05 Ağustos 2020 00:00

Kadının 18 yılı

Bu ülkede kadının adını bizler mücadelemizle gerçek anlamda duyuruyoruz, duyuracağız. Bizler on yıllardır mücadele ederek haklarımızı almaktan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.

Fotoğraf: Pngtree

Paylaş

Cemre KAVALA 

Kocaeli

AKP hükümeti 18 yıllık iktidarları boyunca kadına ve çocuğa yönelik söylemleri ve politikaları ile kadın ve çocuğa dair gerici tutumunu ortaya koydu. Şimdi de İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye'nin imzasının çekilmesini tartışmakta. Bunun birlikte 6284 sayılı yasa da tehdit altında. Şimdi dönüp 18 yıl boyunca kadın ve çocuğa dair ne noktaya geldik diye dönüp bakmak bugün açısından önemli bir yerde durmakta.  

SÖYLENEN SÖZLER RASTGELE DEĞİL

18 yıl boyunca kadınlar evde, sokakta, üniversitede, lisede, iş yerinde, yaşamın her alanında artan baskıyla yüz yüze bırakıldı.

2019 yılında Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesini kaldırdı. Bu belgenin kaldırılmasıyla beraber akademide cinsiyetçilik her geçen gün artan bir noktaya geldi. Tutum belgesinin kaldırılmasıyla erkek akademisyenlerin kadın öğrencilere “Zaten evleneceksiniz, yormayın kendinizi”, “Cerrahlık, mühendislik, savcılık, hakimlik erkek işidir” demesinin, televizyonlarda “13-17 yaş arası süper kadın, bu yaşlarda çok muazzam rejenerasyon kabiliyeti var. Vücudu mükemmel falan. Yani bu yaş ilk çocuğu doğurmak için ideal bir yaş olarak belirlenmiş” şeklinde açıklama yapmalarının önünde bir engel olmadığını bilerek kadınlara yönelik özgürce konuşma hakkını bulabildiği bir dönemi getirmiş oldu. Akademisyenlerin bu söylemleri iktidarın tepkisini çekmekten öte dururken genç kadınlar okul yaşamlarında çalışmak zorunda kaldığı iş yerinde, yaşadığı şehirde, bulunduğu kampüs içinde artan tacizlerle karşı karşıya kalıyor. Yaşanan taciz karşısında alınan tepki de akademisyenlerin söylemlerinden öteye gitmeyen bir noktada. Duyduğumuz bu sözler öyle rastgele, bir anda söylenen şeyler değil. 2013 yılında AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bir televizyon programındaki kadın sunucunun kıyafetini “Dün bir kanaldaki yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” sözleriyle eleştirmişti. Arkasından sunucu işten çıkarılmıştı. Hüseyin Çelik’ten cesaret alanlar da bir kadın şiddete, tacize uğradığında hatta öldürüldüğünde bile “O saatte dışarıda olmasaydı”, “O erkeğin arabasına binmeseydi”, “Bağ evine o adamla gitmeseydi” cümlelerini kullanmakta herhangi bir çekince görmez oldular.

EĞİTİMDEKİ DEĞİŞİKLİK OLANAKLARI DARLAŞTIRDI

Akademide yaşanan cinsiyetçiliğin ilköğretim ve liselere yansıması da pek farklı olmadı. 2012-2013 eğitim öğretim döneminde başlayan 4+4+4 eğitim sistemi çocuklar arasında eğitimde eşitsizliğe neden oldu. 2017 yılında Eğitim-sen'in bu eğitim sistemine dair açıkladığı raporda özel okullara ve imam hatiplere giden öğrenci sayısının artışı bu eşitsizliği ortaya koyuyor.* Bu eşitsizlikten en çok etkilenenler de kız çocuklar oldular. Eğitimin son 4 yılında açık öğretime geçiş yapılabilmesi kız çocukların örgün eğitime devamında ciddi sorunlara neden oldu. Zaten kız çocukları için eğitim olanaklarının dar imkanlara sahip olması, açık öğretimin yarattığı boşluk ile erken yaşta evliliklerin önünü açmış oldu. Eğitim sistemindeki değişiklik ile açtıkları yolu 2016 yılından itibaren ısıtıp ısıtıp önümüze koymaya çalıştıkları cinsel istismar affı ile devam ettirmeye çalışıyorlar. Her seferinde kadınların tepkileri ile geri çektikleri tasarıyı pandemiyi fırsat bilerek tekrar gündeme getiren iktidar yine kadınların tepkisi ile karşı karşıya kaldı. Tüm bunlarla beraber 18 yılda ilkokuldan akademiye eğitim hayatının her anında cinsiyetçilikle, tacizle, evlendirilme riskiyle karşı karşıya kalan yine kadınlar oldu. 

EĞİTİMLE SINIRLI DEĞİL

Kadınlara yönelik baskı ve şiddet eğitim alanıyla sınırla kalan bir noktada değil. Cinsiyetinden dolayı dayatılan toplumsal rollerden ötürü kadınların ev işi yapması, çocuk bakması gerek düşüncesi onların iş hayatında ucuz emek olarak görülmesine neden oluyor. Okul bittikten sonra başlayan geçim kaygısı kadınları ağır koşullar altında çalışmaya itiyor. Okulunu bitiren, iş hayatına giren kadınlar da bu sefer patronla karşı karşıya geliyor. Erkeklerle aynı iş kolunda, aynı fabrikada, aynı süreyle çalışan, aynı işi yapan kadınlar aynı ücreti almıyor. Kriz anında, işten çıkarma yapılacağı zaman ilk vazgeçilen kadın işçiler oluyor. Evde parça başı iş yapan, fabrikalarda atölyelerde gündelik işlerde esnek zamanlı olarak çalışan kadınlar işçi olarak bilerek sayılmıyor. İş yerlerinde baskıya, mobbinge, işten atma tehdidiyle sindirilmeye çalışanlar her zaman kadınlar oluyor. İktidar tüm bunları görmezden geliyor. 2017 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan “İşsizliğin çift hanelerde olmasının sorumlusu kadınlar ve gençlerdir” diyerek patronların kadınların emeğini daha çok yok saymasına daha çok göz yummuş oldu. Cumhurbaşkanının bu sözünün karşılığını pandemi döneminde somut olarak gördük. Ücretsiz izne çıkarılan, evden çalışmaya gönderilerek esnek çalışmanın bir parçası haline gelenler ilk kadınlar oldular. DİSK-AR’ın haziran ayında yayınladığı bir raporda iş başında olan kadınların sayısının son bir yıl içinde yüzde 21 azaldığını gösteren verisi de kadın emeğinin ilk vazgeçilen olduğunu gösteriyor.**

KADINLAR DAHA ÇOK EVE KAPANDI

2009 yılında Çevre ve Orman Bakanı olan Veysel Eroğlu gittiği bir açılışta kendisinden iş isteyen kadınlara “Evdeki işler yetmiyor mu?​” cevabını vermişti. Bugün bu cevabın ne anlama geldiğini daha somut görüyoruz. AKP hükümeti 18 yıllık iktidarında kadın istihdamının arttırılmasını gündeme her getirdiğinde kadınları eve daha çok kapatır oldu. Kamusal olarak sunulması gereken yaşlı-hasta-çocuk bakım hizmetleri kadınların üstüne yıkılarak “kadın istihdamını arttırmış” oldular. Kadının ev içindeki yükü arttıran bu uygulamalar AKP'nin kadına aile içinde biçtiği rolü pekiştirmenin bir seçeneği oldu. O gün ev işleri yetmiyor mu cevabını verdikleri kadınların sırtına yükledikleri bakım hizmetlerinin karşılı ise ay sonunu getirmeye zor yetecek miktarlar. Böylelikle hem kadın istihdamını arttırmış gösterdiler hem de kadınlara biçtikleri aile içi rolü de yerine getirmiş oldular.

Kadınlar 18 yıl boyunca her gün yeni bir söylem ve politikayla karşı karşıya kaldılar. Fıtrat gereği erkekle eşit olmayan kadının bir kadın olarak susması gerektiği söylendi. Otobüste giydiği kıyafet yüzünden şiddete uğradığında kadınlar için pembe otobüsler yapılsın dediler. Yan yana geldikleri, birlikte öğrendikleri dernekler OHAL bahane edilerek kapatıldı. Hayır dediği için, kendi hayatına dair karar almak istediği için öldürüldüğünde “o erkekle orada o saatte olmasaydı” dediler. Eşinden şiddet gördüğü için eşini şikâyet ettiğinde “aile için olur öyle şeyler” diyerek aynı eve geri gönderildiler, ölüm riskiyle karşı karşıya kaldılar. Ailesi üst düzey bürokrat olduğu özgüveni yükselen erkekler tarafından alıkonuldular, şiddete uğradılar. Günlerdir haber alınamasa da şüpheli erkek elini kolunu sallayarak sokaklarda gezmeye devam etti. Bu ve benzeri birçok olayı 18 yıl boyunca hemen her gün duyar olduk. AKP milletvekili Özlem Zengin tüm bunlar olmamış, kadınlar özgürce yaşayabiliyor, sömürülmüyor, hayatına dair endişe duymuyormuş gibi “Bu ülkede AK Parti gelene kadar ‘kadın’ kelimesinin adı yoktu” dedi. 

SESİMİZİ DUYURMAKTAN VAZGEÇMEDİK, VAZGEÇMEYECEĞİZ

Şimdi dönüp şu satırlarda sınırlı derecede örnek verebildiğimiz kadınlara yönelik politikaları ve sözleri tekrar hatırlamak gerekli. Bu ülkede kadınların adı cinayetle, şiddetle, tacizle, evinde oturması gerektiği söylendiği için AKP döneminde daha çok öne çıktı. Toplumda ikincil konumda görülmesi gereken, rahatça sömürülebilecek, aile kurup çocuk doğurup ses çıkarmaması gerekenler olarak görüldüğü için kadının adı duyuldu. Yani Özlem Zengin tersinden haklı.

Ancak bu ülkede kadının adını bizler mücadelemizle gerçek anlamda duyuruyoruz, duyuracağız. Kadınların şiddete, tacize maruz kalmaması için yan yana gelmeye devam edeceğiz. Bugün kadınların yaşam hakkını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek isteyen iktidara karşı tepkimizi “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyerek göstereceğiz. Kadınlar on yıllardır mücadele ederek haklarını almaktan vazgeçmedi, bizler de vazgeçmeyeceğiz.  

 *https://www.evrensel.net/haber/314736/4-4-4un-egitimi-getirdigi-nokta-ya-ozele-ya-imam-hatibe 

**https://www.evrensel.net/haber/407575/disk-ar-kovid-19-doneminde-genis-tanimli-kadin-issizlik-orani-yuzde-45-3-oldu

ÖNCEKİ HABER

"Şiddet kadınların kaderi değil, ortak sözümüzü çoğaltalım"

SONRAKİ HABER

Parçalara bölünmüş eğitim sistemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...