20 Kasım 2012 05:58
Tarancı cinayetinde yirmi yıllık örtü
Mehmet Aslanoğlu
TARANCI CİNAYETİ
Bugün 20 Kasım 2012. Namık Tarancı cinayetinin yirminci yılı. Gerçek Dergisi Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı, 20 Kasım 1992’de Diyarbakır’da Hizbullah tetikçisi Mustafa Demir tarafından öldürüldü. 2000 yılında Beykoz operasyonunda sağ yakalanan Hizbullah askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar, Tarancı cinayetinin de içinde olduğu birçok cinayetin emrini İsa Altsoy adlı örgüt yöneticisinden alarak tetikçilere ulaştırdığını 6.Ağır Ceza Mahkemesi’nde kabul etti. Tarancı cinayeti tetikçisi Mustafa Demir müebbet hapis cezasına, Cemal Tutar ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Tutar’ın da aralarında olduğu Hizbullah ana davası sanığı 16 kişi Yargıtay’ın davayı karara bağlamaması sonucu uzun tutukluluk süresi nedeniyle tahliye edildiler. Aralarında Cemal Tutar’ın da bulunduğu birçok sanığın yurt dışı yasağına rağmen ülke dışına kaçtığı tahmin ediliyor. Tutar ise halen Hizbullah’ın internet sitesi ve yakın haber sitelerinde Hizbullah adına demeçler ve talimatlar vermeye devam ediyor.
DEVLET BAĞI SORGULANMADI
2000 yılında başlayan 34 sanıklı Hizbullah ana davası Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 10 yıl sürdü. Hizbullah Ana Davası 2010 yılında karara bağlanmıştı. Mahkeme, 198 silahlı eylem, 156 cinayet, 80 yaralama olayından sorumlu olan, aralarında örgütün askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile şura üyesi Edip Gümüş’ün de bulunduğu 16 sanığı müebbet hapis cezasına çarptırmıştı. Kararda mahkeme heyeti, örgütün devletle olan ilişkisine hiç atıfta bulunmadı. 10 yıl süren davada devlet- Hizbullah ilişkisi üzerine gidilmedi. Kontrgerilla, derin devlet, emniyet ve JİTEM ilişkileri açığa çıkarılmadı. Dönemin OHAL bölge valileri, içişleri bakanları, bölgedeki üst düzey komutanlar ve MGK vb. kurumlarla bağlantıları araştırılmadı, sorgulanmadı.
AKP DÖNEMİNDE TAHLİYE
Yargıtay davayı sonuca bağlamayarak Hizbullah yöneticilerinin yurt dışına kaçmasına zemin hazırladı. AKP hükümeti ise bu tür davalarda tahliyelerin yaşanmasını engellemek için gerekli yasal düzenlemeleri ağırdan aldı. Sonuçta bölgede binlerce cinayetten sorumlu olan ve bunu mahkemede de kabul eden Hizbullah sanıkları 10 yıl hapis yattıktan sonra tahliye edildi.
EMNİYET FİRARİLERİN YAKALANMASI İÇİN NE YAPIYOR?
TARANCI cinayetinin azmettiricilerinden, Hizbullah’ın yeni lideri İsa Altsoy’un, Almanya’da 7 Aralık 2007’de yakalanması Türkiye medyasında şöyle yer bulmuştu: “Türkiye tarafından Kırmızı Bülten ile aranan Altsoy’un dün Almanya’nın İsviçre sınırını geçmek isterken yakalandığı iddia edildi. İddiaya göre dün Almanya’nın İsviçre sınırında yakalanan Altsoy’un sorgulandığı ifade ediliyor. Bu iddia üzerine harekete geçen Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığı resmi yazı ile konuyla ilgili Almanya’dan bilgi istedi. Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, Altsoy’un yakalandığı yönündeki bilginin teyit edilmesinin ardından iade prosedürünün başlatılacağını ifade etti.” Basında yer alan bu haberlere rağmen İsa Altsoy yakalanmadı. Hizbullah ana davasında tahliye edilen Hizbullah yöneticilerinin yurt dışına kaçmaları emrinin de İsa Altsoy’dan geldiği ifade edilmişti. Ancak Altsoy ve diğer Hizbullah yöneticilerinin yakalanması için Emniyet’in nasıl bir çaba içinde olduğu bilinmiyor.
DAVA SÜRECİ BİZDEN GİZLENDİ
Derman Tarancı (Namık Tarancı’nın eşi): Ne Namık cinayetinin tetikçisi Mustafa Demir’in davasında ne de cinayetin talimatını verdiğini kabul eden Cemal Tutar’ın mahkemesinde devletin, eşi olarak ne bana ne de ailesine haber vermeden bu yargılamayı yapması tam bir skandal. Davanın savcısı ve mahkeme heyeti bu konuda anayasal suç işlemiştir. Namık Tarancı gibi kamuya mal olmuş bir davada yargılamanın ailesi ve yakınları olmadan yapılması, ardından uzun tutukluluk süresi gerekçesiyle tahliye edilmeleri, yurt dışına kaçmaları cinayetin işlendiği dönemde de, AKP’nin iktidarda olduğu bugün de korunduklarının bir göstergesidir. Cinayeti kabul etmelerine, delillerin ortada olmasına rağmen bunların yurtdışına kaçışları AKP döneminde organize edildi. 3 yıl önce Meclis İnsan Hakları Komisyonu ve TBMM başkan yardımcısına dosyalar sunduk. Bu davanın üzerine gidilmesi, tüm yönleriyle açığa çıkarılmasını istedik. Bize TBMM’ye güvenilmesi gerektiğini bu cinayetlerin aydınlatılması için çaba harcayacaklarını söylediler. Ama bugün bu cinayetin sorumluları yurt dışında serbestçe geziyor. Bu tablo da bize 90’lı yıllardaki devlet zihniyetinin bugünkü AKP döneminde de sürdüğünü gösteriyor. Oysa Hizbullah davasında sadece örgüt yöneticileri değil dönemin başbakanı, içişleri bakanı, OHAL valisi, emniyet müdürü de yargılanmalıydı. Bu konuda da hiçbir gelişme yok.
DEVLET VE HİZBULLAH İLİŞKİSİ
23 Mart 2007 tarihli Zaman gazetesine konuşan dönemin OHAL Valilerinden Hayri Kozakçıoğlu, devletin Hizbullah’a sempatiyle baktığını, JİTEM, MİT ve Emniyet’in Hizbullah ile istihbarat paylaşımı yaptığını itiraf ederek “Bu, gayet doğal bir durum. Eğer Hizbullah PKK’nın yerlerini tespit konusunda bir adım öndeyse, onlardan istihbarat alınmasında bir sorun yok” diyordu. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ise 16 Ocak 2012 tarihli Aksiyon dergisine verdiği röportajda “Şimdi faili meçhul cinayetler deniyor ya, faili meçhul cinayetlerin bir bölümü bu Hizbullah’ın cinayetleri idi. Hizbullah’ın cinayetlerini nereden tanıyorduk, biliyorduk? Bir kurşun atıyor. Başına geliyor kurşun, ölüyor. Orada şunu söylerlerse, hani iti ite kırdırmak diye bir tabir var. Uymaz buna; ama şu şey yapılabilir burada. Bu Hizbullah ve PKK çatışması şey görüldü. Yani müsamaha gördü, denirse onda bir anlam olabilir.”
Hizbullah ise “huseynisevda” adlı internet sitesinde Said Gabari imzasıyla “Rejim’in Hizbullahi harekete karşı derinden mücadelesinin karanlık ve kirli perdeleri” başlığı altında 20 bölümde yayınladıkları makalelerde Devlet-Hizbullah ilişkisini örgüte sokulmuş ajanların mariefeti olarak gösteriyordu. 90’lı yıllarda örgütün işlediği siyasal cinayetlerin, örgüt hücrelerine sızan, JİTEM, MİT ve Emniyet elemanlarının yönlendirmesiyle PKK-Hizbullah çatışmasını körüklemek için işlendiğini iddia ederken, devletin Hizbullah’ı ajan sokarak yönlendirdiği de kabul ediliyordu.
YAKALANMAZSA CEZASI DÜŞECEK
Avukat Yıldız İmrek: Ailenin davadan haberi olmaması çok büyük bir hukuksuzluk. Ölenin yakınlarına davanın haber verilmesi lazımdı. Şikayetçi olup olmadıkları, davaya katılıp katılmayacaklarına dair bilgilendirilmeliydi. Ailenin de toplayacakları delilleri vardı mutlaka. Tetikçi Mustafa Demir’in bu kadar cinayete rağmen iyi halden ağırlaştırılmış değil de müebbet verilmesi de normal değil. Cemal Tutar ise yakalanamazsa cezası zamanaşımından düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Dönemin yetkililerinin siyasi taktiği olduğu biliniyor. Hizbullah cinayetleri devletin infaz taktiklerinden biri. Taşeron olarak kullandırıldığı o dönemin yetkililerin demeçlerine yansımıştı. O dönemin yetkilileri de yargılanmalı. En azından hakikat komisyonları kurarak buradaki sorumluluklarının açığa çıkarılması gerekir. Tarancı davası da, Hizbullah ana davası da, Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi cinayette sorumluluğu olan devlet yetkililerinin sorumlulukları yargı yoluyla kapatıldı. (Diyarbakır/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et