20 Ekim 2019 00:40

"İhtar"ın şairi C. Hakkı Zariç: Şiir yazının sokağa çıkmış halidir

C. Hakkı Zariç ile yeni şiir kitabı "İhtar"ı konuştuk. Zariç, “Şiir sokaktan ses verir yazıya. Perdeler bunun için canını sıkar şairin” diyor.

C. Hakkı Zariç'ın yeni şiir kitabı "İthar" Manos Kitap'tan çıktı | Fotoğraf: Kadir İncesu

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

İhtar, C. Hakkı Zariç’in yeni şiir kitabı… Şair, “Tekzip” yayınlayarak başlıyor şiirlerine… Israr etmek, dayanmak ve direnmek için… Verili olanı kabul etmemeye çağırıyor okuru. Bu nedenle “Kara listesinde asil üyesi olmalıyız devletin” diyor.

Arpaçay’dan Kadıköy’e uzanan geniş bir coğrafyadan sesleniyor okura… Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman kırgın, kimi zamanda öfkeli…  Çocukluğuna gidiyor, çocukluğun uzağına düşmeyen aşka sığınıyor. “Yaşamak ve duyumsamak her şeye bedel” demek için...

C. Hakkı Zariç’le yeni kitabı İhtar’ı konuştuk… Devleti, aşkı ve çocukluğu yani “İhtar”ı var edenleri…  Şiirin yazının sokağa çıkmış hali olduğunu söyleyen şair “Şiir sokaktan ses verir yazıya. Perdeler bunun için canını sıkar şairin” diyor.

Tekzip’le başlıyor “İhtar”… Tekzip şiirinden yola çıkarak kitap neleri  yalanlıyor?

Dayatılan ve ezber etmemiz istenilen doğruların dışında bir hayatın olabileceği; verili olanı alıp kabul edeceğimiz yanılgısı belki de kitabın kendini tekzip ederek başlıyor olma nedeni. Kendi varlığının devamı dışında bir doğrunun ve yaşam pratiği olabileceğini kabul etmeyen devletlere, hukuk kurallarına, yerleşik yargıya ve değerlerine bir yanıt olma çabası İhtar. Bununla beraber hergün yüzümüze çemkiren bir otoritenin, onun sistemi ve bütünlüğünün yalanlandığını söyleyebilirim yanıt olarak. Israr etmenin, dayanmanın ve bir arada direnmenin nedenlerini oluşturuyor dizelerin bütününde.

"MUHATABIMIZIN ADINI VERMEMİZ GEREKİYOR"

Şiirinizde “devlet”e atıf yaptığın dizelerle karşılaşıyoruz: “Kara listesinde asil üyesi olmalıyız devletin” gibi…  Şiirinizde “devlet” kimdir ve “devlet”in yeri nedir?

O bizim en uslanmaz ve ele avuca sığmaz halimiz, itiraz odaklarını sürekli kılacak ve sürdürecek elbette. Şiirle karşı koyacağız ve muhatabımızın adını vermemiz gerekiyor; tıpkı sevdiklerimizin adını verdiğimiz gibi. Karşısına dikileceğiz, başka yolu yok. Şiir yazının sokağa çıkmış halidir. Şiir yazının sokakta yazılmış halidir. Şiir sokaktan ses verir yazıya. Perdeler bunun için canını sıkar şairin. Örtük ya da açık olsun perdenin dışındaki hayatın odağını hedefleyerek yazar şair.  İşte o çetrefil çıkmaz da burada başlıyor galiba. Ekrandan bize parmak sallayana bir sözümüz olmasın mı? Orada bir yerde müritleriyle diz dize doruğa bakan abi ve ablaları, onların mikro iktidarını rahatsız etmeyelim mi? Saltanat mı sürmek istiyorsunuz? Zehir olsun. Bu durduk yerde olur mu? Zehir olmaz, zehir edilir. İşte o saltanata saldıran bir şiir toplamı İhtar.

Yakın dönemdeki güncel ve politik gelişmelere yapılan göndermelere rastlıyoruz şiirlerde. Haziran Eylemleri, Cizre ve Sur’da yaşanan yıkım… Biraz daha geçmişe gidersek Erdemir ve Seka özeleştirmeleri şiire sızma yapıyor.  Hüzünlü bir atmosfer hâkim bu şiirlerde… Neler söylemek istersiniz?

“Aşk Bodrum’da yaşanıyor güzelim”, böyle yazmıştı duvarlara paramiliter şebekeler. Bir yıkım zamanı bu yaşadığımız. 33 Kurşun da bir yıkım zamanıydı nitekim. Tanıklığımız tarihin resmîjurnaline bir yanıt olmalıdır, evet. Özelleştirilen fabrikalarda işçi sınıfının yarattığı değerler toplamı nasıl peşkeş çekiliyor ve etkisiz hale getirilmek isteniyorsa buna yanıt vermemiz kaçınılmaz. Birisi bize bunu zorunlu kılmıyor; yazmak bir vicdan meselesi aynı zamanda. Dört ayaklı minarenin önünde, güpegündüz bir aydın infaz ediliyor, buzdolaplarında çocuk cesetleri saklanıyor ve memleketin fabrikaları, dağları, ırmakları sermayeye peşkeş çekiliyorsa burada savaşın adını koymak gerekiyor. Bildiğim kadarıyla şiir esinlenerek yazılan bir şey değil. Öyle ufka bakıp içlenerek yazılmıyor ve bana sorarsan hiç de romantik insanlar değil şairler. Çalışarak üretilen şiir kendini var edebilir. Karşımızda örgütlü bir kötülük var ve ona karşı gelebilmek için örgütlü olmamız gerektiğinin altını çizerek, kötü yazma olanağımız olmadığını vurgulamak isterim. Yazma ve direnme geleneğimiz dokunabileceğimiz uzaklıkta. Temsilen Pir Sultan, Nâzım Hikmet, Suad Derviş örnekleri incelenebilir tekrar; Lorca ya da Ritsos da öyle… Cinayeti görmezden gelemeyiz, o cinayeti yazarken slogana sığınıp bağırmak zorunda değiliz. İncelikli bir bütünlüğü çoğaltmamız gerekiyor. O sese yeni bir ses ve itiraz odağı katma çabamızı yazarak sürdürüyoruz. Şiir tutuyor elimizden.

"YAŞAMAK VE DUYUMSAMAK HER ŞEYE BEDEL"

Edip Cansever, “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor” diyor… Sizin şiirlerinizde de çocukluk ve çocukluk günleri yansıyor. Bir de bu çocukluğun uzağına düşmeyen, onu tamamlayan “aşk” teması var. Şairlerin “çocukluk” ve “aşk”la olan dertleri nereden geliyor sizce?

“Bakın burası çok önemli” demek isterdim. Dedim zaten ve bunu derken müstehzi bir hal aldı yüzüm. Oyun duygusu bu galiba. Çocukluktan gelen ve hiçbir yere gitmeyen bir duygu. Hayatımızı bütünleyen ve aldıklarımızla yanıt vermeye çalıştığımız toplam. Oynamak isteği, oyuna birini katma ve birlikte oynama isteği sanırım. Gerçekten çok önemli gibi ama yanıt verebilecek kadar bilgi sahibi olmadığım bir duygu. Çocukluğumuzun yakasını neden bırakmıyoruz ya da nereye gitsek bizimle geliyor, neden? İnan bilmiyorum. Aşk için bir şeyler gevelemek de yersiz galiba; yaşamak ve duyumsamak her şeye bedel. Yazmak hariç değil.

Son olarak, “İhtar”ın okura “İhtar”ı nedir?

Kitap kendini “Tekzip” ederek başlıyor. İhtar etmeye kendinden başlıyor şair. Sonrasında okudukça zamanın ve edebiyatın ihtarıyla karşılaşıyor okur. Bu ihtardan herkes kendi nedenini oluşturabilir; iyi ya da kötü, kendisi bilir. Adını vererek ihtar ediyor şiir bazen, açığa vuruyor kendini iyiden iyiye. Saklanmak gibi bir çabası yok zaten, neden olsun ki. Karnımızdan konuşa konuşa susmanın bütün hallerini yaşıyoruz nitekim. Bu gereksiz suskunluğa bir yanıt olarak da okunabilir kitap. Okudukça ihtar eden şiirler çoğalacak. Müzevir zamanların insanları kendine bir yanıt bulur belki sayfalardan.

"YAŞADIĞIMIZ YERE SAYGIYLA"

Ayla, şiirine gelmek istiyorum… Geniş bir coğrafyada geçiyor… Arpaçay’dan Kadıköy’e kadar… Yaşamınızdan izlere rastlıyoruz burada… Coğrafyanın şiirinize etkileri nelerdir?

Doğduğumuz yer annemiz sanki. Nâzım’dan okumuştum, galiba Memleketimden İnsan Manzaraları’nda “İki şey var ölünce unutulur, annemizin yüzüyle şehrimizin yüzü” demişti şair. Annemin yüzü şiirde geçen o yer. Adı geçen kasaba ve şehirlerin hepsinde bulundum. Kitap oralarda yazılan şiirlerle oluştu. Bir sabah kalkıp göle hayret ettiğim durgunluk da var kitapta, yağmurdan kaçmak istemediğim ve elinden tuttuğum sokaklar da. Yaşadığımız yere saygıyla.

Ayla karakteriyle yaptığınız monologda kültür sanat yaşamından tanınan simaları görüyoruz. A. Zekai Özger, Ahmet Erhan, İsmet Özel, Kazım Koyuncu, Orhan Veli, Bukowski, Küçük İskender, Zweig, Benjamin bunlardan bazıları… Kimi simalara eleştiriler de var…  Şairin duygu dünyasında bu vesikalıkların toplamı ne ifade ediyor?

Kendi başımıza var olmuyoruz yazarken. Bizden önce yazanları saygı ya da nefretle andığımız yerler de çoğalıyor evet. Ahmet Erhan’ı nasıl özlemez insan. Silivri civarından her geçişimde adını taşıyan parka gidiyorum. İskender kıymetlimizdi. Sivas’taki yangına tayyareden döktüğü benzinle aklımızda çakılı İsmet Özel, yeni bir milli marş yazacağı günü kurguluyor olsa gerek ölmeden önce. Genç ölümlü kardeşimiz Kâzım Koyuncu, içimizde sızlıyor. Sokak ortasında vurulmuş bir Cizre yatıyor boylu boyunca. Bizim yerden kaldırmakla kalmayıp omuzlamamız lazım onu, cesaretle. Korkarak da olsa cesaretle. Arkadaşlarımızı, tanımasak da edebiyata kattığı değeri ve bizdeki biçimini çoğaltmalıyız yazarak. Faşistlere düşen de bu öfkenden payını almaktır. Bu yüzden kayyım atanmış bir kederle değil ama hapishanedekini görüşten çıkmış bir hüzünle okumak gerek satır aralarını.

ÖNCEKİ HABER

Gümüşhanelerin panelinde altın madenleri tartışıldı

SONRAKİ HABER

Kadın gazeteciler: Hayatta görev dağılımı eşit değil, meslekte de öyle!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...