Hem anne hem gazeteci olmak: Haber kaynaklarım çocuklarımı tanır
Müjgân Halis, kendisi gibi annelikle gazeteciliği birlikte yürütmeyi başaran iki gazeteciye, ‘yeni normal’in zorlu gerçekleriyle nasıl başa çıktıklarını sordu.

Fotoğraf: Pixabay
İLGİLİ HABERLER

Gazeteciler temmuzu adliye koridorlarında, bayramı cezaevinde geçirdi

Basın Konseyi: 24 Temmuz’u bayram olmaktan çıkardılar
Salgınla birlikte yaygınlaşan evden çalışma düzeni, anne olan kadın gazetecilerin zaten zor olan işlerini daha da zorlaştırdı. Kadın haklarının bir kez daha gündemde olduğu bugünlerde Müjgân Halis, kendisi gibi annelikle gazeteciliği birlikte yürütmeyi başaran iki gazeteciye, ‘yeni normal’in zorlu gerçekleriyle nasıl başa çıktıklarını sordu.
Türkiye Gazeteciler Sendikası Yayın Organı Journo.com’da yer alan habere göre; Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş, evdeki “afacanların” canlı yayında ona yaptıklarını anlattıktan sonra, “Yaşadıklarım profesyonelliğe aykırı diye düşündüm ama kurumumun benimle dayanışması, bunları doğal bulmaları beni rahatlattı” dedi. Duvar English Genel Yayın Yönetmeni Cansu Çamlıbel ise bekar bir anne olarak gazetecilik rutinini anlattı.
"TELEFONLA MESAİ YAPMAK ÇOCUKLARIN CANINI ÇOK SIKTI"
Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş’ın biri altı, diğeri yedi yaşında iki oğlu var. Koronavirüs salgınından önce biri anaokuluna, diğeri ilköğretim birinci sınıfa giden çocuklarıyla birlikte habercilik yapıyor. Hürtaş yalnız bir ebeveyn, eski eşiyle boşanmışlar. Salgın başlayınca önce eski eşiyle günleri paylaşmışlar. Çocuklar birkaç gün onda, birkaç gün diğerinde kalmaya başlamış. Bakıcı devre dışı kaldığı için, ilk buldukları çözüm bu olmuş.
Ancak çocuklar kendisinde kaldığında da olanlar olmuş. Bunu gülerek anlatıyor. Zaten bunu anlatırken, ben de telefonda az sonra anlatacaklarına canlı şahit oluyorum. “Bir kere” diyor Hürtaş, “Telefonla mesai yapmak çocukların canını çok sıktı. Öyle şeyler yaptılar ki… Bir gün telefonumu buzdolabının buzluğuna sakladılar, bir başka gün koltuğun içine attılar, evin bir yerlerinde telefon çalıyor ama bulamıyorum, koltuk sallanınca buldum. Diğer gün, telefonu kahvaltılık çikolatanın içine koydular.”
"ANNE OLMASAYDIM CERRAHPAŞA’YA GİRERDİM"
Duvar English Genel Yayın Yönetmeni Cansu Çamlıbel, dört buçuk yaşında bir kız çocuğu annesi. Salgın sürecinde hem anne hem gazeteci olmaya dair ilk cümlesi şu oluyor: “Anne olmasaydım, pandemide yapılması gereken gazeteciliği yapar, BBC’den önce Cerrahpaşa’ya girerdim.”
Çamlıbel de süreci tek başına sırtlanan yalnız annelerden, bir süre önce boşanmış. Ancak onun şansı, Hürriyet Washington Temsilcisi iken dahi yanında ABD’ye götürdüğü bir bakıcılarının olması. Salgını da üçü beraber karşılamışlar: “O yüzden işime devam edebildim. Ancak tabii aynı evin içine girince bir sürü ayrıntı eklendi. Okul eve taşındı; haftalık program, öğretmenle koordinasyon gibi mesailer ilk eklenenler oldu. Üstüne dışarı çıkamayan dört buçuk yaşında bir çocuğun enerjisi ve o enerjiyi boşaltmak için bulduğum yöntemler eklenince ilk günler böyle başladı.”
24 SAATE SIĞMAMAK
Cansu Çamlıbel, 24 saat yayın yapan bir web sitesini yönetiyor. Duvar English dokuz ay önce yayın hayatına başladı. Mart ayında Türkiye’de ilk vaka açıklandıktan ve özellikle nisanın ikinci yarısından sonra web sitesinin takipçilerinin arttığını söyleyen Çamlıbel, rutinini şöyle anlatıyor. “Her hafta Gazete Duvar’a yazı yazıyorum. Bir podcast projesi başlattık, onun editlenmesi, yayına hazırlanması bir iş. Ayrıca tüm yayın yönetmenleri gibi, güne başlar başlamaz yerli-yabancı basını tarayıp o günün gündemini oluşturmak; editörlerle beraber toplantı yapmak, iş bölümü, gündemi takip etmek, hangi haberin manşet olacağına karar vermek, yazarlardan gelen yazıları editlemek, başka projeleri konuştuğumuz Zoom toplantıları… Bunların tamamını bir güne sığdırmak zorundayım.”
"SÜREKLİ ANNE DİYE KAPIYA GELEN BİR ÇOCUK"
Peki, evde çalışmaya başlayınca nasıl sistem kurmuş, ondan dinleyelim: “Bir çalışma odam var, orayı ofis haline getirdim. Ancak anladım ki, daha önce ofise gittiğim zamanlar nefes aldığım zamanlarmış, sadece gidip gelirken yola baksan bile. Çünkü evde zaman mefhumu ortadan kalktı. Dolayısıyla kafamı hiç boşaltamadım. Bir de sık sık ‘anne anne’ diye kapıya gelen bir ufaklık var. Kızıma bu sürecin tatil olmadığını anlayabildiği kadar anlatmaya çalıştım, ama sonuçta yaptığımız iş fikir işçiliği, bölününce toparlamak zor oluyor. Ancak elbette bütün bu yaşadıklarımız salgın boyunca sokağa çıkan, ağır mesai yapanlarla kıyaslandığında şikayet edilecek şeyler değil.”
"YENİ NORMAL" EVDE KALMAKTAN DAHA ÇOK TEDİRGİN ETTİ
Ama tabii Sibel Hürtaş’ın yaşadığı “azizlikler” bununla da kalmamış. Mesela canlı yayın kazaları yaşamış. “Birkaç canlı yayında yayına uçtular. Birinde kafama yastık attılar, başımıza gelmeyen kalmadı anlayacağınız” diye anlatıyor. Önceleri çocukların bu tepkilerine üzüldüğünü, hatta biraz da korktuğunu dile getiren Hürtaş “Yaşadıklarım profesyonelliğe aykırı diye düşündüm ama kurumumun benimle dayanışması, bunları doğal bulmaları beni rahatlattı” diyor.
Hükümetin normalleşme kararı sonrası Sibel Hürtaş da ofisi açmış. Ancak “yeni normal’ olarak tabir edilen bu dönem, onu evde kalmaktan daha fazla tedirgin etmiş. O yüzden okullar fiziksel olarak açılsa bile çocuklarını okula göndermeyeceğini söylüyor ve tedirginliğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Evde kalarak gazetecilik yapma ritmini bir süre daha sürdürebilirim. Çünkü içim daha rahat. Mesela geçen gün HDP milletvekillerinin eylemi vardı, müdahale oldu. Mesafemi ve kendimi koruyarak da olsa eylemi izledim. Çocuklar babasındaydı. Ancak eylem sonrası çocukları babalarından alıp getireli üç dört saat geçti, kendime yaklaştıramadım. Sarılmak öpmek istediler, öptürmedim, çünkü tedirginim.”
"SEN NİYE YAPIYORSUN?"
“Niye virüs var,” “neden ellerimizi yıkamak zorundayız,” “neden maske takmalıyız,” “niye arkadaşlarımı göremiyorum?” Bunlar Cansu Çamlıbel’in kızının evde kaldıkları sürece sıkça sorduğu sorular. Bu soruları olabildiğince onu rahatlatarak yanıtlamaya çalıştığını söylüyor. Kızına bir ekran saati saptadıklarını, onu esnetmemeye çalıştığını ama televizyon, iPad, telefon gibi araçları az kullanması gerektiğine inandığını söylüyor. Bu konuda zorlandığını da ekliyor: “Çünkü pandemi sonrası benim elimden telefon düşmüyor. Eskiden ofisten geldikten sonra birlikte yemeğimizi yerdik, oyunlar oynardık, o uyurdu ben işime bakardım. Ama şimdi devamlı ekrana bakan bir anne görüyor ve bunu normalize ediyor. ‘Az çizgi film izle’ dediğim zaman, ‘sen niye yapmıyorsun’ diyor.” (MEDYA SERVİSİ)
Evrensel'i Takip Et