarıyla bunun ilişkisini, bağlantılarını siyasetçilerin anlatması, ortaya koyması lazım. Yani, Sedat Peker’in anlattıklarının Kürt sorunun niye çözülmediği ile bir ilişkisi var. Ya da 128 milyar dolar nereye gitti sorusuyla Peker’in anlattıklarının bir bağlantısı var, ya da Kanal İstanbul’un niye bu kadar ısrarla yapılmak istendiğinin cevabıyla, Sedat Peker’in anlattıklarının arasında bir ilişki var. Bu bağlantı ve ilişkiyi, siyasetçilerin, muhalefetin kurması, anlatması gerekiyor, oy davranışında bir değişiklik olacaksa. Ama bunu da grup toplantısından grup toplantısına, kürsüden anlatmanın ötesinde parti teşkilatlarının toplumun içine girerek, farklı farklı sorunları olan toplum kesimlerinin hak mücadelelerinin içinde olarak anlatması gerekiyor aynı zamanda.

Şöyle diyebiliriz o zaman, örneğin bir bakanın istifa etmesinden, görevden alınmasından daha ziyade, o istifanın halkın talebi haline gelmesi daha önemli?

Evet. Hatta bu konuyla ilgili sorunun ortasında şahısların değil bir işleyiş biçiminin, bir sistemin, bir yönetim anlayışının olduğunun ortaya konup anlatılması lazım. Yoksa bir içişleri bakanı gider, diğeri gelir. ‘90’lardan bu yana çok isimler gelmiş geçmiştir ama değişmeyen isimler de hayatımızda varolmaya devam ediyorlar.  Dolayısıyla ortada değişim rüzgarlarını estirecek kadar iyimser bir tablo olduğunu düşünmüyorum.

TOPLUM KESİMLERİ BİRBİRİNDEN NE KADAR İZOLE HALE GETİRİLİRSE KORKU DAHA DA BÜYÜYOR

Belirttiniz, ilk videolarda “acaba sonrakinde ne diyecek” şeklinde magazinsel yanı daha önde bir izleme yaklaşımı varken, muhatapların açıklamaları, Erdoğan’ın “bunlar daha iyi günler” sözü vs. yerini endişeye bıraktı ve korku iklimini yükseltti yorumlarına katılır mısınız?

Türkiye’de insanlar canı burnunda yaşıyorlar zaten şu anda. Çok fazla insan bu korku ikliminden zaten etkileniyor, farklı farklı toplum kesimlerinin çok ciddi sorunları var, bu sorunlar daha da derinleşiyor ve bu kesimler birbirlerinden ne kadar ayrıştırılırsa, ne kadar izole hale getirilirse bu korku daha da büyüyor. Hatta bir felç etkisi yaratıyor. Yaprak kımıldamaz hale geliyor ülkede. Dolayısıyla, dayanışma, yan yana durmaya çalışma çabası, farklı dertleri ortaklaştırarak tabandan bir mücadele inşa etmeye çalışmak önemli görünüyor. Bir de tabii şunu söylememiz lazım: insanlar 1 Kasım 2015 öncesinde olduğu gibi can güvenlikleri tehlikeye girdiğinde, bir tehdit algıladığında en güvenli limanlara sığınmak ister. O kutsal devlet limanı çok anlamlı gelebilir. Ama bugün yaşadığımız Türkiye’de insanlar açlıktan ve pandemiden ölmenin kıyısında yaşıyorlar. Dolayısıyla can güvenliği için devlete sığınmadan önce açlıktan ölmemek gibi bir durum da söz konusu.

MUHALEFET ERDOĞAN’IN STRATEJİSİNİ ÇÖZMÜŞ GÖRÜNÜYOR

Erdoğan başka sorunlarda olduğu gibi, Peker meselesinde de “hedef benim, hedef Türkiye” söylemine başvurdu ve muhalefeti suçladı. Bugün bu ne kadar kullanışlı bir argüman? Erdoğan ortaya çıkan sorunları ve endişeyi nasıl kullanıyor?

Bence hem bu söylemler, hem de genel anlamda otoriterleşmenin dozunu arttırmak, muhalefete daha sert olmak gibi şeyler, aslında Erdoğan’ın gündemi esir alma stratejilerinden biri. Bunun ikili bir etkisi var, birincisi bunu yaptığınızda size karşı olanları sindirebiliyorsanız, bu bir avantaj. Bu olmasa bile karşı tarafı öfkelendirdiğinizde sizin istediğiniz gündemi muhalefetin gündemi haline getirmeyi başarıyorsunuz. Dolayısıyla iki türlü de kazanıyorsunuz. Ama yaklaşık bir yıldır gördüğümüz şey, muhalefetin bu stratejiyi çözmüş olduğu. Kendi gündemini öne çıkarmayı en azından deniyor. Başarabildiği zamanlar oluyor, başaramadığı zamanlar oluyor.

Bunun dışında bir de muhalefetin toplumsal tabanının da buna hazır hale gelmesi gerekiyor. Örnek vermek gerekirse, Garê operasyonuyla ilgili süreçte muhalefet beklendiğinden farklı bir yol izledi, iktidarın söylemlerine eleştirel yaklaşım sergiledi. Bunda CHP ve İYİ Parti’nin seçmen tabanını oluşturan kitlenin beklentilerinin değişmiş olmasının etkili olduğunu düşünüyorum.

PEKER’İN GÜNDEM OLMASINI SAĞLAYAN, GENÇLERİN İLGİSİ

Peker’in devletin kutsallığına helal getirmeme tutumuna okumanız nasıl olur? Peker açıkça (mealen söyleyelim), “bu ifşaatlarımı öyle bir kurarım ki devlet zan altında kalır ama bunu yapmam, devlet kutsaldır!” Yani ifşa ettikleri kriminal suçlarmış veya birilerinin kişisel çıkarlarıymış gibi bir anlatı kuruyor. Bu bir strateji mi, yoksa bir anlaşma uyarınca mı böyle davranıyor?

Bence bir strateji uyarınca böyle davranıyor. Türkiye’de ‘90’larda neler ortaya saçıldı, buna rağmen bugün Mehmet Ağar’ı konuşuyoruz, devletin çeşitli kademeleriyle ilişki içinde görüyoruz. Peker, “o düzenin bugün dışında bırakılmış olsam da, her zaman yerimi korumayı arzu ediyorum, beni geri aldığınızda beni kullanışlı bulduğunuzda ben bu inancın taşıyıcısı olacağım, kutsal devletimizin emrindeyim” mesajını veriyor. Peker öncelikli olarak kendi kişisel çıkarı için bu işi başlattı, bizi bilgilendirmek istediğinden değil. Bir pazarlık içinde kendi gücünü ortaya koyup, o pazarlığın bir parçası olabilmek için bütün bunlara başladı. Birtakım yorumlar bunun kontrolden çıktığını söylüyor, aslında niyeti o değildi vs. deniyor. Onları bilemem, nereye evrileceğini de bilemem. Pazar günü Erdoğan’la yapacağını ilan ettiği videosunu ertelediğini söylüyor. Bu gerçekten bir erteleme midir, yoksa başka bir pazarlığın sonucu mudur, bunların hepsi tartışmalı konular. İzleyip anlamlandırmaya çalışacağız.

Peker neden daha çok gençlere sesleniyor?

Birincisi kullandığı araç nedeniyle bu zaten kaçınılmaz bir şey. Bugün Türkiye’de internete erişimi olan, bu mecraları takip eden, bu yolla gelişmelerden haberdar olan kitle, öncelikle belli bir yaşın altındaki kitle. Dolayısıyla onu izleyen, onunla ilgilenen, onun gündem olmasını sağlayan şey öncelikle onların ilgisi. İkincisi de muhtemelen bu noktaya gelmeden, yani bütün bu ilişkiler ağının dışına itilmeden önceki varoluşuyla, o “reis Sedat Peker” varoluşuyla toplum içinde yaşarken de, kendi çevresinde öncelikle o gençlerin ilgisini çektiğini, o gençlerin bir kısmının onun gibi yürümek, onun yaptığı işlerin bir parçası olmak hayalini kurduğunu gözlemlediği için böyle bir yol izliyor. Bir de, şöyle bir toplumsal gerçeklik var; gençler öfkeli, umutsuz ve arayış içinde. Gençliğin içinde eğitim imkanları kısıtlanmış, maddi olarak kendi ayakları üzerinde durmakta güçlük çeken, fırsatını bulsa bu ülkeden bir an önce gitmek isteyen, ama bir yanıyla da kurtlar vadisi raconlarını çok severek benimseyen bir kesim olduğu da bir gerçek. Peker’in toplumsal tabanı da bu tarif ettiğim kesim.

ÖNCEKİ HABER

Avrasya Tüneli'nde seyir halindeki araçta yangın çıktı

SONRAKİ HABER

Müsilaj Kuzey Ege'ye de bulaştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...