07 Haziran 2020 00:02

ŞPO Başkanı Orhan Sarıaltun: Toplum yararına faaliyet yürüttüğümüz için hedefteyiz!

Meslek örgütlerinin seçim sistemine ve yapısına müdahale etme hazırlıklarına ilişkin Evrensel'e yazan ŞPO Başkanı Orhan Sarıaltun, "Toplum yararına faaliyet yürüttüğümüz için hedefteyiz" dedi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Orhan SARIALTUN
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı

Kentlerdeki kamusal alanları sermaye çevrelerine sunan politikalardan, kırsalda doğayı katleden rant projelerine, çocuk sayısından kadın bedenine varan, siyasi iktidarın müdahalelerine karşı toplumsal mücadelenin sembolü “Gezi direnişi”nin üzerinden 7 yıl geçti. Baskı ve tahakküme karşı kent hakkına ve kamu yararına sahip çıkan gencecik insanların öldüğü, binlercesinin yaralandığı bu mücadelenin yarattığı etki sayesinde ülkenin hemen her köşesinde, başta TMMOB’ye bağlı odalar olmak üzere emek ve meslek örgütlerinin yürüttüğü mücadele, toplumsal karşılık bularak meydanlara yayıldı.

Öyle ki, İzmir’de İnciraltı’dan Kültürpark’a Ankara’da Güvenpark’tan Atatürk Orman Çiftliği’ne kent içindeki kamusal, korunması gerekli doğal alanlara el koyan uygulamalara karşı yürütülen mücadeleler alanlara taşınarak toplumsal mücadelenin odağı haline geldi. Gündelik hayatta önemli bir uğrak ve kent içindeki en önemli yeşil alan olarak Gezi Parkı’na yönelik müdahaleye karşı başlayan kentsel mücadeleler, Karadeniz’de derelerin ve yaylaların, Ege ve Akdeniz’de kıyıların korunması şeklinde yerelleşerek ülke bütününe yayıldı.  Kentsel-kamusal alan odaklı başlayan mücadele daha da öteye giderek, iş imkanı yaratma yalanları üzerinden kurgulanan, tarım alanları ve doğal alanların katliamlarına karşı kırsal kesimin de direnmesini sağlayarak bizzat köylülerimizi de harekete geçiren bir sürece evrildi. Bu bakımdan toplumun tüm kamusallıklarının korunmasını önceleyerek mücadele eden tüm kamucu emek-meslek örgütleri, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları için “Gezi direnişi”, genelde hukuk mücadelesi düzeyinde kalan itirazlarının, toplumsal mücadele ile güçlenmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.

ODALAR İKTİDARLARIN HEDEFİNDE OLDU

Meslek alanlarına giren konularda kamu yararı odaklı yürütülen böylesi mücadelelerin öncüsü konumundaki TMMOB ve bünyesindeki odalar, Anayasa ile toplumsal görev üstlenmiş kamu kurumu niteliğinde, demokratik meslek kuruluşlarıdır. Bünyesinde barındırdığı 100’ün üzerindeki meslekle sayıları bugün 24’e ulaşan meslek odaları, özel yasası ile amacı, kuruluşu, seçim sistemi ve çalışma biçimi şekillendirilerek, meslek alanlarında toplum yararını esas alan politikalar üretmeyi önceleyerek, bilimsel ve teknik birikimlerini toplumun çıkarlarını korumak adına kullanırlar. Üyelerinin menfaati ve meslek alanları için faaliyet yürütmekle beraber, aynı zamanda meslek alanlarındaki merkezi ve yerel yönetim faaliyetlerini kamusal yarar adına denetler, toplumu aydınlatır ve gerektiğinde anayasal yetkileri doğrultusunda yargı denetimini devreye sokarlar. Bu toplumcu yönleri nedeniyle TMMOB’ye bağlı odalar, uzun yıllardır sermaye çıkarı doğrultusunda kamusal kaynakları tüketen yönetim anlayışına sahip siyasi iktidarların hedefinde olmuşlardır.

Aynı doğrultuda, TMMOB Şehir Plancıları Odası gibi mekanla ilişkili meslek odalarının siyasi iktidar ile olan çatışması, toplumsal yarar yerine rant yaratma ve bu rantı çeşitli sermaye gruplarına aktarma odaklı kapitalist anlayışın karşısında durma ve kentsel-kırsal alanların kamucu bir perspektifle savunulması ile doğrudan ilişkilidir. Bu sebeple, hiyerarşik, ayrıştırıcı, dayatmacı, asimetrik güç ilişkileri kurarak toplumsal eşitsizliğe neden olan mekansal pratiklere karşı, mesleğimizin bilimsel ilkeleri doğrultusunda yürüttüğümüz kamu yararı öncelikli politikaların sonucu, sermayenin ve doğal olarak AKP iktidarının hedefindeyiz.

Şehir Plancıları Odası; genel kurullarında oluşan ortak irade çerçevesinde demokrasi, eşitlik ve insan haklarını önceleyerek bilimsel bilgi birikimiyle, şehirciliğin özünü oluşturan toplumsal yarar üzerine mesleki politikalar üretmektedir. Bu doğrultuda;

Amasra, Gerze, Biga, Sinop, Mersin, Muğla, Munzur, Hasankeyf ve Karadeniz dereleri gibi ülkenin her köşesine yayılarak sağlığımızı, doğal ve kültürel varlıklarımızı tehdit eden termik, hidroelektrik ve nükleer enerji santrallerine;

Kazdağları’nda, Bergama’da, Arhavi’de doğamızın, ormanlarımızın maden şirketlerine satılmasına;

Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de kadim kültürlerin hayat bulduğu kentlerin tahrip edilmesine;

Çılgın projelerle kamu kaynaklarının ve kamusal varlıklarımızın yok edilerek sermayeye aktarılmasına, geleceğimizin bir grup sermayedarın yararı için ipotek altına alınmasına;

Kırsalda tarım alanlarımızın, meralarımızın, yaylalarımızın, kıyılarımızın yapılaşmaya açılmasına, kentlerimizde kamusal alanlarımızın yok edilerek deprem toplanma alanlarının AVM’lere, lüks konut ve ticaret merkezlerine dönüştürülmesine;

Sağlık hizmet sunumunun özelleştirilmesi ve şirketlere “müşteri” garantisi verilerek inşa edilen şehir hastanelerine;

Yandaş müteahhitleri ihya etmek için ardı ardına ihaleye çıkılan millet bahçesi projelerine itiraz ettiğimiz gibi, kamusal alanlarımızın parsel parsel “siyasi iktidarın ortağı” cemaatlere, yandaşlara devredilmesine karşı çıktık ve Anayasa’dan aldığımız yetkiyle bu politikalara karşı mücadelemizi daima sürdürdük.

Kamu yararını korumayı hedefleyen mücadelelerimizin sonucu olarak, düzenden istifade edenleri ve her türlü toplumsal, doğal ve tarihi değeri yok eden bu politikayı sürdürenleri rahatsız ettiğimiz için hedefte olduğumuzu biliyoruz.

KORUNMASI GEREKEN ALANLAR YAPILAŞMAYA AÇILDI

Küresel bağlantılarının verdiği güçle Türkiye sermayesinin ellerinde kurulan AKP, süreç içerisinde FETÖ ve liberallerle başladığı iktidarını korumak için sık sık ortaklarını değiştirdiği gibi, geçmişte kendisine hakaret düzeyinde sert muhalefet eden siyasetçiler ve siyasi partilerle dahi iş birliği yapmaktan geri durmamıştır. Ancak, iktidar koalisyonunda yaşanan bu evrim dahi temel olarak hizmet merkezi olan sermayeden AKP’yi hiçbir zaman kopartmamıştır. İktidarlarının ilk yıllarındaki duble yol stratejisi, zaman içerisinde kentlerde kamusal alanları yok eden ve yoksulları mülksüzleştiren kentsel dönüşüm projelerine, toplumu ve doğayı zehirleyen enerji projelerine, kıyıları, tarım toprağını, yaylaları, ormanları yapılaşmaya açan uygulamalara, son dönemde ise akla hayale gelmeyecek ve hiçbir rasyonel gerekçesi olmayan yapılaşma odaklı “Kanal İstanbul” gibi çılgın projelere dönüştü. Şimdilerde ise şehir hastaneleri, millet bahçeleri gibi uygulamalarla yandaş müteahhit firmalarını beslemeye çalışan iktidarın, ortakları değişse dahi hizmet ettiği sermaye kesimi hiç değişmedi.

Dönemi içerisinde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimini dahi bir fırsat olarak gören iktidar, devlet içine sirayet eden FETÖ üyelerinin temizliğini bahane ederek ülkeyi uzun süre olağanüstü hal baskısı altında tutuğu gibi, şimdi de küresel salgın sürecini bir fırsat olarak değerlendirme niyetindedir. Ardı ardına Salda, İmrahor, Saraçoğlu, Çeşme, AKM, Olympos’ta korunması gerekli alanlar yapılaşmaya açılmış, koruma kavramını yozlaştıran yasal düzenlemeler de peşi sıra gerçekleştirilmiştir.

Doğa ve toplum düşmanı bütün bu proje ve politikalara karşı yürüttüğümüz mücadeleleri engellemek için son olarak, Cumhurbaşkanı’nın verdiği direktif ile 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasası’nda değişiklik bir kez daha gündeme gelmiştir. Görünen o ki; siyasi iktidar yıllardır seçimlerle, baskıyla ve korku salarak sindiremediği ve pasifleştiremediği Odaları yasal düzenlemeyle dizginlemek istemektedir. Bu yasa değişikliği antidemokratik bir müdahaledir, doğrudan ilgilisi olan örgütümüzün yasa değişikliği için herhangi bir talebi olmadığı gibi, toplumsal ve mekansal eşitsizliklerin daha da belirginleştiği salgın döneminde, ülkenin önceliği de değildir.

Söz konusu yasa teklifi ile TMMOB ve odaların yapısı, seçim süreçleri, mesleki denetim yetkileri, gelir kaynakları tırpanlanarak baskı oluşturup etkisizleştirilmek istenmektedir. Bu düzenleme ile, mesleklerin kamusal yarar doğrultusunda etik ilkelere uygun yürütülmesi ve gelişmesi amacıyla herhangi bir mekanizmayı kullanım olanağı bırakılmadığı gibi, yargı denetimi olmaksızın doğrudan ve keyfi soruşturma, cezalandırma yöntemleri ile odaların siyasi iktidardan ve sermayeden bağımsız karar alma gücü de hedef alınmaktadır.

Bu doğrultuda, iktidarın demokratik usullerle kapılarından sızamadığı meslek örgütlerini, otokratik yönetim anlayışı ile ele geçirme girişimini reddediyor, demokrasiye ve cumhuriyete olan inançla mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha kararlılıkla ifade ederek, tüm toplumumuzu da meslek odalarına destek olmaya davet ediyoruz.

Bilinmelidir ki, Şehir Plancıları Odası olarak, iktidarların doğal alanlara, kamusal alanlara ve toplum sağlığına aykırı faaliyetlerine karşı yıllardır devam ettirdiğimiz mücadelemizi, birliğimiz olan TMMOB ve bağlı odalarımız ile birlikte aynı amaç ve hedefler ekseninde yürüterek doğal alanların, kentlerin ve kamu yararının savunucusu olma görevimizi, tarihsel ve toplumsal sorumlulukla, bu yasa değişiklik teklifi TBMM’de onaylansa dahi kararlılıkla sürdüreceğiz.

ÖNCEKİ HABER

"İntihar etti" denilen Aleyna Çakır’ın şiddet gördüğü ortaya çıktı

SONRAKİ HABER

Antep’te Koza Halı patronu, direnişteki işçilere selam veren işçilerden bile rahatsız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...