13 Ağustos 2020 00:13

Doç. Dr. Hakan Güneş: Rusya, Belarus’ta bir ayar verme işine girişti

"Şu andaki gelişmeler tabii ki yeni, ama görünen Rus oligarklarının Belarus’a bir ayar vermesi, Belarus’u Rus kapitalizmine, Rus oligarklarının sahasına daha fazla açma girişimi var."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Coğrafi olarak Avrupa’nın etki alanıyla Rusya arasında bulunan 10 milyon nüfuslu küçük bir ülke olan Belarus (Beyaz Rusya) son cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yaşanan iktidar baskısı ve kitlesel muhalefet gösterileriyle dünya gündemine girdi.
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Hakan Güneş ile ülkede yaşananların siyasi ve ekonomik arka planını Evrensel’e anlattı.

Lukaşenko’nun göreceli sosyal devletçi tutumunun “sosyalizm” ile karıştırılmaması uyarısı yapan ve ülkenin “Oligarkları olan kapitalist bir ülke” olduğunun altını çizen Güneş, “Bu tür baskıcı rejimlerde ya aşağıdan güçlü bir işçi hareketi, halk hareketi birikir ve bu devrimci bir tarzla patlar ya da iktidar blokundaki çatırdamalar bu tür süreçleri ortaya çıkarır. Burada olan ikincisi” dedi. 

"Şu andaki gelişmeler tabii ki yeni ama görünen Rus oligarklarının Belarus’a bir ayar vermesi; Belarus’u Rus kapitalizmine, Rus oligarklarının sahasına daha fazla açma girişimi var" diyen Güneş, bunun Belarus-Rusya ittifakının sona erdiği olarak anlaşılmaması gerektiğini belirtti: "Belarus-Rusya ittifakı esas itibariyle devam ediyor. Burada bir bilek güreşi ve Rusya’nın bir ayar verme işine girmesi söz konusu. Rusya’dan daha hızlı ve açık direktif alabilecek ve ama en önemlisi Rus pazarlarına daha açılmış bir Belarus istiyor bazı kesimler."  

Avrupa’nın pozisyonundan Erdoğan’ın tebriğine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtlayan Güneş, ülkedeki Lukaşenko karşıtı sol muhalefet hakkında da bilgi verdi.

TİHANOVSKAYA’NIN GİDİŞİNİN, İNSANİ VE SİYASİ YÖNÜ VAR

Son gelişme ile başlayalım. İki gün önce seçimleri aslında kendisinin kazandığını ilan eden muhalefetin adayı, protestolar devam ederken ülkeyi terk etti. Önce kaçtığı gibi bir hava vardı ancak yayınladığı videoların ardından terk etmeye zorlandığı gibi bir atmosfer oluştu. Siz nasıl yorumluyorsunuz bu gelişmeyi?

Son tahlilde kaçtı. Çünkü bu tehditler zaten vardı ve buna karşı insanları mobilize olmaya çağırmıştı Svetlana Tihanovskaya ve bu sözünün arkasında duramadı. Bu bakımdan siyaseten yaptığı şeyin adı kaçmaktır. Ancak bir insan olarak; çocuklarını ve kendisini düşünen bir insan olarak yaptığı şeyi anlamamak da mümkün değil. Sınır dışı edilmedi ancak çıkabilmesi karşılığında Lukeşenko’nun arzu ettiği türden bir metni okuduğunu da görüyoruz. Litvanya’da kendi serbest iradesiyle yayımladığı videodan önce havalimanında yapmış olduğu açıklamada, çıkışına izin verilmesi karşılığında olduğu anlaşılan, protestolara son verilmesini talep ettiği bir metni okuyor. Sonuç olarak bu durumun insani yanını ve siyasi yanını ayırarak düşünmekte yarar var.

SOSYALİST EKONOMİ İLE DEVLETÇİLİK KARIŞTIRILMAMALI

Belarus çok sık gündemimize giren bir ülke değildi. Lukaşenko'nun 26 yıllık iktidarının temel özellikleri nedir ve bu iktidarın bu kadar uzun sürmesini sağlayan siyasi ve sosyal müttefiklikler nelerdi? 

Sadece Türkiye’de değil dünyada da çok az bilinen bir ülke. Bu biraz kapalı olmasıyla ama ikinci olarak “perifede” olmasından kaynaklı. Gelişmeler dünya açısından da yeni öğrenilen, takip edilen gelişmeler. Böyle olunca da ortada klişeler dolaştı. Bu klişelerin bir kısmı, devletçilikle sosyalistliği karıştıran bir cenah tarafından yaratıldı. Bunlara göre Beyaz Rusya neredeyse sosyalist bir ekonomik model sürdürüyor; ya da “adeta bir halk cumhuriyeti gibi” bir ekonomiye sahip. Bu Türkiye’de de çok dolaşıma girdi sol çevrelerde. Bu, gerçeği doğru biçimde yansıtmıyor. Doğru olan kısmı şu: Belarus, eski Sovyet cumhuriyetleri içerisinde sanayi altyapısını hemen özelleştirmeye gitmemiş bir ülke. Kapitalizme geçiş reformlarını biraz ağırdan almış, sanayi altyapısını talan etmemiş ve ettirmemiş bir ülke. Bu bakımdan önemli. İkincisi, sosyal devlet olma noktasından bakarsak; Belarus, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında bu ünvanı en hak eden ülke. Finlandiya, İsveç gibi Kuzey’in sosyal demokrat modelleriyle kıyaslandığında ise epey geride. Dolayısıyla burası ne Finlandiya ne de Küba. Belki tırnak içinde “otoriter Finlandiya” gibi bir kavramı kullanabiliriz.

Şimdi bu kısmı toparlayayım. Burada Sovyet döneminden kalan bir tarım ve sanayi altyapısı korunmuş ve hatta bir miktar geliştirilmiş. Bu, ülkenin ekonomik gücü açısından ve halkın refahı açısından önemli. İki, burada emekliler, dejavantajlı gruplar ve işçi hakları gibi haklar, diğer eski Sovyet ülkelerine oranla çok daha ileri durumda. Bu da, hem diktatörlükle yöneten hem de ülkerini oligarklar kapitalizmine açan diğer liderler açısından kaygı verici unsur oldu. Bunlar Lukaşenko’nun olumlu yanları. Fakat bunun sınırları konusunda çoğunlukla kamuoyunda eksiklikler var.

LUKAŞENKO, SOLU HER ZAMAN BASTIRMIŞTIR

Lukeşenko, ülkesinde iktidara gelirken de, kendisi Sovyetler Birliği Komünist Parti içindeyken de sol kanata karşı duranlardan biriydi ve ülkesindeki milliyetçi, özgürlükçü-tırnak içinde kullanıyorum bunları- retorikle iktidara gelen birisi ve solu her zaman bastırdı.

İkincisi, evet, ağır bir özelleştirme ve ağır bir kapitalizme geçiş yaşadı ama sonuç olarak Belarus bir kapitalist ülkedir. Buradaki sendikacılar, Lukeşenko ile uyumlu olmayan sol parti sözcüleri, özellikle son yıllarda Lukaşenko’nun da bir neoliberalizasyon politikası geliştirdiğini söylüyorlar ve bunu eleştiriyorlar. Emeklilik yaşının kadın ve erkekler için Türkiye’deki yaşa yaklaşmış olması en çok eleştirilen son yasalardan bir tanesi. Yine, işsizler için bile vergi getirilmesi ve kamu hizmetlerinden alınan ücretlerin artırılması.. Dolayısıyla burada da bir neoliberalizasyon olduğunu söylüyor ve buna karşı da mücadele ediyorlar.

Bu işin sosyal yanı.

Konunun diğer tarafı özgürlükler. Bu bakımdan ise 15 cumhuriyet içerisinde eksi kutupta, yani daha baskıcı olanlar arasında yer alıyor. Bir Türkmenistan kadar değil, belki bir Özbekistan kadar da değil ama buna yakın.

Ben Evrensel okurları için tekrar altını çizmek isterim, burası Küba falan değil. İlla bir yere benzetilecekse Çin’e benzetilsin. Burası sosyalist bir ülke değil, burada da belli bir oligark kesim ülkenin kaynaklarını sömürüyor.

BELARUS İKTİDAR BLOKU İÇİNDE ÇATIRDAMALAR VAR

Anlattıklarınız doğrultusunda; ekonomik bakımdan neoliberalizasyona yönelim ve özgürlüklerin baskılanmasının çakışması mı iktidar mücadelesini keskinleştiren bir bu son süreci ortaya çıkardı?

Neden bu süreç yaşandı; bu tür baskıcı rejimlerde ya aşağıdan güçlü bir işçi hareketi, halk hareketi birikir ve bu devrimci bir tarzla patlar ya da iktidar blokundaki çatırdamalar bu tür süreçleri ortaya çıkarır. Burada olan ikincisi. İktidar bloku içindeki çatırdamalar.

Üç popüler kadının oluşturduğu ve Svetlana Tihanovskaya’nın adaylığı arkasında birleşen muhalefete dikkat edersek, buradaki iki figürün Rusya’ya yakın olduğunu görürüz. Tihanovskaya ve eşi daha tipik liberal-batıcı ama Rus yanlısı gözden düşmüş iş adamları, Belarus oligarklarıyla da birlikte faaliyetleri var.

Muhalif liderlerden Valery Tsepkalo, Eski Belarus ABD Büyükelçisi ve diğeri de Rus Gazprombank’ın genel müdürü. Yani muhalefet liderliğinin üçte biri Batı yanlısı liberal, üçte ikisi Rusya yanlısı liberal. Burada liberal kelimesini iktisadi liberalizm olarak anlamak lazım; yani özetle devletin ekonomide minimum rol alması ve ekonominin piyasanın yönetimine bırakılması. Bu bakımından son dönemde öne çıkan, yine tırnak içinde “ana muhalefet”-başka muhalefet grupları da var- daha liberal bir ekonomik modeli temsil ediyor. Ama görünen mücadele ekonomik tartışmalar üzerinden yürümüyor; asıl mücadele çok basit iki talep üzerinden yürüyor: Siyasi tutsakların bırakılması ve serbest seçimlerin yapılması.

Seçime giderken aday adayları ve adaylar tutuklanmaya başlayınca burada da halk, ki biliyorsunuz bazı hareketler spontan da gelişir çünkü özgürlüklerin baskılanması karşısında bir şeyler de birikmiştir. Belarus halkı iyi kötü bir refaha sahip bir halk ama 26 yıldır baskı, kontrol ve korku içinde yaşamaktan da bıkmış bir halk; bu süreç içinde de bu duruma sesini yükselten adaylar etrafında birleşti. Lukaşenko’nun buna kısmen izin vermiş olması da olayların gelişiminde önemli bir faktör, ikinci faktör, asıl faktör, Rusya’nın demin bahsettiğim isimler aracılığıyla bu muhalefet blokuna dolaylı destek veriyor olması. Bu çok açık bir şey değildi ama bu noktada tablo giderek netleşiyor. Sözünü ettiğimiz kişiler Rusya’ya kaçtı.

BELARUS-RUSYA İTTİFAKI SÜRÜYOR AMA YARA ALDI

Aslında Lukaşenko, Rusya yönetiminin müttefiki görünüyordu, artık öyle olmadığı sonucunu mu çıkarıyoruz buradan?

Hayır, hâlâ Rusya müttefiki. Belarus-Rusya ittifakı esas itibariyle devam ediyor. Fakat çok önemli bir yara aldığını söyleyebiliriz. Burada bir bilek güreşi ve Rusya’nın bir ayar verme işine girmesi söz konusu. Ya buradan geri adım atacak, ya da bu önümüzdeki dönemde tekrar tekrar ortaya çıkacak ve o zaman çatlak derinleşecek. Fakat şu andaki haliyle bu onarılabilecek seviyede. Geri kalanını önümüzdeki günler gösterecek.

Burada aralarındaki anlaşmazlık ne? Rusya-Belarus ortaklığının daha yüksek seviyeye çıkarılması isteniyor. Rusya’da Putin’le uyumlu oligarklar -Rus oligarkı deyince doğal kaynakların ihracatına dayalı zenginleşmiş kesimleri anlamak lazım- Belarus’ta hâlâ devlet mülkiyetinde bulunan birçok sanayi kuruluşunu ve tarım işletmesini hızlıca ve ucuz şekilde kapatmak, bunların üstüne çöreklenmek, el koymak istiyorlar. Bunlar, Lukaşenko gibi yine Rusya yanlısı ama Belarus’un sosyal devletçi yanlarını sürdüren bir iktidar istemiyorlar; Rusya’dan daha hızlı ve açık direktif alabilecek ve ama en önemlisi Rus pazarlarına daha açılmış bir Belarus istiyor bazı kesimler.

Peki Putin bunu bir devlet politikası haline getirdi mi? Bana kalırsa bu kısmı tartışılır. Putin’in yönettiği büyük Rusya devlet makinesi içinde bir eğilim de olabilir, bunu zaman gösterecek. Ama bu süreç Lukaşenko’nun her zamankinden daha tedirgin davranmasına neden oldu. Rusya devletleri basını da Belarus seçimini bugüne kadar yansıttığı gibi yansıtmadı, BBC gibi yansıttı; örneğin okuyucularına EuroMaydan’ı anlattığı gibi anlatmadı.

Şu andaki gelişmeler tabii ki yeni, ama görünen Rus oligarklarının Belarus’a bir ayar vermesi, Belarus’u Rus kapitalizmine, Rus oligarklarının sahasına daha fazla açma girişimi.

BELARUS’TA LUKAŞENKO VE NEOLİBERALİZM KARŞITI BİR SOL MEVCUT

Peki değindiğiniz “sol muhalefet”ten bahsetmek istiyorum. Sol muhalefet tüm bu yaşananların neresinde?

Belarus’ta sol muhalefet iki türlü özetlenebilir. Yeşil bir hareket var, sosyal demokrat isimli gruplar var ve komünist isimli gruplar var. Bunların her birinin iki versiyonu var. “Majestelerinin komünisti ya da sosyal demokratı” gibi Lukaşenko yanlısı ve karşıtı olarak ikiye bölünmüş durumdalar. Ayrı ayrı partileri var, isimleri tek tek belirtmeye gerek yok.

Lukaşenko yanlısı gruplar zaten sürece pek bir şey söylemediler, “Kapitalizme de karşıyız ama emperyalizmin de oyununa gelmemek lazım” gibi bazı laflar gevelediler. Lukaşenko’ya dair tek bir kelime etmediler.

Fakat Lukaşenko karşıtı; emeklilik yasasına karşı çıkanlar, özelleştirmeye karşı çıkanlar; yani liberal sol olmayanlar, örneğin Lukaşenko karşıtı komünistler, çok büyük değiller ama sokak mücadelesi veren gruplar. Aynı zamanda Rus emperyalizmi kavramını kullanıyorlar. Putin’in Belarus politikasını, tıpkı diğer Batı emperyalistlerin yaptığı gibi, emperyalistçe buluyorlar.

Eski Sovyet ülkelerindeki sol örgütler açısından Rusya’yı emperyalist olarak tanımlamak önemli bir ayrım noktası…

Evet, çok önemli. Ayrıca devletçilikle sosyalizminin karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyorlar. “Belli bir sosyal devletçilikten söz edilebilir ama burası kapitalizm, oligarklar, burjuvazi ve bunları temsil eden Lukaşenko tarafından yönetiliyor” diyorlar. Baskı politikalarını da kabul etmiyorlar.

Örneğin bu gruplar, baskı nedeniyle miting yapamıyorlar, kampanya yürütemiyorlar, 1 Mayısları kolay kolay kutlayamıyorlar; bunları kutlayacakları zaman gösteri yeri için para ödemeleri gerekiyor. Bu grupların kendilerinden aldığım bilgiler bu yönde. Yasalara göre, “sSizi koruyacak polisin” ve orada bulunması gereken ambulansın ücretini ödeyip öyle miting yapabildiklerini söylüyorlar. Böyle şartlar altındalar. Bu gruplar “Bu seçim bir tiyatrodur” diyerek seçim sürecinden de çekilmişlerdi.

Peki bu gruplar tabanda, Belarus işçi ve emekçi kitleleri içinde örgütlüler mi; kitle güçleri var mı?

Tabi, örgütlü kesimler bunlar. Bir Lukaşenko’cu Belarus Komünist Partisi var. İsimlerini “Belarus Solu: Adil Bir Dünya” diye çevirebileceğimiz grup ise Lukaşenko karşıtı. Marksist Leninist bir programı var. Proletarya diktatörlüğünü savunuyor ve özgürlükçü.

Bu sol, sözünü ettiğimiz bu öne çıkan muhalefeti de kesinlikle neoliberal buluyor; “bunların bir kısmı Rusya yanlısı, bir kısmı Batı yanlısı; kapitalist, neoliberalleştirmeci liberallerdir” diyorlar, bu muhalefeti de gerçek bir muhalefet olarak görmüyorlar ve karşılar. 

Diğeri ise aslında adı komünist ama proletarya diktatörlüğünü savunmayan, baskıcı bir sosyal demokrat programı var.

Öte yandan Yeşiller ve sosyal demokratlar da var. Onların da iki versiyonu bulunuyor; Lukaşenko’cu sosyal demokrat parti sağ sosyal demokrat bir partidir. Ama sosyal demokrat çeşitli başka eğilimler de var. Bunlar hem liberal politikalara daha sıcak bakıyorlar ama Lukaşenko’nun baskıcılığına da karşılar.

RUS VE BATI OLİGARKLARINI TEMSİL EDENLER YAN YANA DÜŞTÜ

Avrupa’nın rolüne de değinmek istiyorum; daha önce bir röportajınızda Avrupa’nın bu süreçteki rolünün bekleneceği boyutta olmadığını söylemiştiniz… Nedir Avrupa’nın pozisyonu Belaus’taki bu süreçte?

Şunu kastediyorum. Genellikle tür olaylarda “renkli devrimler”de olduğu gibi Avrupa’nın çeşitli araçlarla sürece müdahale ettiğine tanık olduk. Burada tam öyle olmadı. Çünkü Avrupa’nın buraya sızma, girme olanakları oldukça kısıtlı. Ama siyasi mesajlarla, çeşitli dışişleri bakanlarının, devlet bakanlarının çeşitli açıklamalarıyla muhalefete destek verdiklerini elbette görüyoruz. Avrupa’nın düşünüldüğü kadar etkisi yok derken Rusya’ya dikkat çekmek istedim. Bu kez farklı olan o. İlginç bir şekilde burada bir korelasyon var; eş güdüm demeyelim buna ama yan yana düşme hali var; Rus oligarklarıyla Batılı oligarkları temsil eden siyasal rejimlerin yan yana düşme hali elbette spontan, kendiliğinden bir yana düşmedir, bunların aralarında çok önemli çelişkiler olduğunu biliyoruz. 

Tabi Batı, Lukeşonko’nun elbette gitmesini ister ve yerine gelecek rejimin de daha Batı ile olabildiğince uyumlu olması için; Batı yanlısı ya da neoliberalizm yanlısı olanların güç kazanması gibi bir yaklaşım sergiliyor.

ERDOĞAN’IN MANTIĞI AÇISINDAN,
LUKAŞENKO’YU TANIMASINDA BİR GARİPLİK YOK

Söyleşi öncesi Belarus’taki son gelişmelere bakarken devletin haber ajansı AA’nın bu ülkedeki gösteriler için oldukça sık şekilde “izinsiz gösteriler” tabirini kullanması dikkatimi çekti. Bu kavramı her ülkedeki gösteriler için kullanmıyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan da Lukaşenko’yu tebrik eden liderlerden oldu… Bu bir diplomatik nezaket gereği denebilir mi, yoksa Belarus’a dair özel bir tutum var mı? Sizin gözlemleriniz neledir bu konuda?

Lukaşenko’yu destekleyen ülkeler listesinde Türkiye’yi sayamayız. Erdoğan şu an ABD ve Rusya arasında zor ve zikzaklı bir denge oluşturarak kendi rolünü güçlendirmeye çalışıyor ve  kendisi için yaşamsal olmayan konularda da bu iki şeye bakarak çoğu zaman karar veriyor. Burası ABD’nin çok sert müdahale ettiği bir yer değil, Rusya hem Lukeşenko’yu destekliyor ama hem de bu olaylarla onu frenliyor. Bu tablo içinde Türkiye’nin, Lukaşenko’yu hızlı sayılacak bir biçimde tanımasında bir gariplik yok, Erdoğan’ın mantığı açısından. Öte yandan tekstil başta olmak üzere belli ölçülerde Türk yatırımları da var orada. Eğer videoları izlediyseniz olayların hepsinin çeşitli Türk giyim mağazaları önünde gerçekleştiğini farketmişsinizdir.

Üçüncü nokta olarak sizin söylediğiniz nokta önemli. Anadolu Ajansı’nın kullanmış olduğu dil genel olarak düzen karşıtlığının terörizm olarak ifade edilmesi gibi yöntem kullanılıyor. Eğer bunlar İhvancı değilse, Müslüman ülkelerden birinde daha seküler bir lidere karşı değilse hiç problemsiz bunlara düzen bozucu diyebiliriz genel şablonu kullanılıyor. Ancak örneğin İhvancıların içinde olduğu bir süreç olursa bu kez “diktatörlük” diye atıyorlar manşeti. Devlet kurumlarının böyle bir şablon izlediğini söyleyebilirim. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

404 yurttaştan "101 Aksaçlı"ya destek: Geniş demokrasi platformu oluşturalım

SONRAKİ HABER

Ankara'da kadınların eyleminde gözaltına alınan 33 kadın serbest

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa