06 Ocak 2021 23:55

Boğaziçili akademisyen Can Candan: Kabul etmemek boynumuzun borcu

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Can Candan “Bizim seçmediğimiz birini rektör atayamazlar. Yanlışın adını koymak ve bunu kabul etmemek de hepimizin boynunun borcu, değil mi?” dedi.

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Can Candan (Fotoğraf: Christian Bergmann)

Paylaş

Erdi TÜTMEZ
İstanbul

1 Ocak 2021 gece yarısı, 1980’lerin askeri vesayet rejiminden sonra ilk kez Boğaziçi Üniversitesine kurum dışından eski AKP milletvekili aday adayı olan Melih Bulu atandı. Bu atama öğrencilerin ve akademisyenlerin tepkisini çekmeye devam ediyor. Öğrenciler atamanın ardından üniversitede buluşarak ‘Kayyum rektör istemiyoruz’ derken Boğaziçili akademisyenler ise devir teslim töreni sırasında sırtlarını rektörlüğe dönerek atamayı protesto etti. Tartışma yaratan bu atama üniversitelere dönük iktidar müdahalesini bir kez daha gözler önüne serdi. Tartışmaların odağındaki atamayı Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Can Candan ile konuştuk. Candan 2016 yılında Barış Bildirisini imzalayan akademisyenlerden bir tanesiydi. Kendisi her ne kadar ihraç edilmese de yüzlerce akademisyenle birlikte bildiriden dolayı yargılandı. Candan, yargılamaların başından itibaren haftalarca Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde yüzlerce meslektaşı için destekteydi. Candan, Bulu’nun rektör atanmasıyla ilgili “Bizim seçmediğimiz birini rektör atayamazlar. Yanlışın adını koymak ve bunu kabul etmemek de hepimizin boynunun borcu” diyor.

Boğaziçi Üniversitesine AKP’li Melih Bulu’nun rektör olarak atanması büyük tepkilere neden oldu ve tepkiler büyüyerek sürüyor. Siz bu atamayı bir Boğaziçili akademisyen olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Bu atama kabul edilemez. 12 Eylül sonrası hariç, Boğaziçi Üniversitesi rektörü her zaman öğretim üyeleri arasından ve kendi içimizden ve bizim tarafımızdan seçilir. Üniversite senatomuzun 2012 yılında kabul ettiği ilkelerden birinde (Ki bu ilkeler tüm Boğaziçililerin anayasasıdır), bu açık ve nettir: “Üniversitelerde karar alma yetkisinin demokratik yöntemlerle seçilmiş̧ kurullarda ve akademik yöneticilerde olması özerklik için şarttır. Rektör, dekan, enstitü müdürü, yüksekokul müdürü, bölüm başkanı gibi akademik yöneticiler atamayla değil seçimle belirlenmelidir.” Bu sadece Boğaziçi’de değil tüm üniversitelerde akademik özerkliğin, bilimsel özgürlüğün ve demokratik değerlerin olmazsa olmazıdır. Bu yüzden bu atama sadece Boğaziçi’yi değil, tüm Türkiye üniversitelerini ilgilendiren bir meseledir.

Cumhurbaşkanına  rektör atama yetkisi 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından verilmişti. Erdoğan’ın talimatıyla da son bir yılda üniversitelere atanan rektör sayısı da 21’e yükselmiş oldu…

KHK’lerin hukuki olmadığı, demokrasi ile bağdaşmadığı gün gibi ortada. Bu OHAL döneminde dayatılmış olan, antidemokratik bir uygulamadır. Bizim seçmediğimiz birini rektör atayamazlar. Bu fiili durum, hukuki ve demokratik açıdan yanlıştır. Yanlışın adını koymak ve bunu kabul etmemek de hepimizin boynunun borcu, değil mi?

Üniversitelerde son yıllarda yapılan uygulamalarla ciddi tasfiyeler yaşandı. Ve üniversitelere dönük müdahaleler de artarak sürüyor. İktidarın burada verdiği kavga tam olarak ne?

kayyum rektör istemiyoruz

Tarihte her antidemokratik iktidarın yapmaya çabaladığı gibi, her alanda kontrolü eline almak, muhalif sesleri ve kendine biat etmeyenleri susturmak, bezdirmek, cezalandırmaya çalışmak. Barış Akademisyenleri ile de bu yüzden uğraştılar. Yüzlerce arkadaşımız KHK’lerle hukuksuz, haksız bir şekilde işlerinden oldular, hakları ellerinden alındı. AYM’nin ifade özgürlüğümüzün ihlali kararına rağmen hâlâ pasaportları iade edilmeyen, işlerine dönemeyen, hiçbir şekilde kayıpları tazmin edilmeyen yüzlerce arkadaşımız var. Tüm bu saldırılar Türkiye üniversitelerine korkunç zararlar verdi. En vahimi de bunun milyonlarca öğrencinin eğitim hakkına verdiği zarar bence… Gençlerimiz bunu hak etmiyor. En çok da buna içim acıyor.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik atamayla ilgili ‘Cumhurbaşkanımız liyakat kriterleri çerçevesinde bu hocamızı uygun görmüştür. Bir insanın siyasi kimliğinin olması suç değildir. Boğaziçi Üniversitesi şu ya da bu grubun değil, milletimizindir’ dedi. Siz iktidardan gelen bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akademik özgürlüğün ne olup olmadığına, ihlal edilip edilmediğine karar verecek olan her halde biz, yani bu ülkenin özgür ve yetkin akademisyenleri ve öğrencileridir. Bu bağlamda liyakati değerlendirecek olanlar da biziz. Düşünen her insanın tabii ki siyasi kimliği vardır ama konumuz bu değil. Hükümetin görevi akademiye hizmet etmektir, zarar vermek değil, çünkü akademi kamunun, halkın hizmetindedir, herhangi bir siyasi partinin değil. Üniversite kalıcı, siyasiler geçicidir. Boğaziçi Üniversitesi dünden bugüne ortaya çıkan mantar üniversitelerden biri değildir. 150 küsur yıllık bir yüksek öğretim geleneğine sahiptir ve aynı zamanda bir kamu üniversitesidir. Kamuya karşı sorumlulukları ve görevleri vardır ve bunları da layığı ile yerine getirmektedir. Tüm üniversiteler gibi bu sorunluluklarını ve görevlerini icra edebilmesi için de özgür, özerk ve demokratik olmak mecburiyetindedir. Bugünlerde akademisyenleri, öğrencileri, tüm bileşenleri ile Boğaziçi’nden duyulan itiraz ve talepler yıllardır bu ülkede verilen özgür, özerk ve demokratik üniversite mücadelesinin bir parçasıdır. Ve de bu ülkenin bugünü ile olduğu kadar, geleceği ile de ilgilidir, yani hepimizi ilgilendirir.

ÖNCEKİ HABER

Üniversite Öğrencileri: Çıplak arama işkencesine son, gözaltılar serbest bırakılsın

SONRAKİ HABER

ODTÜ öğrencileri: Verşan Kök’ün yapmaya çalıştığını Melih Bulu da yapacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...