12 Temmuz 2019 00:51

Kaygusuz: Dış politikayı askeri seçeneklere sıkıştırmak bağımlılığı artırır

Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Özlem Kaygusuz ile, Rus S-400 hava savunma sistemleri merkezinde gündeme gelen ABD ve Rusya ile ilişkileri konuştuk.

Fotoğraf: Dmitriy Fomin/Flickr (CC BY-SA 2.0)

 

Paylaş

Birkan BULUT 
Ankara

AKP Hükümeti, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması ve Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları nedeniyle uyarı üstüne uyarı alıyor. Rusya, S-400’lerin nakliyat için uçaklara yüklendiği açıklarken ABD yeniden yaptırım kararını hatırlattı. Peki ABD yaptırım kararını uygulayacak mı? Türkiye hem ABD hem de Rusya’yı üzmeyecek bir formül üretebilecek mi? S-400’ler neden alınıyor? Türkiye’nin dış politikasındaki tıkanıklık nereye gidiyor? 
Gelişmelere ilişkin sorularımızı yanıtlayan Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Özlem Kaygusuz, “Bir ülkenin dış güvenliğini ağırlıklı olarak askeri önlemlerle garantilemeye çalışması güvenlik ve bağımsızlıktan çok, yürütülmesi çok zor dengeler, çok taraflı bir güvensizlik ve giderek artan yeni bağımlılıklar da getirebilir. Dış politikada siyasal perspektifi askeri seçeneklere sıkıştırmak, yönetilmesi zor gelişmeleri beraberinde getirebilir” dedi. 

AKP Hükümetinin S-400 hava savunma sistemi anlaşması ABD-Rusya arası gidip gelen dış politikada kritik bir süreç olarak değerlendiriliyor. S-400’lerin alınması Türkiye-ABD arasındaki ipleri koparır mı?

Elbette koparmaz. Fakat Türkiye’ye dönük algı ciddi ölçüde değişecektir. Türkiye, önümüzdeki günlerde göreceğimiz gibi çeşitli yaptırımlara maruz kalabilir. S-400 füze savunma sisteminin alınması, Türkiye-ABD ve Türkiye-Batı ilişkilerinde bir dönüm noktası olacak kadar önemli bir olaydır. Çünkü Türkiye için yeni ve NATO sistemi dışında bir askeri kapasite oluşturmaktadır. Türkiye’nin hava savunmasında bir zafiyet olduğu, askeri uzmanlarca sıklıkla dile getirilen bir husus olmakla birlikte, ekonomik kriz koşulları altında böyle bir kararın alınması için acil bir tehdidin tanımlanmış olması beklenir. Fakat bugüne kadar S-400’ler ile caydırılacak, ya da S-400’ler ile mukabele edilecek somut bir tehdit tanımını ne askeri ne de siyasi aktörler dile getirdi. Örneğin; böyle bir tehdidin mutlaka Türkiye’nin Ulusal Güvenlik Belgesi’nde tam olarak tanımlanmış olması gerekir. 

S-400 savunma sisteminin alınması kararı, söylemsel düzeyde özellikle son bir yıldır ABD’nin Suriye’deki tercihlerine karşı bir alan açma çabası gibiydi; ancak bir sonuç yaratmadı. Şimdi ise artık bu kararın uygulanması aşamasındayız. Türkiye’nin 50 yılı aşkın bir süredir dahil olduğu ortak savunma ve güvenlik sistemi dışında, bu sisteme karşı üretilmiş, onu tehdit olarak gören, dolayısıyla onunla birlikte kullanılmayacak, bağımsız çalışacak bir savunma sistemi elde edilmiş olacak. Temelde bu askeri açıdan bir güçlenmedir; ancak bir öncelik ya da aciliyet içerip içermediği tartışmalı bir konu olmaya devam etmekte. 

ASKERİ İLİŞKİLERDE RUSYA’NIN ETKİSİ ARTACAK

Erdoğan ve partisi S-400 konusunda ülke güvenliğini gerekçe gösterse de öte yanda Rusya uçağının düşürülmesi ve Karlov suikasti sonrasında yaşananlar var. Bölgedeki gelişmeleri de düşünecek olursak S-400 zorunluluk mu tercih mi?

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, S400’ler Türkiye’nin NATO üyesi olarak halen dahil olduğu savunma sisteminden bağımsız çalışacak. Bu sistemin etkin kullanımı için ilgili personelin eğitimi, sistemin bakımı ve modernizasyonu gibi süreçler, sistemi üreten ülke, Rusya’nın desteği ile yürütülebilecek. Türkiye ile Rusya arasında, bugüne kadar olmayan, süreklilik içerecek ve Rusya’nın daha belirleyici olacağı yeni bir askeri ilişki hattı kurulmuş olacak. Bu noktada birçok askeri uzmanın altını çizdiği husus şu: Suriye’den Türkiye’ye karşı bir saldırı olasılığında, rejimi destekleyen Rusya bu sistemi sorunsuz kullanmamızı sağlayacak mı? Suriye’ye karşı bir caydırıcılık sağlayabilecek mi? Diğer yandan hatırlarsak S-400’lerin alınma kararından önce, Rusya ile ilişkiler özellikle Rus uçağının düşürülmesinin ardından ciddi bir kriz içine girmişti. Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizinin çözülmekle kalmayıp, hızlıca bu kadar ileri düzeyde bir iş birliğine dönüşmesi, iki faktörün etkisi altında oldu: Birincisi, Suriye’de ABD ve PYD/YPG arasındaki iş birliğinin çok ilerlemesi, ikincisi ise darbe girişiminin ardından ABD ve Batı ile yaşanan güven bunalımıdır. Bu iki faktör, Türkiye’nin S-400 alması için bir zorunluluk mu yarattı; yoksa bir eğilim mi oluşturdu, bu sorunun cevabını sanırım birkaç on yıl sonra net olarak verebileceğiz. Ancak mevcut hükümet, bu faktörleri Rusya ile böyle bir ilişki kurmak için bir olanak olarak gördü ve değerlendirdi. 

En temelde, elbette politik bir tercih söz konusu. Farklı ülkelerle alternatif askeri iş birlikleri kurmak elbette egemen bir devletin alabileceği bir karardır. Ancak bir ülkenin dış güvenliğini, ağırlıklı olarak askeri önlemlerle garantilemeye çalışması güvenlik ve bağımsızlıktan çok, yürütülmesi çok zor dengeler, çok taraflı bir güvensizlik ve giderek artan yeni bağımlılıklar da getirebilir. Dış politikada siyasal perspektifi askeri seçeneklere sıkıştırmak, yönetilmesi zor gelişmeleri beraberinde getirebilir. Güvenlik elde etmek adına attığınız adımların salt askeri adımlar olmaması gerekir. Şu bir gerçek ki, S-400’ler bizi Rus yapımı uçak, başka hava araçları ya da füzelerle yapılacak saldırılardan korumayacak. Türkiye-Rusya ilişkileri, bu kadar ciddi bir güven zemini üzerine mi oturuyor, çok emin değilim.

Erdoğan’ın G-20 Liderler Zirvesi’nde “Yaptırım olmayacağını sayın Trump’tan duymuş olduk” demişti. Trump yönetiminin bu eğilimde olduğunu düşünüyor musunuz?

Aslında yaptırımlar kısmen başladı. Türkiye’nin aldığı, ikisi teslim edilen ancak halen Türkiye’ye gelmeyen F-35 uçaklarının eğitim süreci durduruldu. ABD Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında Türkiye’ye yaptırım uygulanması konusunda görüş birliği olduğu belirtiliyor. Birçok karar alındı. Diğer yandan iki lider arasında, dış politikanın nasıl yürütüleceği ya da Türkiye-ABD arasındaki sorunların nasıl ele alınacağı konusunda bir anlayış birliği olduğu da çok açık. Trump bir şekilde yaptırımların sınırlı kalması için uğraşacağı izlenimi yarattı. Bu izlenime güvenilemeyeceğini söyleyen, ‘Daha önce de Suriye’deki askerlerini çekeceğini söyleyip vazgeçmişti’ diyenler var. Ben pek bu düşüncede değilim. G20 zirvesinde, basın toplantısı sırasında, uzun uzun Türkiye’yi anlamak gerektiğini belirtmekle, tweet atmak aynı şey değil. Dolayısıyla gerek CAATSA gerekse F-35 yaptırımları konusunda birtakım adımları olabilir. Bu yaptırımları tamamen engelleyemez; zaten böyle bir amacı da yoktur diye düşünüyorum. Ama Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz diyen bir Trump da yok. Burada Trump’ın bu ılımlı tutumla ne elde etmeyi umduğunu anlamak gerekiyor. Önümüzdeki süreçte, ABD’den gelecek yaptırımların düzeyi, bize ABD-Türkiye arasındaki ne tür yeni ve/veya farklı iş birliklerinin konuşulmuş olabileceğini de gösterecek. 

Trump kongreyi ikna edebilir mi? Türkiye, S-400’ler konusunda “barış konuşlanması” formülüyle krizi çözebilecek mi?

Trump, kongre ile bir güç mücadelesine girmeyecektir; ancak, Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırabilecek bir siyaset yürüteceği konusunda somut bir strateji ortaya koyarsa etkili olabilir. Bu onun için gerçek bir dış politika başarısı olur. Ama elbette Türkiye ve Rusya arasındaki yakınlaşmanın durduğunu, hatta gerilediğini görmek isteyecektir. Bu şu aşamada çok kolay olabilecek bir şey gibi görünmüyor. Diğer yandan Trump’ın CAATSA kapsamında alınan yaptırım kararlarını erteleme yetkisi var. Bu yetkiyi kullanıp kullanmayacağı bir yana, zaten bu yetki Türkiye’nin durumunda kullanılabilir bir yetki değil. Başkanlar, Kongre’nin aldığı yaptırım kararını, ancak ilgili ülke, yaptırıma neden olan askeri eyleminde geri adım atarsa, silah alımını azaltırsa ya da iş birliğini sınırlarsa erteleyebilirler.

Son günlerde yayılan haberler, “barış konuşlanması” adı verilen bir formülün bulunduğu fikrini ortaya çıkardı. Ancak, askeri meselelerin, savunma ve silah sistemlerinin özelliklerinin, nereye yerleştirildiklerinin, nasıl kullanılacaklarının kamuoyu önünde tüm detaylarıyla konuşulmasını beklemek yanlıştır. Bizim hiç bilmeyeceğimiz bir çözüm bile uygulanabilir. Ancak acil bir ihtiyaca binaen alındığı belirtilen bir sistemin, hızla aktif olarak kullanılmaya başlanması beklenir. Çünkü kullanılmazsa, caydırıcı da olmayacaktır. Askeri açıdan bir ülkenin savunması esas olarak caydırıcı gücüne bağlıdır; ancak yukarıda da değindiğim gibi askeri kapasite artırımının kendisi, sizi başkaları için ciddi bir tehdit haline getirebilir. Buna uluslararası ilişkilerde ‘güvenlik ikilemi’ denir. Güvenlik politikalarının sürekli askeri bir mantıkla biçimlendirilmesinin güvenlik sağlamayabileceğini anlatan bir kavramdır. S-400’lerin alımı, gerek bölge düzeyinde, gerekse NATO içindeki Türkiye algısını etkileyebilecek bir karardır.

ÖNCEKİ HABER

Avukat Müzeyyen Boylu'yu öldüren Mesut Issı'ya ağırlaştırılmış müebbet istemi

SONRAKİ HABER

Egemen Bağış’tan Ali Babacan yorumu: İsteyen parti kurar, isteyen turşu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa