28 Ekim 2019 11:04

Kurgu değil gerçek: Sarmaşık

"Sarmaşık filminin bende bıraktığı o sarsıcı etki, kafamın içinde cevaplanması gereken büyük bir soruyu doğurmuştu: Gerçekten böyle mi?"

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Piri Reis Üniversitesi öğrencisi

“Direkler eğik, burnumuz batmış suya.İnsan düşmanının sillesinden kaçar ya,Soluğunu ensesinde duya duya.Ve koşar başını hiç kaldırmadan,Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu.Kaçtık güneye hiç durmadan.”

Samuel Taylor Coleridge

Bu dizelerle başlıyor Sarmaşık filmi. İşte, böyle bir girişle başlayıp içinde bolca mesaj, metafor ve alt metin barındıran bu film, denizcilik hayatıyla herhangi bir yerinden de olsa temas etmiş her bir kimseyi kesinlikle etkileme gücüne sahiptir. Bana şu an bu satırları yazdıran temel dürtü de tam olarak 3 yıl önce bu filmi izlediğimde üzerimde bıraktığı etkiydi. Öyle ki, o sarsıcı etki, kafamın içinde cevaplanması gereken büyük bir soruyu doğurmuştu: Gerçekten böyle mi? Bu film gerçek mi? Sarmaşık tam da bu noktada bana bir tokat atmıştı. Duyduğumuz ve canı gönülden inandığımız, her yerde ve her derste bize anlatılanlar doğruysa eğer Sarmaşıkta anlatılan neydi?

3 SORU 3 GERÇEKLİK

O zamanın üzerinden tam 3 yıl geçti. Ben şu an ilk gemisine çıkmış, 6 aylık uzun seferini tamamlamış bir denizciyim. En azından bir geminin nasıl bir yer olduğuna tanık oldum. Sarmaşık filminin gerçeklikle bağıntısını deneyimlemiş biri olarak, bu soruyu cevaplayabilirim. Sarmaşık filminin gerçeklikle olan bağlantısını 3 soru üzerinden inceleyeceğim. Yazının başındaki şiiri de katarak, ilk sorumuz: Gemi bir kaçış mıdır?

Filmde Cenk ve Alper de çok belirgin olmakla birlikte diğer karakterler de gemiyi bir kaçış olarak görmektedirler. Gerçeklikte de durum tam olarak budur. Aynı gemide olduğum gemicilerden birisi, karada yaptığı bir kazadan ötürü çok büyük miktarda borcun altında kaldığı için buralara gelmişti. Gemi onun için tam olarak bir kaçıştı. Çünkü bu borç onu kara hayatında boğmakta, aynı zamanda yaptığı kazadan ötürü ailesi ve diğer ilişkileri bakımından oldukça zorluk yaşamaktaydı. Ve tıpkı filmdeki Cenk’in tek kaçış yolu olarak gördüğü yolu seçmişti yani gemileri. Bugün böylesi insanlar için gemilere çıkmak hiç de zor bir şey değildir. Herhangi bir kursa gidip gerekli belgeleri alabilirsiniz ve elveda kara, elveda sıkıntılar diye düşünebilirsiniz. Ancak daha sonra, tıpkı filmde olduğu gibi, gemilerdeki koşulların kaçtığınız durumlardan bin kat daha beter olduğunu kavrarsınız.

İÇİNDEN ÇIKILMAZ KAÇIŞ ÇEMBERİ

Bir başka çalışan, kaptanlardan biriyle ettiğimiz derin bir sohbette kara hayatının onu geçim derdinin çok baskıladığından dem vuruyordu. “En az 200 bin TL borç yapmadan gelmiyorum buralara” diyordu. Daha sonra gemiye çıkıp rahatladığını söylüyordu. Ancak belli bir süre için çünkü 4-5 ay sonra giderek çalışma ortamındaki ağır psikolojik ve fiziksel zorluklarının da etkisiyle beraber buralardan da kaçtığını ifade ediyordu ve hayatı bu çemberin arasına sıkışmıştı.

İkinci soru ise daha merak uyandırıcı. Karakterlerin ve kişilerin aralarındaki gerilimin giderek artmasının sebebi nedir ve gemilerde gerçekten de böyle mi olmaktadır?

BEYBABALAR VE BAŞMÜHENDİSLER

Filmde bu durumun yansımasını özellikle Cenk ile Kaptan Beybaba ve İsmail arasındaki üçgende görmekteyiz. Her geçen gün, her yaşanan olayda aralarındaki gerilim ve nefret yükü artmaktadır. Günde yaklaşık 10-12 saat mesai yaptığın ve ister yemekte ister dinlenme salonunda durmadan gördüğün insanlarla yaşadığın en ufak bir sıkıntı bile çözülmeden bırakılmışsa her geçen gün büyür. Filmde de gördüğümüz gibi Beybaba, yani kaptan geminin tüm yönetimini kişisel olarak elinde bulundurur. Bugün Türkiye denizcilik sektöründe gemiler iki yetkilinin iradesine terk edilmiş durumdadır. Bunlardan birisi Beybaba’lar, yani kaptanlardır. Diğeri ise başmühendislerdir. Bu ikisinin kontrolü altında gemilerde keyfiyet ve ağır bir hiyerarşi hüküm sürer. Sonuç olarak da gerginlikler ve kavgaların temeli hazırdır. Bu yüzden hiyerarşinin üst tabakalarındaki görevliler, daima aşağıda ne olduğunu öğrenmek için aşağıdakilerden biriyle veya birkaçıyla bağ kurarlar.. Personel odalarında veya dinlenme salonlarında konuşulanları aktarmaktan tutun da bilinçli bir şekilde tartışma çıkarmaya kadar her yol kullanılır. Çünkü gemide “hiyerarşi ve düzen” sağlanmak zorundadır. Sarmaşık filminde İsmail’i tam olarak böyle bir rol ve görevin içinde görürüz. Söylenenleri Beybaba’ya aktarır ve Cenk ile Alper’in her adımını takip edip onlara iş yükler.

NE YİYECEK NE SU

Üçüncü ve son soru ise sonuç mahiyetinde. Filmde yaşananların altında yatan gerçek sebep nedir? Armatör maksimum kar amacıyla aldığı gemiyi, bu amacına ulaşamadığı an içindekileri hiç umursamadan terk eder. Ne yiyecek ne de su gönderilir. Devamında gemide kalanlar bu terk edilmişlik, yiyeceksizlik ve hatta susuzluk halinden giderek gerilmeye ve sorunlar yaşamaya başlar. Gerçek hayatta da gemilerdeki tüm sorunların temeli gemi işletmelerinin maksimum karı düşünmeleridir. Maksimum kar için gemideki tüm denetimleri 2 kişinin iradesine ve keyfiyetine teslim ederler. Şirketlerin tek kuralları vardır: Ne olursa olsun, pervane durmayacak! Bunun sonucu olarak hiyerarşinin üstündekiler pervaneyi durdurmamak ve daha verimli çalıştırmak adına ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bu yüzden kişisel gerilimlerden tutun da günlük 18-20 saat çalışmaya kadar her yol, bu perspektife göre doğal görünür. Sarmaşık filmi bir kurguyu değil, esasında gerçekliği yansıtır.

ÖNCEKİ HABER

Karanlığa ışık tutuyoruz

SONRAKİ HABER

Denizcilik hayalleri vs staj gerçekleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...