28 Ekim 2019 10:53

Karanlığa ışık tutuyoruz

"Görünen bu karanlığa, her şeye rağmen kendine bulunduğu her konumda alanlar açmayı bilen, sistemin tekdüzeliğine karşı çıkıp kendi yeteneklerine tutunan gençler ışık tutuyor. "

Paylaş

Eylem DEMİRHAN 

Celal Bayar Üniversitesi 

Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken, Celal Bayar Üniversitesi öğrencileri de diğer üniversitelerden çok farklı olmaksızın döneme ulaşıma ve yurtlara yapılan zamlarla girdi. Çoğumuz okurken çalışmak zorunda kalıyoruz ve tüm bunların yanında, her geçen gün cevabı hepimiz için daha da muğlaklaşan “Okul bitince ne olacak?​” sorusuyla yaşamaya çalışıyoruz.  Görünen bu karanlığa, her şeye rağmen kendine bulunduğu her konumda alanlar açmayı bilen, sistemin tekdüzeliğine karşı çıkıp kendi yeteneklerine tutunan gençler ışık tutuyor. Ulaşıma ve yurtlara yapılan zamlardan sonra gençlerin sosyal hayatlarından kısmak zorunda olduğu bu dönemde tiyatroyla ilgilenen iki arkadaşımızla sohbet ettik.

“YAPMAK İSTEDİKLERİMİZİ ERTELEMEK ZORUNDA KALIYORUZ”

Biyomühendislik Bölümünde okuyan Aylin, “Bölümümü isteyerek tercih ettim, insanlara ne kadar faydam olursa kendimi daha güçlü ve mutlu hissediyorum. Kendi bölümlerimizi seçerken yeteneklerimize göre yönlendirilemiyoruz maalesef, mesleklerimizi seçerken ne kadar ileri görüşlü olmaya çalışırsak çalışalım yaşadığımız gerçeklerin farkındayız. Çünkü geçim sıkıntımız olacak, ileriye bakmak zorundayız. Bu yüzden rahatlıkla yeteneklerimize yönlenemiyoruz. Tiyatroyu çok seviyorum ama buradan para kazanamam” diyerek eğitim sisteminin en büyük eksikliklerinden birinin de kredi-burs sitemi olduğunu belirterek ekledi: “Burslar çok düşük, verilenin çoğu da geri ödemeli. Enflasyona oranladığımızda çok düşük bir meblağ. Bu durum da öğrencilerin yapmak istedikleri şeylerin çoğunu ertelemesine sebep oluyor. 500 TL ancak yurt parasına yetiyor.”

Tiyatro, okul ve aynı zamanda öğrenciyken yaşamanın zor oluğunu belirten Aylin: “Maalesef ailen seni desteklemedikçe bir şey yapamıyorsun bu sistemde. Bu sebeple her şeye ulaşamıyoruz.”

Bilgisayar Mühendisliğinden bu sene mezun olan Furkan: “Liseden beri tiyatroyla uğraşıyorum. Ben bölümümü isteyerek değil zorunda olduğum için yazdım. Ne ilgimin ne de yeteneğimin bu yönde olduğunu düşünmüyorum. Bilgisayar mühendisiyim, işime devam edeceğim ama bu yöndeki tek gayretim para kazanmak için. Çünkü tiyatro yaparak geçinmem çok zor. Neden mi? Bu konuda ne kadar profesyonel olursan ol, Türkiye’nin hiçbir yerinde sanata önem verilmiyor.  Bu durumun ekonomiyle çok ilişkisi var. Birincisi ekonomik olarak insanlar geçim derdinde. En temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. İnsanlar hayatlarından para ayırıp tiyatroya, sinemaya vs. harcama yapamıyorlar. Bunu istemedikleri için değil. Neden biri tiyatro izlemek istemesin?​” Tiyatroya olan ilginin azlığının sosyo-ekonomik durumla bağlantılı olduğunu ve buna paralel olarak da buradan bir gelir elde edemediklerini söylüyor Furkan.

SANSÜRDEN DEĞİL SAHNEDEN ÖĞRENEBİLİRİZ

Bütün bu döngü içinde Manisalıların oyunlara olan ilgisini değerlendiren Furkan ve uygulanan sansürün halkın üzerinde etkili olduğunu belirtiyor: “Oyunlarda en ufak bir temas olsa bile halk buna tepki gösteriyor bunun sebebi de bazı yasaklar. Aslında tiyatrolar halkın kendisini sahnede bulduğu mecralar olmalıdır. Tiyatro hicivdir, halkın dilidir aslında. İnsanlar tiyatroya gidip farklı görüşler edinirler. Aynı zamanda siyasetçiler de oyunları izleyip kendi eksikliklerini görebilirler. Ama ne yazık ki günümüzde böyle bir sistem yok. Bu ülkede maalesef bazı oyuncular oyunlarını oynayamaz durumda. Bu yüzden insanlar eleştirmekten korkuyorlar. Sansürden bahsediyoruz, bir sürü şeye sansür uygulanıyor fakat televizyon kanallarında kadına şiddet içeren pek çok dizi yayınlanıyor. Mesele ahlak ise eğer bu sahneler mi ahlakımızı yansıtıyor?​”

Tiyatroya çok yetenekli olan, ilgili olan ama imkanlar yetmediği, ekonomik koşulları uygun olmadığı için yapamayan çok öğrencinin olduğunu da belirtti arkadaşlarımız. Öğrencilerin aktif olduğu toplulukları kapatarak, ÖTK seçimlerini iptal ederek gün geçtikçe öğrencileri kendi alanlarından uzaklaştırarak akademik eğitimin niteliksizleştirildiği bu dönemde “Zor olsa da en başta kendimiz için, hep birlikte çabalamamız gerekiyor” diyerek sohbetimizi sonlandırıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

İki kavram: Determinizm - İndeterminizm

SONRAKİ HABER

Kurgu değil gerçek: Sarmaşık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...