04 Kasım 2019 10:57

Tek kitaplı şair Ahmed Arif

" Gün ola, devran döne, umut yetişe,   Dağlarının, dağlarının ardında.."

Fotoğraf:pixabay

Paylaş

Akın YILDIRIM

Hacettepe Üniversitesi

Tek kitapla şair olunur mu Ahmed abi? Cevabını yıllar önce vermişti Diyarbakırlı “yürek işçisi.” Şimdi böyle bir şairi anmak insanı sarsacak bir hikâyeye tanıklık etmek olacak. Ahmed Arif’e, emeğe, mahpusa, sevdaya, Diyarbakır sıcağına, Anadolu’ya, hamallığa, Leyla’sına tanıklık etmek olacak. Anadolu’nun Ahmed’i 1927 yılında doğdu Diyarbakır’da. Ankara Üniversitesi felsefe bölümünü kazandı, bitiremedi. Babası memur olduğu için çok yer gezdi, çok gördü. Gördüklerini; davasını, halkını, kavgasını öyle güzel damıttı ki dizelerine hala sevda denildiğinde, bir şey beklemeden sevmek denildiğinde anılır Ahmed Arif. Bir kadını, evini, Anadolu’sunu, Filintasını sevmek mesela, mesela Leyla’yı sevmek ... Leyla Erbil’e olan aşkı kendisinin de dediği gibi “Aç kaldım susuz kaldım terk etmedi sevdan beni” dizeleri kadar derindi. Hikâye başladığı zaman Leyla Erbil 23 yaşında, İstanbul’da yaşıyor lisede şiir yazarak edebiyata başlamış, 14 yaşında İstanbul’da birkaç küçük dergide yayınlanmış şiirleri var. İstanbul Üniversitesinde İngiliz filolojisi okudu. 1951 de kısa süren bir evlilik yapıyor ve üniversiteyi bırakıyor. 1953’te hayranı olduğu Sait Faik’le tanışıyor ve eleştirileri üzerine şiirden düz yazıya yöneliyor, oysa aynı dönemlerde Ahmed Arif onun şair olduğunda ısrar ediyor. Tanıştıklarında ikisi de yalnız. İlk mektuplar daha karşılıklı havada ama zamanla Ahmed’in aşkı büyüdükçe Leylasından karşılık bulamıyor ve üstüne araya üçüncü kişiler de girince Ahmed Arif bu sevdada yalnız kalıyor. Buna rağmen 20 yıl sürer bu mektuplar. Karşılık bulamasa da 60’ın üzerinde mektup yazar Leyla’ya ve bu mektuplar sürerken hayatta hiç şüphesiz Leyla kadar sevdiği şiiri, halkı, misyonu yüzünden başı belaya girer, hayat o dönemlerde iyi davranmaz. Fırsatı olsa hapishanelerde, sürgünlerde geçmese hayatı belki de bize ne şiirler bırakacaktı ama elbette Ahmed Arif de 40’lı 50’li yıllardaki baskıcı ortamdan payını aldı. Henüz yayınlanmamış bir şiirinin arkadaşında bulunması üzerine tutuklandı sonra da diğer toplu tutuklanmalarla içeri girdi ve 38 ay yattı, işkence gördü. Gözetimde tutuldu, işsiz bırakıldı ...

Yaşadıklarından mı hevesinin kaçtığından mı bilinmez 27 yaşından sonra şiir yazmadı Ahmed Arif. Hep akla gelir yazsaydı devam etseydi bu sağlam dil bu namuslu şiir nereye yönelecekti? Elbette halkından Mezopotamya’dan kopuk olmayacağını yine onun Cemal Süreya’ya yazdığı mektubundan anlıyoruz: “Malum ben öyle derin aydın değilim ilkelim ama asla onursuzluğa yönelmeyecek halkını ve hele misyonunu asla unutmayacak bir ilkel”. İşte böyle böyle bir şair halkından kopmadan dertleriyle sevdasıyla onurluyla aramızdan 2 Haziran 1991 de ayrıldı ardında hasretten eskimiş bir pranga bırakarak...

ÖNCEKİ HABER

Yedinci kıta bienali: Doğayı kim bu hale getirdi?

SONRAKİ HABER

Krizin inşaat hali

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa