28 Ekim 2019 12:43

Üniversiteyi bitirene diplomalı işsizlik

Bugün gördüğümüz eğitim kitaplarının ücretlerinden, özel okulların varlığına kadar eğitime eşit ve parasız ulaşım, piyasalaştırılarak “bireyin kendi faydasına yaptığı şey" olarak ele alınmaktadır.

Paylaş

İlayda BİLGEN

ODTÜ

Beştepe Millet Kongre ve Kültür merkezinde geçtiğimiz haftalarda düzenlenen Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış töreninde Erdoğan üniversiteli, liseli gençliğe ve eğitim sistemine dair açıklamalarda bulunmuştu. En büyük adaletsizliğin eğitim sisteminde olduğunu belirten Erdoğan, bugün gençliğin birçok kesiminin nitelikli eğitime dünyanın hiçbir yerinde sahip olmadığını belirtti. Peki, neden böyle bir eşitsizlikle karşı karşıyayız?

Kapitalist sistemin tüm dünyada egemen olması ve burjuva pedagogların eğitimi ele alınışı bireylerde istenilen yönde davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yola çıkarak eğitimin, egemen sınıfların toplumu kendi düzenlerine kazanmanın ideolojik araçlarından biri olduğu söylenebilir.* Kâra ve üretkenliğe dayanan bu sistemde vasıflı emek gücü yaratmak eğitimin ana amaçlarından birini oluşturuyorken Sovyetlerin var olduğu dönemde de kapitalizmi “Her çocuğu parasız, temel eğitim hakkına” sahip olması gerektiğine mahkum etmiştir. Fakat kapitalizm girdiği krizlerden çıkmanın bir yolunu da kamusal ihtiyaçları piyasalaştırarak aşmakta görür. Bugün gördüğümüz eğitim kitaplarının ücretlerinden, özel okulların varlığına kadar eğitime eşit ve parasız ulaşım, piyasalaştırılarak “bireyin kendi faydasına yaptığı şey" olarak ele alınmaktadır. İşte buradaki eşitsizliğe işaret eden Erdoğan da temsilcisi olduğu sermayenin yarattığı bu duruma karşı farklı bir şey söylemiyor. Tersine bu eşitsizliğin devamını sağlama ve kalıcılaştırma görevini üstleniyor.

EĞİTİM BÜTÇESİ NEREDE?

2017-2018 eğitim öğretim yılı verileri incelendiğinde özel ilkokulda okuyan öğrenci sayısı %40, özel ortaokulda %96, özel liselerde ise %305 artmıştır. Üniversite sayısını arttırması ile eğitime verdikleri önemi buradan ölçülmesini sağmaya çalışan iktidar ise arttırdığı üniversite sayısına ters düşecek oranda yükseköğrenime ayırdığı bütçeyi düşürüyor. 2016 yılında yükseköğretime ayrılan pay yüzde 4.4 iken 2019 yılında 3.44 oluyor.* Aynı zamanda Erdoğan konuşmasında eğitim harcamalarını iktidarda bulundukları süre boyunca 16 kat arttırdıklarını belirtmişti. 2019 yılında eğitime 161 milyar lira ayıracağını belirten Erdoğan'ın diğer harcamalara ve bu harcamalara ayrılan bütçelere değinmemesi şaşırtıcı değil. 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı giderlerini 845 milyon liradan 2 milyar 818 milyon liraya çıkarılıyor. Tüm bu verileri yüzdelik dilime vurduğumuzda ise eğitim harcamalarına ayrılan bütçe %22 artarken, cumhurbaşkanlığına ayrılan bütçe %50’den daha fazla arttırılıyor. Cumhurbaşkanlığına ayrılan bu bütçe, nereye ve nasıl harcanacaktır? Hangi ihtiyaçlardan dolayı böylesi bir artışa ihtiyaç duyulmuştur? Eğitimde birçok alanda eksiklik bulunuyorken, birçok ihtiyaç varken neden eğitimde böylesi bir artışa gidilmemiştir de cumhurbaşkanlığında gidiliyor?

Tüm bu sorular aklımızda bulunurken, Erdoğan aynı konuşmasında Türkiye ve Almanya arasında bir karşılaştırmada bulunuyor. Türkiye’de öğrenci sayısının 8 milyon olduğunu Almanya'da ise 3 milyon öğrenci olduğunu belirtiyor. Üstelik Türkiye ve Almanya arasındaki nüfus oranının da neredeyse birebir olduğunu da söylüyor. Türkiye ve Almanya arasındaki 15-24 yaş genç nüfus değerlerini inceleyecek olursak; Türkiye'de genel nüfusa oranla her 4 kişinden 1’i genç nüfus iken Almanya’da her 10 kişiden 1’i genç nüfusa tekabül ediyor. Yani okuma oranını yeni doğmuş bir bebekten en yaşlı üyesine kadar hesaba katan Erdoğan verileri gerçeklikten uzak ve “yanlış karşılaştırmalara” dayanarak kullanıyor.

MEZUN ÇOK, İŞ YOK

Birçok gencin okurken borçlanmasına “Bedavacı olmayın!” diye karşılık veren Erdoğan, bizlerin işsizlik kaygısına karşı da farklı bir tutum almıyor. “Her üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir şey yok!” diyen Erdoğan işsizliğe bir çözüm sunmanın ötesinde bu kaygıyı barındıran gençliğe, iş bulma beklentisine karşı “Böyle bir beklenti içinde olmayın diyor.” Neden böyle bir söylemde bulunuyor? Bu söylem yaşadığımız toplumdan ve maddi koşullardan bağımsız değil. Kendisi için vasıflı iş gücü yaratan egemen sınıflar aynı zamanda bu iş gücünü istihdam etme zorunluluğu taşımıyor. Çalışan işçi ve emekçi kesimleri korkutmanın bir aracı haline gelmiş olan işsizlik “Dışarıda milyonlarca işsiz var, istersem seni atar onu alırım.” gibi bir korkutma haline de dönüşebiliyor. Ya da ihtiyaç durumunda işe aldığı sonrasında rahatlıkla çıkarabildiği bir kesim burası aynı zamanda. Daha birçok sebep sıralayabiliriz fakat Erdoğan’ın söylediği “Herkes iş bulacak diye bir şey yok!” cümlesinde bir kısmı eksik bırakmış. “Kapitalist sistem zaten buna izin vermez. İşsizlik kapitalizmin sorunudur.” Fakat ne var ki buradaki eksik bırakma hali Erdoğan’ın bu nesnel gerçekliği bilmemesinden ya da unutmasından değil, temsil ettiği sınıfın yarattığı sorunları gençliğe yükleyerek çözmekte bulmasından kaynaklanmaktadır.

Bize yıkılan bu ağırlığa biz ne diyeceğiz? Dünya’nın her yerinde gençlik değişmenin ve değiştirmenin ana öğelerinden birisi olmuştur. Kapitalist sistemin verdiği eğitimden, her alanda canlı ve kalıcı tutmaya çalıştığı kültür anlayışına kadar gençliği kuşatmak üzere oluşturduğu planın bir nedeni de bu değiştirici gücü edilgen hale getirme çabasında yatmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Lübnan’da halkın protestosu ve yol kapatma eylemleri sürüyor

SONRAKİ HABER

Marmara Bölgesi hapishanelerinde 3 aylık bilanço: 663 hak ihlali

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa