Yücel Özdemir: Alman devleti ırkçılığa karşı her alanda önlem almalı

Almanya'nın Hanau kentinde düzenlenen ırkçı saldırıyı, buraya gelen süreci, Alman devletinin rolünü, halkların durumunu ve ne yapılması gerektiğini Almanya temsilcimiz Yücel Özdemir'le konuştuk.

27 Şubat 2020 14:08
Paylaş

Almanya’nın Hessen eyaletinde bulunan Hanau kentinde Türkiye kökenli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı iki semtte bulunan nargile kafelere düzenlenen silahlı saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti.

Hanau'da meydana gelen ırkçı saldırıyı, buraya gelen süreci, Alman devletinin rolünü, Almanya'daki halkların durumunu ve ne yapılması gerektiğini Evrensel Gazetesi Almanya Temsilcisi Yücel Özdemir, Zeliş Irmak'ın sunumuyla Gündem Özel'de değerlendirdi.

Yücel Özdemir'in konuşmasından satır başları şöyle:

"Olay anının görüntülerini çekenler tarafından servis edilen görüntülerden sonra da anlaşılan önceden planlanmış bir cinayet, katliam olduğu netleşmiş ve Alman istihbarat örgütü ve federal savcılık tarafından verilen bilgide cinayeti işleyen kişinin kesin kararlı bir Neonazi olduğu ırkçı görüşleri savunan bir kişi olduğu ifade ediliyor.

Katliamdan sonra özellikle sağ muhafazakar kesimlerin bir kısmı “bu cinayet olayıdır, doğrudan bir ırkçı saldırı olarak değerlendirmeyelim, bireysel bir saldırıdır” diyerek hafifletmeye çalıştılar. Ama bütün veriler, bunun ırkçı cinayet olduğunu gösteriyor.

CİNAYET İŞLEME ARTIK ALMANYA’DA IRKÇILAR İÇİNDE RUTİN BİR OLAY

Yıllardır Almanya’da ırkçı cinayetleri incelemiş, NSU davasını takip etmiş biri olarak bu yaşanan saldırının sürpriz olmadığını söyleyebilirim. Çünkü son yıllarda Almanya’daki gelişmelere, ırkçı hareketlerin güçlenmesine baktığımızda bir şiddet ve silahlanmanın olduğu görülüyor. Bu cinayetten bir hafta önce polis farklı eyaletlerde 11 kişiyi gözaltına aldı. Gerekçe olarak da camilere saldırı hazırlığı içinde olduğu ifade edildi. Almanya istihbaratı Neonazi grupların doğrudan camilere dönük saldırı planladığını ve bu saldırıların elindeki verilere göre önlediğini ifade ediyor. Hanau’daki Tobias Rathjen’de tespit edilemeyen kişiler arasında olduğu tahmin edilebilirdi. Çünkü sosyal medya üzerinden ya da internet oyunları üzerinden iletişim halinde oldukları tahmin ediliyor. Birbirlerini tanıma ihtimalleri zayıf aslında. Yukarıdan aşağıya bir piramit şeklinde örgütlenmiş Neonazi örgütlenmesi olduğundan şu an söz edilmiyor. Almanya’daki ırkçı şiddet iki yönden ayrılıyor: Bütün Neonazi örgütlerin, ırkçıların, milliyetçilerin bir araya geldiği bir AfD partisi var. Bu parti 2013’te kuruldu ve 2017’deki seçimlerde yüzde 12.9 ile meclise girdi ve parlamentoda şu an 90’ının üzerinde milletvekili var. Milliyetçiliğin, sağcılığın ve ırkçılığın bir araya geldiği ortak pota hareketi oldukları ifade ediliyor. Siyasi ayağı olan bu hareket diğer ırkçı örgütleri daha fazla şiddete yatkın, daha fazla cinayet işlemeye doğru harekete götürdü. Bu yüzden bu cinayet şaşırtıcı değil.

Bir Neonazi tarafından ekim ayında Halle’deki sinagoga yönelik toplu bir katliam planlandığı ortaya çıkmıştı. Sinagogun yöneticileri dış kapıları açmadıkları için cinayeti işlemek isteyen Neonazi içeri girememişti. Şiddet içerikli potansiyel hareketleri artık Almanya’da söz konusu ve aşırı sağ terörden çok kolay bir şekilde ifade edebiliriz. Bugüne kadar aşırı sağ terör daha çok NSU davası ekseninde ifade ediliyordu.

Güvenlik birimlerinin mantığı şuydu: Almanya’da Neonaziler bu türden cinayetleri işlemez. Çünkü bugüne kadar Neonazi cinayetleri Molotof kokteyli atarak, ev yakma, sokakta insan öldürme biçimindeydi. Ama demek ki cinayet işleme artık Almanya’da ırkçılar içinde rutin bir olay. Güvenlik güçlerinin zafiyetinin sonucu.

IRKÇI PARTİ VE AKIMLARIN ALMANYA’DA YASAKLANMASI EN MANTIKLI YOL

Liberal demokrasi içerisinde ırkçılığı kabul edilebilir bir düşünce ve bir ideoloji olarak görürsek, bu ırkçı görüşlerde kendisini legal olarak ifade etsin dersek, (özellikle Almanya’nın tarihinden) şunu biliyoruz ki, faşizmin güçlenmesi ve güç toplama, iktidara gelme süreçleri hepsi aynı şekilde parlamenter yolla gelir. Hitler faşizmi iktidara bu şekilde gelmiş. Hitler partisi iktidara gelirken silahlı bir terör örgütü olarak gelmedi. Tam tersine yerellerden başlayarak siyaset yaptığı, parlamentolara girdiği ve bundan sonra da 1933’te bu parlamento yoluyla gelen NSDAP hükümet ortağı oldu. Hitler başbakan olduktan sonra da yasalarda önemli değişiklikler yaptı ve kendisine karşı hiç kimseye hayat hakkı tanınmadı. Tek parti hükümeti, Hitler faşizminin iktidara geldiği bir dönem ve İkinci Dünya Savaşı.

AfD ve onun gibi Hitler ideolojisini taşıyan partilerin bu tarihten bakarsak bu ülkede müsamaha gösterilmesi ırkçı faşist görüşlerin güçlenmesi ve bunların geçmişte yaşananları tekrarlaması anlamına geliyor. İdeolojik ve siyasi olarak tekliği savunan başkalarına yaşam hakkı tanımayan partiler, görece güçlü olmadıkları dönemlerde söylemlerini yumuşatırlar, demokrasiden bahsederler, insan haklarından bahsederler. Almanya’da ırkçı partiler derken sadece AfD’yi kastetmiyoruz. NPD diye de bir parti var. Ve NPD Almanya’da bizzat devletin yasaklanması için başvuruda bulunduğu bir parti. Dernek statüsünde, parti statüsünde ırkçı Neonazi örgütleri var. Bunların hepsi demokrasi gereği denerek ülkede örgütleniyor. Böyle olunca da ırkçılığın güç toplamasına zemin hazırlanıyor. Parti statüsünde oldukları için maddi imkanlar, siyasi imkanlar, propaganda imkanları buluyorlar. Bu da bir ideolojinin giderek güç toplamasına yol açıyor. Bu partilerin daha fazla kontrol edilmesi ve gelecekte de bu tür parti ve akımların Almanya’da yasaklanması en mantıklı yoldur.

IRKÇILIĞI KINAMAK YETMİYOR, GERÇEK ADIMLAR ATILMALI

Devlet bu tür cinayetlerin işlenmesine karşı. Aşırı sağın güçlenmesine karşı. En azından söylemler böyle. Ama bu tarz söylemlerin pratikte uygulanmadığını gördük. Çünkü NSU davasında da Almanya özür diledi. Mağdurlara yardımda bulundu. Federal parlamentoda tören düzenledi. Araştırma komisyonları kuruldu. Bunlar yapıldı ama gerçek hayattaki karşılığı şu ana kadar ırkçı örgütlerin zayıflamasını sağlamadı. İstihbarat örgütleri, polis, federal ordu içerisinde ırkçı düşüncenin yaygınlaştığı ve bu konuda hücrelerin ve grupların olduğundan söz ediliyor. Devletin kendi güvenlik birimlerinden başlayarak her alanda ırkçılığa önlem alması lazım. Sokakta, “göçmenler siz bizim ülkemize aitsiniz” demek güzel şey ama bir daha cinayetin olmamasının garantisi yok.

ALMANYA HALKI IRKÇILIĞA VE FAŞİZME KARŞI DUYARLI BİR TOPLUM

Irkçılığa karşı yapılan eylemler, Almanya’da toplumun uyanık olduğunu gösterdi. Irkçılığa ve faşizme karşı duyarlı bir toplumun olduğunu gösterdi. Her an sokağa çıkan bir kesim oluştu. Saldırının hemen ardından Almanya’nın 50 kentinde on binlerce insanın katıldığı gösteriler yapıldı. Toplumdaki reaksiyonun güçlü olduğu ve saldırılara tahammül edilmemesi gerektiğini gösterdi. Toplumun sağ muhafazakar milliyetçilere karşı ve AfD işbirliğine karşı bir tepki var. Toplum ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla arasına mesafe konulması mesajını veriyor Almanya’da ve umut verici.

ORTAK BİR ANTİFAŞİST DUYGUYU GELİŞTİRMEK GEREKİYOR

Nargile kafelerde öldürülen insanlar farklı uluslardandı. Bu durumda farklılıkları bir yere bırakıp ortak noktaları öne çıkaran ortak bir antifaşist duyguyu, bilinci, dinlerin, ulusların farkının olmadığı herkesin faşizme karşı bir birliktelik oluşturması gerekiyor. Almanya’da hep Türkler öldürülmüyor. 1990’dan bu yana 200’e yakın insan katledilmiş. Bu insanların büyük çoğunluğu Alman. Doğu Almanya’da var, Batı Almanya’da var, yoksullar, solcular vs. Almanya’da ırkçılık sadece Türklere, Müslümanlara yapılmıyor. Alman solcuların, demokratların, antifaşistleri de öldüren faşist bir ideoloji var. O yüzden herkesin kendi acısını yaşadığı değil, ortak bir bilinçle ortak bir duyguyla hareket edilmeli. Sadece Türkiye bayrağını taşıyarak, Türkleri kendi içerisinde bir arada tutarak sorunlar çözülmez. Bu tutum ırkçılara ve yabancı düşmanlarına da zemin hazırlıyor. Almanlar Türkleri öldürüyor diye bir şablon kurulamaz. Almanların tümü ırkçı değil. Göçmenlerle birlikte yaşayan, onların hakkını savunan, sokakta ırkçı cinayetlere karşı çıkan Almanları nereye koyacağız o zaman? Onlar da bu ülkede faşizme karşı, gericiliğe karşı, ırkçılığa karşı göçmenlerden daha fazla sokağa çıkan, eylem yapan insanlar. Eğer bu tür eylemlere ülkelerin bayrağıyla çıkarsak onlarla aramıza mesafe koymuş oluruz. Bu davranışlar bu ülkenin antifaşist bilincine bir şey katmaz.

Herkes kendi ulusal ve dini sembollerini bir yere bıraksın. İnsanlığın geleceğine dair ortak değerleri öne çıkaran antifaşist bir davranış içerisinde olduğumuz takdirde başka cinayetlerin yaşanmamasını sağlayabiliriz.

4 Mart’ta Almanya’da büyük bir tören düzenlenecek. Sendikalar o gün 10 dakikalık iş durdurma eylemi yapacak."

(Evrensel WebTV)

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Mülteci çocukların sayısı bilinmiyor mu?

SONRAKİ HABER

Asgari ücret döviz ve altın bazında eridi: 77 avro, 3 bilezik buhar oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa