13 Mayıs 2020 10:01

İstismar bildirimleri düştü | "Çocuk istismarı azalmadı, biz haberdar olamıyoruz"

İzmir Barosunun açıkladığı verilere göre istismar bildirimleri düştü. Çocukların şikâyet mekanizmalarına neden ulaşamadığını Avukat Cansu Bildirici ve Psikolog Aylin Akçay ile konuştuk.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Paylaş

Hilal TOK

İzmir Barosunun son verilerine göre pandemi sürecinde çocuk istismarı bildirimleri düştü, pandemi öncesi şubat ayında 157 olan bildirim sayısı 10’ Mart ile 7 Mayıs arasındaki iki aylık süreçte 99 oldu. Yargıya yansıyan çocuk istismarı bildirimlerinin düşmesini konuşan İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Cansu Bildirici ve Psikolog Aylin Akçay ile konuştuk.

Daha öncede İstanbul, Diyarbakır ve Gaziantep baroları veriler paylaşarak bildirimlerdeki düşüşe dikkat çekmişti.

İzmir Barosu pandemi sürecini kapsayan 10 Mart -7 Mayıs arasındaki çocuğa yönelik suç bildirimlerinin verilerini paylaştı.  Ülkemizde koronavirüsün ortaya çıkmasının ardından alınan önlemler kapsamında eğitime ara verilmesi ve sokağa çıkma yasağının çocuklara yönelik her türlü şiddetin artması riskini de beraberinde getirdiğini vurgulayan İzmir Barosu, bildirimlerdeki düşüşe dikkat çekerek,  bunun sebebini bazı kamu kurumlarının çalışma şekillerinin de değişmesi çocuk haklarının korunmasıyla ilgili mekanizmalara erişimde sorunların olması olarak değerlendirdi.

ŞUBAT’TA 157 ÇOCUK İSTİSMARI BİLDİRİMİ MART’TA 32’YE DÜŞTÜ

“Yetkililerce, karantina, test, eğitime ara verilmesi, çalışma saatlerinde değişikliğe gidilmesi, maske, fiziksel mesafe gibi konularda önlemlerin acil ve üst düzeyde alınmasına ilişkin açıklamalar yapılırken ev içinde kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet ve cinsel istismarın önlenmesine ilişkin bir politika ve acil önlem planını ne yazık ki ele alınmamış ve açıklanmamıştır” diyerek açıklama yapan İzmir Barosunun verilerine göre; 10 Mart 2020 ile 07 Mayıs 2020 tarihleri arasında çocuğun cinsel istismarı suçu için yapılan görevlendirme 99 iken, 2019 yılında aynı dönemde bu sayı 160, 2018’de 211, 2017’de 244, 2016’da 154, 2015’de ise 74 olarak gerçekleşmişti.

2020 yılı ocak, şubat ve mart ayı görevlendirilmelerine bakıldığında ise şubat ayında cinsel istismarı suçu için yapılan görevlendirme 157 iken mart ayında bu sayı 32 oldu.

“İSTİSMARLARDAN HABERDAR OLAMIYORUZ”

Ekmek ve Gül’e konuşan İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Cansu Bildirici bildirimlerdeki düşüşü şöyle değerlendirdi: “Bu düşüş, çocuk hakları merkezimizin, okulların kapalı olmasından, salgın nedeniyle alınan diğer önlemlerden kaynaklı koruyucu mekanizmalara erişim konusunda yaşanan sıkıntılardan kaynaklanıyor. Çünkü daha önce öğretmen doktor gibi üçüncü kişiler tarafından öğreniyorduk suçu, ancak pandemi sürecinde bu imkan ortadan kalktı. Verilere yansıması zaten düşük olan bu suçlarda pandemi sürecinde travmaların daha fazla olacağını düşünüyorum, failleri hane içinde olan çocuklar evde kaldıkları süreçte daha çok artacak istismar.”

Çocukların öğretmenleri tarafından açığa çıkarılan istismarın uzaktan eğitimle beraber ortaya çıkmasının önünün kesildiğini aktaran Bildirici bildirimlerin sağlanması ve bu suçların gizli kalmaması için önerilerde bulundu: “Uzaktan eğitimin herkese erişebilir olması lazım, uzaktan eğitimle beraber internette de çok fazla geçiriyor çocuklar bu internet üzerinden de istismara maruz kalması riskini artırıyor. Bu yüzden bunları engelleyecek bir program şart. Çocuğa yönelik şiddete ve istismara ilişkin hızlı ve ayrı bir bildirim hattı olmalı çünkü çocukların belki de bir kere arama fırsatı olabilecek. İnfaz yasasıyla çıkan kişiler hakkında mağduru çocuksa tüm denetim mekanizmalarının devreye sokulmasını istiyoruz. Normal sürece göre çok düşük bildirim sayısı. İzmir’de istismarın ortaya çıkma rakamları ki büyüktür normalde, istismarın en çok ortaya çıktığı yer olarak geçer İzmir ama aslında bu ortaya çıkma oranının yüksek oluşundan kaynaklanıyor. O yüzden bu pandemi sürecindeki rakamlar çok düşük. Azalma elbette vardır ama üçüncü şahıs tarafından maruz bırakılan istismarlar bu süreçte gerçekleşemediği için bir azalmadır. Ama ev içi vakalarda azalma durumu mümkün değil. Sadece biz haberdar olamıyoruz ne yazık ki artık. Çünkü çocuklar hane dışında öğretmenleriyle, güvendikleri kişilerle görüşemiyor.”

"ÇOCUK İSTİSMARININ AZALMASINA ETKİ EDECEK HERHANGİ BİR SOMUT YAKLAŞIM OLMADI"

Psikolog Aylin Akçay ise bildirimlerin azalış sebebini şöyle yorumladı: “Bildirimlerin bu süreçte azalmasını çocuk istismarının azalması anlamında yorumlamamız mümkün değil. Bildirimlerdeki azalmayı, bildirim mekanizmalarına ulaşmanın sağlanamamış olması, ayrıca bildirim yapmakla yükümlü kurum ve mekanizmaların da salgın süresince çocuklara ulaşmasının sağlanamadığı şeklinde yorumlayabiliriz. Nelere dayanarak bunu söyleyebiliyoruz? Bu süre boyunca çocuk istismarının hissedilecek oranda azalmasına etki edecek herhangi bir somut- bilimsel, sosyal vs. veri ya da gelişme- yaklaşım yoktur. Ama tersine salgın koşulları ve ülkede salgına ilişkin politikalar çocukların ihmal istismar bakımından daha fazla risk altında olduğuna işaret eden özellikler taşımaktadır. Korona salgınında Çin örneğinde yapılan araştırmalar, ayrıca farklı salgın dönemlerinde de çocuklara ilişkin yapılan araştırmalar çocuklara yönelik şiddetin bu dönemlerde arttığını göstermektedir.”

PANDEMİ SÜRECİ ÇOCUK HAKLARI İÇİN NEDEN RİSKLİ OLDU?

Aylin Akçay, salgın koşullarını çocuklar için daha riskli hale getiren faktörleri ise şöyle sıraladı:

  • Çocuklar evlere kapanmıştır; bilimsel veriler evlerin çocuklar için her zaman ‘güvenli’ yerler olmadığını göstermektedir. Evler, çocukların en çok istismara uğradığı alanlar içindedir. Ayrıca bildiğimiz başka bir şey, salgında evlerin kadınlar için de güvensiz olduğu ve kadına yönelik şiddetin artarak devam ettiğidir. Bu ortamlar çocuklar için de güvensiz ve şiddet barındırmaktadır.
  • Salgın koşullarında evdeki istismarın fark edilmesi ve müdahale edilmesine olanak sağlayacak mekanizmalar ne yazık ki yeterli değildir. İstismarın ortaya çıkartılması yaygın olarak eğitim ve sağlık kuruluşları aracılığı ile olmaktadır; salgında ise bu iki kurumun da çocuklarla böyle bir teması çok zayıftır. Çocuk istismarının önlenmesinde çok kritik bir yerde duran çocuk izleminin yeterli ve sağlıklı bir şekilde oluşturulmamış olmasının, ayrıca salgına özgü risklerin ve izlem yöntemlerinin de belirlenmemiş olmasının bu süreçte yansımaları olduğu söylenebilir. Oysa salgın koşullarında bu izlemin nasıl yapılacağına ilişkin bir planlama yapılmış olması gerekiyordu. Salgında kapalı kalınan ve şiddetin olduğu evler, başvurunun ve sesinin dışarıya duyurmanın da çocuklar için daha zorlaştığı koşular oluyor. Bu nedenle buralara müdahale çok önemli idi ancak bu yönde bir planlama yoktur.
  • Bu planlamayı yapmak ve koordine etmekle yükümlü Bakanlık aile bakanlığıdır. Oysa Bakanlığın bu konuda bir yaklaşımı, duyurusu çağrısı bulunmamaktadır. Bakanlık mevcut yatılı ve gündüzlü kurumlarda salgının nasıl bertaraf edileceği ile sınırlı bir planlama yapmıştır. Bakanlık sitesinden de çalışmalar takip edildiğinde çocuklar için tiyatro müze rehberi ve birkaç salgın bilgilendirme materyali paylaşma dışında bir mesaj dahi verilmediği görülmektedir. Salgının ortaya çıkartabileceği riskler ve bunlara karşı müdahale planları yapılmadığı görülmektedir.
  • Salgında özellikle düşük gelirli kesimler için, ebeveynler çalışmak zorunda iseler okul - kreş olmayınca çocukların bakımı için güvenli koşullar yaratma imkanları oldukça azaldı. Evlerde yalnız- birlikte kalmak zorunda olan, işyerlerine gitmek zorunda olan, başkalarına emanet edilmek zorunda olan vs. çocuklar oldu. Güvenli ve denetimli bakım ortamları olmaması çocuklar için risk faktörü aynı zamanda.
  • Salgında çalışamayan, ücreti azalan kesimler için yaygın olarak ekonomik sorunlar ve bu sorunların yarattığı başkaca sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu da ebeveynler için ek zorlanma ve kriz alanları ortaya çıkartmaktadır. Böylesi koşullar ebeveynliği de zorlaştırmaktadır ve hem ekonomik sosyal olarak hem de çocuklarla iletişim için desteklenmeyen ve denetlenmeyen ailelerde bunların çocuklara artan şiddet olarak yansıdığını biliyoruz. Salgın koşullarında bu yöndeki ihtiyaç tespiti, destek ve denetimin yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Ekonomik eksiklikler aynı zamanda çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanmasında sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
  • Salgın süresi boyunca çalışmak zorunda bırakılan, çalışmaya devam etmek zorunda kalan ve buralarda şiddete uğrayan çocuklar vardır. Çalışmak zorunda bırakılmanın kendisi bir şiddettir sonuçta.
  • Çocukların kendilerinin kolayca ulaşabileceği, çocuklara özgü oluşturulan, kolayca ulaşılacak bildirim yardım hatları zaten yoktu, bu önemli bir sorundu. Salgın döneminde bunun nasıl sağlanabileceği planlanmalı idi, ancak böyle bir planlama değerlendirme görülmemektedir.
  • Salgın dönemi ile birlikte çocukların alışkın oldukları rutinler ve günlük yaşam işleyişi keskin biçimde değişmiştir. Hayatlarında çok önemli değişiklikler olmuştur. Çocuklar yaş dönemlerine ve ihtiyaçlarına göre bu süreçleri farklı şekillerde yaşamaktadır. Hem çocuklar hem de ebeveynlerin bu süreçte yaygın olarak desteklenmesi - yönlendirilmesi son derece önemli idi. Bu sürecin nasıl yürütüleceğinin bilinmemesi ev içinde çocuk ebeveyn çatışmasına ve şiddete neden olabilmektedir.
  • Mülteci çocuklar, tarım işçisi çocuklar, cezaevlerinde olan çocuklar, sokakta çalıştırılan çocuklar için ise koşullar daha da zorlaşmış ve şiddete zemin hazırlayan faktörler ağırlaşmıştır.

{{404376}} 

ÖNCEKİ HABER

TGS'den Nihan Gürses: Gazeteciler bireysel davranırsa işsizlik kıskacına gireceğiz

SONRAKİ HABER

Soma Katliamı'nda yaşamını yitiren maden işçileri anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...