18 Kasım 2019 20:10

Felsefenin dönüşümü

Genç Hayat'ın bu sayısında Hacettepe Üniversitesi öğrencisi felsefe ve felsefenin gelişimi üzerine yazdı.

Fotoğraf:pixabay

Paylaş

Burcu ATEŞ
Hacettepe Üniversitesi
Ankara

Felsefe, düşünce geleneklerinden itibaren günümüze kadar, dönemlerden ve toplumsal gelişmelerden birikerek gelen karşılıklı bir etkileşim ağı kurmuştur. “Arkhe” arayışı ile çıkılan yolda, bakılan tüm pencerelerin doğaya açılması ve dönemin sorusuna verilen cevaplar ilkçağ felsefesi için geniş bir zemini mümkün kılıyor durumdaydı. Bu arayış devam ettikçe cevabın yeryüzünden yükselmesi de bizi Ortaçağ felsefesine götürür hale gelmiştir. Dolayısıyla her “şey”in ve tek tek şeylerin nedeni olarak tek bir cevap isteyen dönem felsefesi, nihayet o “mükemmel varlığı” bulmuştur. Bu mistik hava devam ederken, kilise bildirileri niteliğindeki felsefi metinler, doğrudan Tanrı’nın ontolojik kanıtlamasına kendini adamış din adamlarının elinden çıkmıştır. Bu dönem için her alanda dinin etkisini görmek mümkün olduğundan felsefe alanında da doğrudan bir hakimiyet söz konusudur. Sonrasında bilimsel ve teknik gelişmeler ışığında bir köprüye varan felsefe, ortaçağın rüzgârını hemen kesemese de yüzünü yeni alanlara dönmeyi başarmıştır. Bizi burada Rönesans felsefesi, değişme yasası ve evreni açıklama çabasıyla karşılar. Temel hareket ettiricinin ancak maddi olacağı fikri, bilimsel bir zemin sunar ve bir çağın kapanıp bir çağın açılması, her şeyden önce bir süreci işaret etmektedir. Sosyal ve ekonomik dönüşümlerin yaşandığı ve birbirini etkileyen, tetikleyen yeniliklerin yeni bir felsefi anlayış doğuracağı bu yeniçağ ile bir gereklilik içermektedir.

Modern felsefe ile o döneme kadar üzerine basılan alan düpedüz değişmiştir. Genel yasalılık üzerinden açıklanmaya çalışılan felsefede, özne yerini almış ve bilgiye olan bakış açısını tamamen değiştirmiştir. Bu anlamda mekanik bir bilim anlayışı da eşlik etmiştir bu değişime. Devam ettiğimizde, 18. Yüzyıl Aydınlanma Çağı, bir dizi değişimin zirvesi olarak felsefede de bir çığır aşma dönemi niteliğinde kendini göstermiştir. Rasyonelleşmenin bir çıktısı olarak ‘ben’ bilinci ön plandadır bu dönemde ve doğanın neden sonuç ilişkisi, ortaçağın tam aksine ampirik bilgide çözümlenmeye başlamış ve din yine bu sebeple daha dünyevi bir yan kazanmıştır. Bununla birlikte, doğa bir yaratım eseri olarak değil, mekanik bir düzen olarak ele alınmıştır. Bireyin tüm taleplerini ‘düzen’ içinde çözmek için ve sistemin devamlılığını sağlamak amacıyla toplumsal üretim biçimleri değişmeye başlamıştır. Bu dönemde kapitalizmin de güçlenmesinin sonucu olarak; devlet mekanizmasının değişmesi, bürokrasinin oluşması, ilişkili kavramları konu etmeye de sebep olmuştur. Bu durum, sanayi devrimi ile toplumsal dönüşümlerin felsefeye etkisinin çok fazla olduğu 19. yüzyılda siyasi ideolojilerin ortaya çıkmasına ve akımların çeşitlenmesi sonucuna vardırır. Bu dönemde doğa bilimlerinde önemli gelişmeler yaşanmış, özellikle evrim kuramı damgasını vurmuştur. Toplumsal dönüşüm hiç olmadığı kadar hızlı olmuş, toplumsal yapıda ve ekonomide ki bu köklü değişimler yeni kavramları da beraberinde getirmiş geleneksel devlet anlayışını ve toplumsal düzeni sorgulatmıştır. Bu dönemin felsefi açıdan daha iyi anlaşılması açısından pozitivizm ve diyalektik materyalizm akımları üzerinden ele alınması gerekir.

 

ÖNCEKİ HABER

Eğitim hakkı talebi sınırın ötesinden ses veriyor

SONRAKİ HABER

Matematik severler topluluğu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa