28 Mart 2020 00:42

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz: İktidar salgın ortamını fırsata çeviriyor

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, hükümetin "Devlette devamlılık esastır" anlayışıyla salgın ortamını fırsata çevirerek kayyum gibi tepki çeken uygulamaları hayata geçirdiğine dikkat çekti.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Şerif Karataş
İstanbul

Türkiye ve dünya koronavirüs salgınına karşı mücadele ile uğraşırken, AKP hükümeti tepki çeken uygulamalarını sürdürüyor. Salgın nedeniyle sokağa çıkılamadığına vurgu yapan Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, “Gücü tek elde veya yürütme organında toplamaya çalışan popülist iktidarlar için oldukça elverişli bir ortam oluşturuyor” dedi. Korkmaz, hükümetin “Devlette devamlılık esastır” anlayışıyla salgın ortamını fırsata çevirerek, tepki çeken uygulamaları hayata geçirdiğine dikkat çekti.

Türkiye’de koronavirüse karşı ‘Evde kal’ çağrıları yapılırken, AKP hükümeti tepki çeken uygulamalarını sürdürüyor. İçişleri Bakanlığı 23 Mart’ta HDP’li 8 belediyeye kayyum atadı. Tepki çeken Kanal İstanbul projesinin etki alanında kalan tarihi Odabaşı ve Dursunköy Köprülerinin yeniden yapım projeleri için ihale yapıldı. Yüksek Seçim Kurulu, CHP’li Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar’ın mazbatasını sabıka kaydının bulunmasını öne sürerek iptal etti.

İktidarın salgın sırasında hayata geçirdiği bu uygulamaları İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol) Genel Direktörü ve Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz ile konuştuk. Koronavirüs felaketi ile mücadele ettiğini hatırlatan Korkmaz, devamla şunları söyledi: “Böyle bir dönemde hükümetin muhalif yerel yönetimlere yönelik kısıtlamaları, görevden almalar ve Kanal İstanbul projesinin ihalesinin yapılması haliyle tepki çekiyor. Ancak bana kalırsa burada şaşıracak bir şey yok, iktidar “Devlette devamlılık esastır” diyerek bir taraftan da mevcut politikalarını sürdürüyor. Üstelik salgın ortamı bu tarz uygulamalara daha da elverişli bir alan sağlıyor diyebiliriz; çünkü salgının yarattığı kapanma ve sokaktan çekilme hali şu an bir anlamda sivil toplum kuruluşlarını ve siyasal partileri adeta paralize etti. Toplumsal muhalefetin ses çıkarabileceği pek çok mecrayı geçici olarak da olsa ortadan kaldırdı. Kanal İstanbul’a engel olmak için insanlar dilekçe kuyruklarına girmişti bugün bu tarz bir tepki mümkün değil. Tepkiler de farklı sesler de şimdilik sanal ortama sıkışmış durumda. Durum biraz daha ilerlerse parlamentolar dahi bir süre işlevlerini yapmakta zorlanabilir. Bu da zaten gücü tek elde veya yürütme organında toplamaya çalışan popülist iktidarlar için oldukça elverişli bir ortam oluşturuyor. Bireysel özgürlükler ve sağlık dışındaki her türlü konu kolayca göz ardı edilebiliyor, farklı bir konuya dikkat çekmek hayli zorlaşıyor. Tüm bu tabloda muhalefetin işi ise iki kat daha zor. Yaşam hakkını doğrudan etkileyen çok ciddi ve sarsıcı bir salgın varken temel hak ihlallerini bile gündeme getirmeleri oldukça zorlaşıyor."

"YAŞAM VE GEÇİNME KAYGISI KARŞISINDA MİLLİYETÇİ SÖYLEM İŞE YARAMIYOR"

Süreci iktidar açısından yorumlayan Korkmaz, “Salgın gibi olağanüstü bir durumda hükümetler temel hak ve özgürlükleri ihlal etmek, daha baskıcı yönetimler oluşturmak için olağanüstü koşullara sahiptirler. Bu kısa vadede bu tarz hükümetlerin işine yarayacak, politikalarını her türlü muhalefetten yoksun olarak uygulamaya koyacakları bir rahatlık ve kazanım sağlıyor” ifadelerini kullandı. Muhalefet için tam tersi bir durum olduğunu anlatan Korkmaz şunları söyledi: “Ama salgının yarattığı yaşamsal ve ekonomik sorunlarla mücadele etmek, kapsayıcı herkese eşit ölçüde hizmet sunan sosyal politikalar sunmak yerine hamasete dayanan çözümden yoksun siyaset uzun vadede kaybettirir. Çünkü bu salgının bedelini halkın geniş bir kesimi gittikçe ağır bir şekilde ödeyecek. Bunun faturası da mevcut yönetimlere çıkacaktır. Oysa bu süreçte sağlık ve kriz yönetimini çok iyi başarabilen bir iktidar salgından sonraki süreç için şimdiden puan toplayabilir. Herkesin, tüm ülkelerin tehdit altında olduğu küresel bir durumdan söz ediyoruz. Herkes yaşam ve geçinme kaygısı içindeyken artık kutuplaştırıcı, milliyetçi söylemler de işe yaramıyor. Muhalefet partilerinin özellikle yerel yönetimler aracılığı ile doğrudan etki yapabilecek uygulamaları ve halkın temel kaygılarını çözmeye çalışmaları mevcut iktidar için önemli bir sorunken, muhalefet için ise oldukça ciddi bir kazanım. Özellikle Mansur Yavaş bu süreci çok iyi yönetiyor ve birçok belediyeye model olan uygulamaları hayata geçiriyor.”

"GELİRİN LÜKS PROJELERE AKTARILMASI KORKUNÇ"

Salgın günlerinde iktidarın Kanal İstanbul ihalelerini gerçekleştirmesine ilişkin de konuşan Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz şöyle dedi: “Herkesin eve kapandığı bu günlerde bazı insanlar işlerini kaybetme, bazıları da gelir kaybına uğrama riski yaşıyor. Borç batağında, ev- tüketici kredisi çekmiş insanlar var. Günlük gelirle geçinen bir gün çalışmazsa aç kalacak insanlar var. Devlet yöneticilerine düşen tek yurttaşını dahi işsizlik korkusuna mahkum etmeyecek destek paketlerini açıklamak. Hastalık korkusuna bir de aç, açıkta kalma derdi, kredi borçlarını ödeyememe kaygısı eklenmemeli. Yoksulluk da stres de hasta eder. Şüphesiz ki destek paketleri açıklanmazsa halkın önemli bir kesimi için sürecin yükü daha da ağırlaşacak. Böyle bir dönemde ülkenin kaynaklarının Kanal İstanbul gibi beyhude ve ağır bir çevre tahribatını oluşturacak bir projeye yatırılmasına anlam vermek çok güç. Bireyler zorunlu tasarrufa hatta açlığa sürüklenirken, devlet kaynakları halkın menfaatine olmayacak projelere akıtılıyor. Bugün Türkiye halkının beklentisi yol, köprü, kanal değil sevdiklerinin hayatta kalabileceği, geçim kaygısı yaşamayacakları bir gelecek. Bu da ancak iyi bir sağlık ve ekonomi yönetimi ile mümkün. Pek çok ülkedeki gibi, gelir kaybına uğrayan her haneye, işyerine aylık belirli bir destek sağlanmayıp kaynakların bu tarz devasa lüks sayılabilecek projelere aktarılması çok korkunç.”

"TEPKİLER CILIZ KALINCA KAYYUMLAR SÜRÜYOR"

Seçme ve seçilme hakkı, seçimlerin adil ve eşit bir şekilde yapılmasının demokrasinin asgari ön koşulu olduğunu anlatan Seren Selvin Korkmaz şunları söyledi: “Ancak Türkiye’de bu ön koşul dahi zedelenmiş durumda. HDP’li belediyelere yönelik başlayan kayyum atamaları ülkemizde seçme ve seçilme hakkının yürütme organı yolu ile kısıtlanması demek. İktidar “Seçimle alamadığımı kayyum yolu ile alacak kadar güçlüyüm” mesajını veriyor. Bunun karşısında ise tüm bu uygulamalara karşı çıkacak demokrasi cephesinin sesi oldukça cılız. Bu Türkiye’nin her bir yurttaşını ilgilendiren bir konu. Bugün HDP’ye yapılan yarın başka partilere de yapılabilir, diyorduk. Nitekim özellikle 31 Mart seçimleri sonrasında büyükşehir belediyelerinin muhalefetin yönetimine geçmesiyle bu belediyelerin de yetki alanları yapılan hukuki düzenlemelerle sürekli kısıtlanmaya çalışılıyor. CHP’li Ceyhan Belediye Başkanı’nın mazbatasının alınması da bu süreçten bağımsız değil. Başkan Kadir Aydar’a farklı bir yaptırım olarak “ceza birleştirme” usulü uygulanıyor ve adli sicil kaydının bu yolla görev yapmasına engel olduğu iddia ediliyor. Çok farklı gerekçelerle muhalif belediyelerin ve belediye başkanlarının görev ve yetkilerinin kısıtlanması, görevden alınmaları devam edecek gibi görünüyor. Özellikle HDP’ye yönelik başlayan bu hukuksuz uygulamalara yeterince güçlü ses çıkarılmadı ve atamalar devam etti. Kamuoyunda ve muhalefet kanadındaki bu tepki cılızlığı uygulamaların genişlemesine olanak tanıdı.”

ÖNCEKİ HABER

Buse Güler yaşam mücadelesi veriyor, anne Güler "Adalet istiyorum" diyor

SONRAKİ HABER

İçişleri Bakanlığından koronavirüs genelgesi: Motorlu araç muayenelerine düzenleme

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...