06 Ağustos 2019 23:00

Mültecilerden önce, mültecilerden sonra

Düşmanlığı söküp atıp, “nasıl bir arada yaşarız” sorusuna doğru cevaplar bulmamız gerekiyor.

Arşiv | Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ahmet AKARSU

Kayseri 

“Üç kuruşa çalışıyorlar, bizi ekmeğimizden ediyorlar”, “Onlar yüzünden işsiz kaldık”, “Devlet onlara yaptığı yardımı kendi vatandaşına yapsın!”, “Uyuşturucuyu çocuklarımıza musallat ettiler”, “Fuhuş arttı” ve “Savaştan kaçandan bize hayır gelmez”*

Yukarıdaki bu söylemler, anlaşılacağı üzere Suriyeli, Afgan ve başkaca mülteciler için söyleniyor. İç ve dış politikanın birbiri üzerindeki etkisi, belirleyiciliği günümüz koşullarında emekçi kitlelerin var olan mülteci düşmanlığını, milliyetçi, şoven duygularını iyice körüklüyor. AKP’nin bugünlerde mültecilere yönelik “geri gönderme” söylemlerine değinmeyeceğim. Elbette, savaşın ön koşullarını oluşturan politikaları ve kapitalist sistemin ihtiyaçlarını göz ardı ederek mültecileri değerlendirmiş olursak yanılmış oluruz.

MÜTLECİ ÇOCUKLARA UYGULANAN ŞİDDET ARTIYOR!

Yazının girişindeki söylemler, gittiğimiz her yerde karşımıza çıkan söylemler. Kağıt toplayan çocuğundan, ışıklarda mendil satan, tartıcılık yapan, ayakkabı boyayan, “dilenen”e kadar, sanayi sitelerinde haftalığı 50-100 arası çalışan çocuk işçisine, fabrikalarda asgari ücretin yarısı ya da biraz üzerinde ücret alana, inşaatlarda Türkiyeli işçilerin yevmiyelerinin yarısına çalışmak zorunda kalan mülteci işçilere kadar Kayseri’de de karşımıza çıkan durum Türkiye’den farklı değil. 

Kağıt toplayan çocuklarla, sanayi sitelerinde yarım Türkçeleriyle anlaşmaya çalışan çocuk işçiler, ışıklarda mendil satarken işitmedikleri küfür kalmayan mülteciler... Çocukların üzerine araba sürenden tokat atmaya çalışana, araçtan inip dövmeye çalışanına bir dizi şey! Kağıt toplayan, sadece kendi aralarında şakalaştığı için apartmanın balkonundan küfür ederek inip çocuklara sırf Suriyeli diye dövmeye çalışanına kadar bizzat karşılaştığımız durumlar var. Düşmanlık büyü(tül)müş durumda. Sanayi sitelerinde itilen, horlanan, nerede berbat iş var yaptırılan çocuk işçiler ise yine mülteci çocuklar… 

Fabrikalarda durum ise birbirinden farklı değil. Neredeyse her işyerinde mülteciler konuşuluyor. “Bu Suriyeliler geldi. İşsizlik arttı” deniyor. Birçok işçi, elbette patrona kızıyor. İşçilerin bir bölümü hükümete kızıyor. Muhafazakar işçiler, “din kardeşimiz onlar” diyor ama “din kardeşliği de bir yere kadar” diyor. Büyük çoğunluk ise tartışmalara ilk olarak “Suriyeliler yüzünden” diye başlıyor. 

“SINIRLARIZ AÇARIZ”A KARŞI, “PARAYI KESERİZ” PAZARLIĞI! 

Çoğu vatandaş, yardımların devlet eliyle mültecilere yapıldığına inanıyor. Oysa durum hiç de öyle değil. Mülteci statüsü bile verilmiyor. Sigortasız, düşük ücret dayatılıyor. Kuşkusuz Merkel’in “parayı keseriz”, Erdoğan’ın “sınırları açarız” söylemlerini hatırlarız. İşte mesele orada yatıyor. AB fonundan gelen bütçe üzerinden mültecilere yardım ediliyor. Bu yardımın sebebi ise insani bir durum gibi siyaset güdülse de kısaca Avrupa’ya mülteciler gelmesin diye yapılıyor.

SORUYU TERSTEN SORALIM…

Öte yandan herkesin ekonomik krize dair tepkisi var. “Suriyeliler krize neden oluyor” diyenler çıkıyor karşımıza. Soruyu tersten sormakta yarar var. “Suriyeli mülteciler gelmeden önce, ülkenin ekonomisi iyi miydi?​”, ebette hayır! “İşsizlik sorunu yok muydu?​” 2015’lerde % 10’un üzerindeydi. “Patronlar işçileri sömürmek için türlü oyunlar yapmıyor muydu?​”  kuşkusuz yüzlerce oyun yapıyordu. Bu düşmanlık niye? Asıl hedefi şaşırtmak isteniyor. 

SUÇU “KÖTÜ”YE ATMAKTAN VAZGEÇMELİYİZ! 

Kayseri’de bazı emekçi semtlerde, “uyuşturucuyu onlar soktu buraya” diyenler var. Ülkemizde ve ilimiz Kayseri’de uyuşturucu kullanım oranları zaten yıllardır yüksek. Önlemler yok. Uyuşturucu ticareti yapanlara karşı sınırlı sayıda müdahale var. Uyuşturucu ile de başkaca mücadele edilmeli. Diğer bir konu, “fuhuş arttı” söylemleri. Ülkemizde yine “fuhuş”un uzun yıllardır olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yaşanan süreçler, koşullar, geçinememe durumu mültecilerinde sorunu halinde. Suçu sevmediğine atma deyimi vardır. Ülkedeki yaklaşım da bu durumda… Bir “kötü” mü var. Her şeyi onun suçuymuş gibi göstermeye çalışılıyor. Bundan vazgeçmeliyiz. 

“KADERİMİZ” ORTAKSA BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM! 

Sözü fazla uzatmayayım. Suriyeli ve Afgan mültecilerin yaşam koşullarından, ücretlerine kadar berbat koşullar dayatılıyor. Hükümet ve diğer siyasi cenahlar bu durumdan nemalanıyor. “Başa geçersek Suriyelileri göndereceğiz” diyerek siyaset yapıyor. Krizin yükünü emekçilere yıkmak isteyen hükümet, muhalefet (solcusu-sosyalisti-demokratı dahil) mültecileri hedef gösterir hale geliyor. Çocuk mültecilere tacizlerin ardı arkası kesilmiyor. “Biz misafirperveriz” diye ahkâm kesenler kiraları 3-5 katına çıkarıyor. Düşmanlığı söküp atıp, “nasıl bir arada yaşarız” sorusuna doğru cevaplar bulmamız gerekiyor. Asıl özde burada yatıyor. Hedef şaşırtmak isteyenlere inat, ayrım yapmaksızın politikacılara kadar, bu ülkenin emekçileri, işçi sınıfının bir parçası olmuş, mültecilerle “kaderinin” aynı olduğunun bilincinde hareket etmesi gerekiyor. 

ÖRNEKLERİ ÇOĞALTALIM

Son olarak, mülteci genç işçilerin sigortasız ve düşük ücretle çalıştırılmasını Kayseri’de küçük bir metal işletmesinde Emek Gençliği üyesi bir gencin bir grup genç işçiyle bir araya gelerek, patrona gittiği deneyimiyle bitirmek istiyorum. Genç işçiler, “Suriyeli çalışana sigorta ve bizle aynı ücret verilmesini istiyoruz” diyerek görüşüyor. Görüşme sonrası patron geri adım atıyor. Bu örnekler bir çok yerde küçükte olsa yaşanıyor. Bu örnekleri çoğaltmak için, sınıf kardeşliği duygusuyla hareket etmeliyiz. Eşit bir yaşam için sıvadığımız kolları, patronlara ve onların temsilciliğini yapan iktidara kaptırmamak için mücadeleye…  

* “Savaştan kaçandan bize hayır gelmez” söylemleri ve ”Süreci nasıl ele almalıyız?​” sorusunu bir sonrası dergimizde ele alacağız. . 

ÖNCEKİ HABER

Düzce Cam’da grev 12. gününde kararlılıkla devam ediyor

SONRAKİ HABER

Sultanbeyli’de gençlik ışığı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...