07 Mart 2020 11:13

İstediğim zaman, istediğim yerde

Sıkılıyoruz, verilenle yetinmek istemiyoruz çünkü aslında verilen, bir “verilmeyenler bütünü.”

Paylaş

Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit oyununu, Nezaket Erden Latife Tekin’in aynı adlı romanından sahneye uyarlıyor. Erden, büyük şehre yeni geldiği zaman birçok sıkıntıyla boğuşurken bu kitabı okuduğunu ve Dirmit karakteriyle özel bir bağ kurduğunu söylüyor.

Dekor olarak sahnede yalnızca bir “Kepçe” var. Kepçe aslında bir bitki, yapraklarını kepçe kulağa benzettiğinden Dirmit ona Kepçe diyor. Köyünü her özlediğinde Kepçe’nin toprağını avuç avuç yiyor. “Kız Kepçe, toprağın bi iyi bi iyi!”

Oyun başından sonuna, küçük bir kızın kendi büyüme hikayesini bir dosta içini döker gibi anlattığı, art arda gelen hızlı ifadelerden oluşuyor. Dirmit kız bazen ağlıyor bazen gülüyor. Neşesini de öfkesini de hiç bitmeyen umudunu da bütün canlılığıyla görüyoruz. Bu hislerin birinden diğerine o kadar hızlı geçiyor ki gözümüzdeki yaş kahkaha atarken damlayıveriyor.

Dirmit kalabalık bir ailenin kızı, köyden büyük şehre göçüyorlar hep beraber ve tek göz odalı bir evde yaşamaya çalışıyorlar. İşte bu “yaşamaya çalışma” halini görüyoruz sahnede aslında biz. Şehrin yabancısı olan aile bir şekilde şehre tutunmaya çalışıyor.  Ailenin her birinin tuhaf huyları var. Şirket kurmak isteyen bir abi, çok yakışıklı olduğunu sanan ve mühendis olduğuna inanan başka bir abi ne okulda ne çıraklıkta başarılı olamamış ve en sonunda Bil-kit olan bir Mahmut kardeş, şehre gelir gelmez yeşil kitaba düşüp sakal uzatan ve şalvar giyen “melaike” bir baba. Anne Atiye ise başta Dirmit olmak üzere herkesi “büyük şehrin lanetinden” kurtarmaya çalışan ama hep yanlış yollar izleyen birisi.

Oyun, Dirmit’in Allah’a bir parça uyku için yalvarmasıyla açılıyor. Ezberlediği bir dua aracılığıyla yapıyor bunu. Karşılık bulamadığını görünce öfkeleniyor ve kafa tutuyor Allah’a. “Dua mua yok bi daha sana” diyor “Çok beklersin.” İşte o uykusuz gecede Kepçe’nin de elinden tutup köye gidiyorlar. Can sıkıntısını, yüreğinin sızısını neler yaparak oyaladığını eski dostu, sırdaşı, “ilk konuştuğu” köydeki tulumbanın yanına gidip ona bir bir anlatıyor.

Dirmit okulun kitaplığına gidiyor, kitaplar okumaya başlıyor, evi kitapla dolduruyor. Kitaplarını sobada yakıyor babası. Bir süre sonra radyodaki şarkıları dinleyip dans ediyor, anası huylanıyor ve babasına radyoyu kırdırtıyor. Dirmit kız durur mu? Durmuyor. Aysun kıza sevdalanıyor. Aysun kız bi iyi bi iyi, birlikte gönüllerinin zincirlerini kırıyorlar. Abisi yasak ediyor Aysun kızı. Şiirler yazmaya başlıyor Dirmit, yüreği biraz ferahlıyor. Sonra gelip defterini yırtıyorlar Dirmit’in. Sokakla arkadaş oluyor, bu sefer de sokak yasak oluyor Dirmit’e. Dirmit en son bir meydana çıkıp bağırıyor, bağırınca içi bir rahatlıyor bir rahatlıyor; DEF-TE-Rİ-Mİ YIRT-TI-LAAAR! Dirmit kız durur mu? Durmuyor… Mahalleli çocuklardan voleybol oynamayı öğreniyor hatta o kadarki en iyi o oynuyor, önce Aysun kızdan kurtulup topa sevdalandığı için 40 yasin indiriyor annesi topun başına sonra topunu kesiyorlar.

 

Dirmit’in yaşadığı aslında az ya da çok Türkiye’deki kadınların yaşadıkları. Oyundan hiç kopmamamızın sebebi metnin çok iyi uyarlanmış olması ve harika bir oyunculukla sergileniyor oluşu olduğu kadar Dirmit’in hepimize çok tanıdık gelen öyküsü.

DİRMİT’İN ACISI DA ÖFKESİ DE ÇOK TANIDIK

Sıkılıyoruz, verilenle yetinmek istemiyoruz çünkü aslında verilen bir “verilmeyenler bütünü/zinciri” Sıkıldıkça dans etmek, kitaplar okumak, şiirler yazmak, sokağa çıkmak denizi seyretmek istiyoruz bazen. İşte tam bunları yapmaya başladığımızda evde anne baba, abi engeliyle karşılaşıyoruz. Dışarda okul müdürü, rektörü, dekanı, ya da bir patron, bazen de mahalle baskı yalnızca, neye heves ediyorsak ona saldırıyor. Dirmit’in acısı da öfkesi de çok tanıdık geliyor o yüzden bize ama acısını tanıdığımız kadar umudunu da tanıyoruz onun. Kendimizden tanıyoruz, biliyoruz. Dirmit’e sürekli söylenen bir cümle var, belki de sahnede en çok tekrar edilen cümle “Anan değil, baban değil, boşla.”

Sürekli ana baba dışında, kendi istek ve arzuları, hayalleri dahil ve başta olmak üzere her şeyin boşlanılması gerektiğini hissettiriyor bunu söyleyen anne, abi, baba. Halbuki Dirmit hayal gücü yüksek, meraklı, hevesli biri. İşte tam da burada geliyor “Durur muyum? Durmadım.” direnebileceği son noktaya kadar direnip sonra kendine yeni bir uğraş bulmayı çok iyi biliyor. Sahnede onu en çok inadından tanıyoruz. Uyandığı her güne evdeki engellere rağmen ona kendini iyi hissettirecek şeyler bulmasıyla. Sürekli direniyor bir şeylere; ailedeki ataerkilliğe, toplumdaki kokuşmuş ahlaka. Cinlere karıştığı ya da orospu yaftası yediği oluyor Dirmit’in o yüzden, zaten herkes onun delirdiği konusunda hemfikir.

BEN VARIM, MARUL DEĞİLİM

Dirmit ile benim kurduğum bağ, benim için çok özel. Hep aynı olan hikayem, Dirmit oyununa bilet alıp gidememiş olmamla değişmeye başladı. Aynı Dirmit kız gibi neyle ilgilensem orada koca bir “yasak” tabelası beliriyordu. İstediğim kitapları okumam, istediğim kıyafetleri giymem, saçlarıma istediğim şekli vermem, istediğim şehirde istediğim bölümü okumam gibi bedenim ve hayatımla ilgili olan küçük ya da büyük kararları benim vermem bir şekilde yasaklanıyordu. Bazen benim iyiliğim düşünülüyormuş gibi yumuşakça bazen de hala tam anlamıyla onaramadığım yaralar açan cümle ve hallerle yapılıyordu bu. Tiyatro seyretmeyi çok seviyordum ve evdekilerden sürekli Dirmit’in duyduğu “Anan değil, baban değil, boşla!” cümlesini duyuyordum. Yaşadığım hayat adeta üzerimde bir yabancınınkiymiş gibi salınıp duruyor, günler kendime her gün daha çok yabancılaştığım tuhaf bir şeye dönüşüyordu. Dünyayı ve yaşadığım hayatı, kendim için bir dünya ve hayat yapmaya karar verdiğim gün aslında Dirmit oyununu seyretmek istediğimde buna engel olunmasıyla başladı. Biletim vardı ve gidememiştim. Tam burada fark ettiğim şey çok büyük oldu. Evdeki baskı, zorlamalar, hayatımın adeta benim ellerimden alınıp başka eller tarafından şekillendirilmesi egemen güçlerin halklara yaptığının aynısıydı. İktidar halka ne yapıyorsa evde annem ve babam bana aynısını yapıyordu. Bizden çok uzakta ve yukarda sandığımız izlenen politikalar aslında kendi evlerimize ve odalarımıza yansıyordu. Birebir hem de. Durur muyum? Durmadım, bunu fark ettiğimde, birkaç bavula sadece kitaplarımı doldurup şehrin çok uzak bir yerine gittim. Son zamanlarda altı aydır yaptığım her şey için dönüp “Kendi halinde akıp giden dünyayı kendim için dünya yaptım” diyorum. Bu hayatı yaşaması o kadar keyifli ve güzel ki… Evden uzaklaşıp zor da olsa istediğim hayatı yarattım kendi ellerimle. Şimdi, az önce bahsettiğim çok yukarda ve uzakta duran şeylerle ilgileniyorum. Aile ilişkilerimizin temelini oluşturan o iktidar baskısının ta kendisiyle. Mücadelenin içinde olarak ve burada büyüyüp büyüterek.

Çok katmanlı, çok yoğun mesajları olan bir oyun Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit.

Bu yoğunluğu olabilecek en sade şekilde ortaya koymayı başarabilmiş Hakan Emre Ünal. Ve Nezaket Erden, bu uyarlamayı mimikleriyle, jestleriyle, sahnedeki bir tek Kepçesiyle harika bir şekilde sergiliyor.

 

ÖNCEKİ HABER

Taşkışla Postası

SONRAKİ HABER

Kadın hak ihlalleri raporu: AKP iktidarlarında 15 bin 557 kadın öldürüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...