1 Aralık 2012 07:35

Dönüşen gazetecilik ve yeni kavramlar

Esra Arsan*

Önce, gazete nedir sorusuna cevap arayalım. Kağıda basılı gazetenin geleceği konusunda Avrupa’da çok karmaşık bir fotoğraf var. Tüm Avrupa’da kağıda basılı gazete tirajları düşüyor. Gazeteciler işlerini kaybediyor. Alternatif gazetecilik modelleri üzerine çalışılıyor. Yayıncılar, bedava gazete deneyimlerine yöneliyorlar. Format değişiklikleriyle ilgili yüksek beklentiler var. Gazete içerikleri magazinleşiyor. İngiltere ve ABD’de online içeriğin yeni okur kitlesi yaratabildiği -Guardian ve New York Times örneklerinde- gözleniyor. Online pazarda ciddi bir hareketlilik var, ama asıl kriz reklam pastasında. Şu anda online gazetelerden elde edilen kazanç, yüksek kaliteli içerik üretmeye yeterli değil. Bu nedenle, içerik pazarında “crowdsourcing/kalabalıkların gücü”  gibi üretim ve pazarlamaya ilişkin yeni yöntemler deneniyor.  Avrupa’da bu alanda bir başarı hikayesi olarak Schibsted gösteriliyor.

“Crowdsourcing” kavramlarıyla birlikte, gazetecilik alanında neyin, neden haber değeri taşıdığına karar veren “gazetecinin kim olduğu” da sorgulanır hale geliyor. Yeni eşik bekçileri olarak Google, Apple, Amazon, Sony ve Nokia gibi büyük teknoloji devlerini görüyoruz. Artık teknolojiyi üreten, içeriği de üretiyor, ya da tam tersi. Cebimizde, çantamızda taşıdığımız, 7/24 Internete bağlı (tethered device) iphone, ipad gibi cihazlarla bize sürekli, istediğimiz, ilgi duyduğumuz konularda içerik aktaran kişiselleşmiş bir medyadan besleniyoruz (demand media).

Bu kişiye özgü, isteğe bağlı içeriği üreten yeni teknoloji,  twitter, facebook, friendfeed gibi sosyal medyaları da arkasına alarak Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da gördüğümüz sosyal hareketlerde hızlı ve etkili enformasyon devinimiyle konvansiyonel gazeteciliğe meydan okuyor. Geleneksel medya sahipliği yavaş yavaş güç kaybederken, ipod+itunes, iphone+apple store, ipad+kitap+gazete+dergi +oyun+sinema, gibi yeni dijital ortaklıklar ve platformlar kuruluyor. Bugün sadece itunes’un 125 milyon kayıtlı kullanıcısı olduğu düşünülecek olursa, bahsi geçen pazarın ne kadar büyük potansiyeli olduğu daha net anlaşılabilir.

Geçtiğimiz yıl Londra’da düzenlenen, gazeteciliğin geleceğine ilişkin bir konferansta dinlediğim oturumlarda, farklı ülkelerden akademisyenler tarafından geleceğin medyasına ilişkin ilginç sunumlar yapıldı. Konferansa katılan akademisyenlerin ortak görüşü, kağıda basılı gazetelerin yok olmayacağı yönündeydi. Nitekim, Hindistan günümüzde kağıda basılı gazetelerin hâlâ tiraj arttırdığı bir coğrafya ve dünyanın en çok satan gazetesi Hindistan’da yayımlanan Times of India. Konferans katılımcılarından Prof. Daya Thussu’ya göre, Hindistan açısından gazeteciliğin durum kötü değil. Hindistan’da gazetecilik güvenilir bir meslek olma özelliğini koruyor. Benzer bir şekilde, Prof. Kaori Hayashi de Japonya’da kağıda basılı gazete tirajlarının hâlâ yüksek olduğunu söylüyor.

Thussu, küresel habercilik pratiğindeki dönüşümü Hindistan örneğinden yola çıkarak, bir tür “bollywoodizasyon” olarak tanımlıyor. Gazetecilik alanında kamu hizmeti yayıncılığından özel çıkara doğru bir yöneliş var. Medya kuruluşları öncelikle ticari olarak ayakta kalmak, ondan sonra iyi gazetecilik yapmak derdindeler. Medyanın asıl kazancı, eğlence ve spor yayıncılığından geliyor, buradan elde edilen gelir ise haberciliğe aktarılıyor. Haberden para kazanılmayınca, medya yöneticileri sponsorlu veya para ödenmiş içeriğe (paid content) doğru yöneliyorlar. Nitekim, İngiltere’de, İngiliz gazeteci Nick Davies’in isim babası olduğu “churnalism” kavramı bağlamında yapılan tartışmalarda, gazetecilik alanının prestij kaybı konuşuluyor ve piyasa ekonomisinin kamu çıkarına galip geldiği vurgulanıyor. “Churn” İngilizce’de, “çalkalamak, köpürtmek” anlamına geliyor. Davies’e göre asıl amaçları çalıştıkları medyayı satmak, tiraj ya da reytinglerini yükseltmek olan gazeteciler, ilgi çekeceğini düşündükleri haberleri iyiden iyiye abartılı biçimlerde vererek, ulaştıkları tüketilme rakamları aracılığıyla reklam verenleri avlamaya çalışıyorlar.

Davies, günümüzde PR ajansları ve reklam şirketleri tarafından hazırlanan “haber görünümündeki” metinlerin, hiç müdahale edilmeden gazete sayfalarında yer almasını da gazeteciliğin prestij yitirmesinin nedenlerinden biri olarak görüyor. Nitekim, Stephen Russ Mohl’a göre de gazeteciler artık kamu hizmetiyle eklamcılık, tanıtım ve hakla ilişkiler elemanlığı arasında gidip gelen bir kimlik bunalımındalar. Ama, yine de bu zıtlıklardan ortak ve değerli bir ürün çıkartmak durumundalar.

ABD’li Benjamin Bates’e göre, gazeteciliğin özüne ilişkin tüm bu olumsuzluklara karşın  gazetecilik tehlikede değil; sadece gazeteciler şu anda tam olarak ne yaptıklarını bilmiyorlar. Alternatif  pazar arayışları, içerik ve malzemeyi çeşitlendirmek telaşı ve bu içeriği çoklu ortama adapte etmek gibi uğraşlar gazetecileri şaşkınlaştırıyor. Onlar bir yandan kağıda basılı gazeteyi yaşatmak, diğer yandan da gazeteden elde ettikleri kârı arttırmak için yeni yöntemler geliştirmek peşindeler.

Gazete fiyatlarını düşürmek bunlardan biri. Abonelik ağı kurmak ve genişletmek çabaları da bir diğer yöntem. Şu anlaşıldı ki, haber medyası artık sadece haberci değil, aynı zamanda bir dağıtım aracı. Bates’e göre, işte bu noktada haberi farklı gruplar için farklı formatlarda hazırlayacak ve bu hedef kitle için haberi değerli kılacak farklı pazarlama yöntemlerinin bulunması gerekiyor.

Doç. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi

Evrensel'i Takip Et