31 Mart 2020 11:01

Filozoflar Covid-19’a karşı

Tarih, onu yıkacak bir “özne” olmadığı sürece kapitalizmin sonunu getirecek bir zorunluluğun olmadığını ve krizlere karşı bağışıklık kazanabilen bir sistem olduğunu ispatlayan örneklerle doludur.

Fotoğraf:pixabay

Paylaş

Ender Şiar ARGIN

Yıldız Teknik Üniversitesi

Covid-19 virüsünün dünya çapında yaygınlaşmasıyla birlikte virüsün yol açtığı/açacağı yıkımlar, sosyal felaketler vb. tartışmaları günümüzün en popüler filozofları arasında da bir tartışmayı gündeme getirdi. Bu yazıda mevcut tartışmaları, Genç Hayat sayfaları el verdiği ölçüde değerlendirmeye çalışacağız.  

Agamben ve Zizek, tartışmanın merkezindeki isimler oldular, hatta Agamben, tartışmalardan en zararlı çıkan isim oldu kuşkusuz. Ünlü filozof, salgına karşı devletlerin aldığı önlemleri virüsün, gribin bir versiyonu olması sebebiyle “hummalı, irrasyonel ve hepten yersiz acil durum önlemleri” olarak görmüş, “istisna hali” kavramlaştırmasıyla değerlendirdiği önlemlerin militerleşen yönüne vurgu yapmış ve bu istisna halinin “biyo-politik” uygulamalar çerçevesinden toplumsal özgürlükleri kısıtlamayı kalıcı bir hale getirmeye bahane arayan otoriter yönetim paradigmasını güçlendireceğini söylemişti.* Konunun bizim ilgilendiğimiz kısmı ise, her türlü doğal felaket durumundaki panik halinin Foucaultcu “denetim ve kontrol” paradigmasına indirgenmesi ve öne sürülen biyo-politika kavramı.**

İSTİSNA HALİ Mİ? BİYO-POLİTİKA MI? 

Agamben’e ilk yanıtı yakın dostu Nancy vermiş ve istisna halinin devletler açısından zaten “kural” haline geldiğini hatırlatmış, salgın krizinin bir “viral istisna” olduğunu söylemiş ve hükümetlere patlamak yerine uygarlığın tamamını ilgilendiren bu tehdit üzerine düşünmemiz gerektiğine salık vermişti.*** Daha sonra Esposito, biyo-politik uygulamaların yürürlükte olduğu konusunda filozofa katılmış ancak bu biyo-politik önlemleri demokrasiyi tehdit edecek biçimde kurgulamanın abartı olduğunu söylemiş, Agamben’in memleketi İtalya’da salgının totaliter hâkimiyeti güçlendirmesinin değil mevcut yönetim mekanizmalarının “çöküşünün” habercisi olduğunu iddia etmişti. ****

Agamben’in yol açtığı tartışmadan sonuçlar çıkararak ilerleyelim. Birincisi, hükümetlerin ve devletlerin çaresiz-yetersiz kaldığının ve devlet aygıtının sınırlarının açıkça görüldüğü, yönetim organlarına güvensizliğin arttığı bir salgın anında; panik halinin ya da istisna halinin neden güçlendirileceğinin ve otoriterliğin yeniden inşa edileceği biyo-politik önlemlerin neden alınacağının bir açıklaması yok. Biyo-politik uygulamaların, devlet aygıtının tahakküm ve yönetme yeteneğini güçlendirecek biçimde tercih edilmesi gerekmez mi? İkincisi ve daha önemlisi, sermaye birikimini ve dolaşımını oldukça sekteye uğratan ve küresel devalüasyonu arttıran bir ekonomik kriz halini yarattığı bu kaotik ortamda, salgının egemen sınıfın aygıtı olarak devlet tarafından neden tercih edileceği de açıklanmış değil. Küresel bir ekonomik krizin, otoriter yönetim ve kontrol paradigmasını güçlendirmeye tercih edilebileceğini hangi kapitalizm okumasına borçluyuz?

KOMPLOCULUKTAN MALTHUSÇULUĞA

Agamben, görüşlerine gelen eleştirilerden sonra yazdığı yazıda, daha fecaat argümanlarla karşımıza geliyor. Salgının ciddiyetinin sorgulamadığını iddia ettikten birkaç satır sonra, geçmişte daha ciddi salgınların meydana geldiğini ancak hiç kimsenin “acil bir durum ilan etmeyi” düşünmediğini söylüyor. Daha sonra mevcut önlemler ile toplumun “sosyal hayat”tan koparak “çıplak hayat”a geçişini vurguluyor. Toplumun bilinçli olarak çıplak hayatı tercih etmesinin onu birleştirmekten ziyade körleştireceğini belirterek ilk yazıdaki görüşlerinin arkasında duruyor: “İtalyanların pratikte her şeyi, normal yaşam koşulları, sosyal ilişkiler, iş, hatta arkadaşlıklar, duygusal yakınlıklar ve dini-politik kanaatler, hastalanma tehlikesine feda etmeye hazır oldukları açıktır.”*****

Agamben’in yağmurdan kaçarken doluya tutulduğu açık. Komplocu değilim derken Malthusçular ile birleşir duruma geliyor. Çünkü devletlerin önlemlerini otoriter, toplumun önlemlerini abartılı buluyor ancak nasıl önlemler alınması gerektiğini de söylemiyor. Agamben’in çıplak hayata geçmeyi gereksiz görerek, insanların en doğal refleksi olan hayatta kalmayı -ölmemeyi- tercih etmesini eleştirerek, “hayatta kalmaktan başka ahlaki değeri olmayan bir toplum”u reddederek ortaya koyduğu alternatif nedir? Sosyal hayata devam etmek mi? Bu alternatif görüşün, “sosyal hayat”ın devamı için “çıplak hayat”ların (bir kısmının) feda edilebileceği Malthusçu görüşüyle dolaylı da olsa birleştiği söylenemez mi? Texas Vali Vekili Patrick’in, Amerikan ekonomisi için kendisi dâhil pek çok yaşlının kendisini feda edeceğini söylediğini hatırlayalım: “İşe, hayata geri dönelim, bu konuda akıllı olalım. Bütün ülkeyi kurban etmeyelim” 

Ayrıca Çin’in otoriter uygulamalar için ya da liberal-demokratik devletlerin yeterince önlem almadığı için eleştirilmesine yönelik biyo-politika tartışmasına katılan Sotiris’in ifade ettiği ayrıntı da önemli bir yerde duruyor. Sotiris, tartışmanın, otoriter biyo-politika ile bireysel önlemleri teşvik etmeye yönelik liberal beklenti arasına neden sıkıştığını sorguluyor. Sosyal izolasyon gibi uygulamaların kamu sağlığı açısından yararlarının, her türlü uygulamanın biyo-politikaya indirgenmesiyle görmezden gelindiğini vurguluyor.******ZİZEK VE BİYO-POLİTİKANIN

DEMOKRATİK İNŞASI

Tam bu noktada Slovenyalı filozof Slavoj Zizek’in görüşlerine değinmekte fayda var. Zizek’e göre Covid-19 salgını kapitalizme vurulan bir darbedir. Ona göre salgın krizi, küresel ekonominin artık piyasanın merhametine bırakılamayacağı, ekonomiyi denetleyecek yeni bir “küresel koordinasyon ve dayanışma”, “yeni bir komünizmin” icat edilmesi gerektiği vb. sonuçları gündeme getirmişti. Zizek böylelikle, kapitalizmin yol açtığı kimi felaketleri de hatırlatarak, artık bir seçim yapmamız gerektiğini; “güçlü olanın ayakta kaldığı” mantığını değil, “küresel koordinasyon ve iş birliğini” seçmemiz gerektiğini belirtiyordu.******* Daha sonra yazısına gelen eleştirilerden sonra “ütopyacı değilim” demiş ve yeni bir yazıyla bahsettiği yeni komünizmin ne olduğunu açıklamıştı.********

Zizek’in salgın krizinden önemli çıkarımlar yaptığını, küresel kapitalizmin sınırları ve alternatif dünya düzeni arayışları açısından diğer düşünürlere nazaran cesur çıkışlar yaptığını söylememiz gerekiyor. Ancak filozofun komünizmden anladığı modelle ilgili birbirinden çok tutarsız görüşler dile getirdiğini söyleyelim. Örneğin, Çin’in otoriter uygulamalarının salgını önlemedeki başarısına vurgu yapıyor, daha demokratik bir halinin ve küresel iş birliğine dayanan modelinin yeni komünizm anlayışı olduğunu belirtiyor. Ancak “totaliter” bulduğu eski komünizmin neden yeni komünizm ile uyuşmadığını açıklamıyor; güçlü ve gerektiğinde otoriter bir “küresel koordinasyon” tarif ediyor ancak eski komünizmi de otoriter buluyor. Burada “reel sosyalizm” eleştirmeni Neo-Marksistlerin en bilinen argümanlarından biri olan “Marksizm iyi fikir ama pratik uygulaması totaliter” görüşüyle ilgili bir çelişki ortaya çıkıyor. Çünkü Zizek’in istediğinin aslında komünizmle alakası yok, “yeni komünizm”in inşası derken, aslında biyo-politikanın bir tür yeniden inşasını öneriyor.

Eski tip bir komünizmi istemediğini her fırsatta söylüyor, onun istediği sadece “ekonomiyi kontrol edecek”, arada “ulus-devletlerin egemenliğini kısıtlayacak” ve “piyasaya şimdikinden daha fazla müdahale edecek”(bir önceki yazısında piyasayı hedef aldığını adeta unutarak) bir organizasyondan ibaret. En son HaberTürk’e verdiği röportajda da “komünizmin şimdi zafer kazanacağını düşünecek kadar naif değilim” ********diyor ve yeni komünizm ile kastettiğinin kamucu tedbirlerin kaçınılmazlığı ve küresel bir sağlık sisteminin ihtiyacı vb. olduğunu söylüyor.

Aslında Zizek’in görüşlerinin iki muhtemel sonuca çıktığını iddia edebiliriz; ya kapitalizmin işleyiş dinamiklerini görmezden geliyor ve bu dinamikleri değiştirecek bir özneden ve kapitalizmle mücadele hedefinden kopuk bir ütopyacı görüşe düşüyor ya da kapitalizme kamucu tedbirleri tavsiye etmekten fazlasını söylemeyen bir uzlaşmacılığa sürükleniyor. Komünizmin en önemli sorunlarına yanıt vermemesinin ötesinde bu “küresel koordinasyonu” kimin yöneteceğini bile belirtmiyor. Dolayısıyla, ütopyacı olmaktan, kapitalizmin dinamiklerini görmezden gelmekten ve haliyle uzlaşmaktan, sürekli yeniyi önerdiğini iddia ederek eski tartışmalara düşmekten de kurtulamıyor.

NE KOMPLOCULUK NE ÜTOPYACILIK

Tartışmaların toplamından komplo teorileri ve kapitalizmin geleceğine dair iki sonuçla bitirelim. İlk olarak, Zizek’in iddia ettiği gibi kamucu tedbirlerin gündeme gelmesi, küresel bir sağlık organizasyonu, özel sağlık sisteminin kamulaştırılması vb. uygulamalar yeni komünizm icadını değil kapitalizmin sınırlarını ve zorunda kaldığında kendisini imha etmeyecek ancak ömrünü uzatacak önlemler alabileceğini gösterir. Tarih, onu yıkacak bir “özne” olmadığı sürece kapitalizmin sonunu getirecek bir zorunluluğun olmadığını ve krizlere karşı bağışıklık kazanabilen bir sistem olduğunu ispatlayan örneklerle doludur. İkincisi, Agamben’in komploculuğu ya da Zizek’in ütopyacılığı, kapitalizmin insanlığı büyük bir uçuruma sürüklediği ve bu durumun gezegenimizin geleceği açısından büyük felaketlerin habercisi olduğu gerçeğini yadsımaz. İtalya, ABD vb. yerlerde yaşlıların/güçsüzlerin gözden çıkarılması tartışmasını hatırlayalım, milyonlarca insanın yaşamını kurulu düzenin devamı adına yok edebilecek bir barbarlık düzeninin adıdır kapitalizm. Onunla mücadelenin başarısı da ancak emekçi sınıfların kolektif birliği ve dayanışmasını merkeze alan bir devrim stratejisiyle; insan ve toplum sağlığını/yaşamını merkeze alan bir sosyal düzen anlayışıyla, yani bilimsel sosyalizmle mümkün olabilir. Çünkü kapitalizmin sürekli keskinleşen kendi iç çelişkilerinin, bu çelişkilerin yasalarının kavranmasının ve aşılmasının; yaratılan gerçek olanakların ve alternatiflerin devrimci öznelerle gerçekleştirilmesinin adıdır komünizm. Deneysel olarak açıklanabilir ve tahmin edilebilir bir sürecin sonucudur; haliyle yeniden icat edilmeye de dinamiklerinin ıskalandığı ütopyacı bir tarife de ihtiyaç duymaz.

 

*https://terrabayt.com/dusunce/covid-19-gerekcesiz-bir-acil-durumun-yarattigi-istisna-hali/

**Biyo-politika, Foucault’nun, yönetim ve kontrol toplumu okumalarının en özgün kavramlarından biridir. Foucault’ya göre biyo-politika, iktidarın; belli dönemlerde belirli disiplin yöntemleriyle sadece bireyleri değil, nüfus olarak inşa edilmiş canlılar bütününü kontrol etmek üzere dönüşümünü ifade etmektedir. Disiplin toplumundan kontrol toplumuna, disiplinci iktidardan biyo-iktidara geçişle birlikte, beslenmemizden cinsel hayatımıza, sağlık koşullarımızdan kapalı alanlarda sigara içme yasaklarına kadar yaşam alanlarımızın hemen hepsi politikanın, dolayısıyla iktidarın parçası haline gelir. Foucaultcu biyo-politika kavramı, birçok önemli çıkarım barındırmasına rağmen, toplumsal yaşamın maddi üretiminden ve sermaye birikiminden kopuk bir iktidar-toplum ilişkisinin, sömürü ilişkileri yerine iktidar-tahakküm ilişkilerinin ikame edildiği/öncelendiği, tarihsellikten uzak bir post-modern iktidar kuramının sonucudur.

***https://terrabayt.com/dusunce/viral-istisna/

****https://terrabayt.com/dusunce/tamamen-tedavi-edilinceye-dek/

*****http://uni-versus.org/2020/03/18/ceviri-agamben-mart2020/

******https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2020/03/16/agambene-karsi-demokratik-bir-biyopolitika-mumkun-mudur/

*******https://terrabayt.com/manset/zizek-koronavirusu-kapitalizme-kill-bill-vari-bir-darbedir-komunizmin-yeniden-icat-edilmesine-yol-acabilir/

********https://terrabayt.com/dusunce/zizek-koronavirusu-karar-vermeye-zorluyor-ya-kuresel-komunizm-ya-orman-kanunlari/

*********https://www.haberturk.com/zizek-insanligin-hayatta-kalabilmesi-icin-kuresel-komunist-tedbirlere-ihtiyac-var-2625909

ÖNCEKİ HABER

"Evde kalın", işçiler hariç

SONRAKİ HABER

SES: Bazı malzemeler hastanelerin üçte birinde yok, sağlıkçılarımızı koruyamıyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...